Şubat 2021’de, İran hanedanının sürgündeki lideri Rıza Pehlevi’nin, İsrael Hayom Gazetesi’ndeki röportajını yazmıştım.

Pehlevi, İsrail’in İslam ülkeleri ile imzaladığı İbrahim Antlaşmalarını desteklediğini ifade ederek sözlerine başlıyordu. O dönem İranlı 38 aktivistin, ABD başkanı Biden’e yazdığı tebrik mektubunu ve rejimin değişmesi taleplerine de değiniyordu.

ABD’nin, İran’daki özgürlük ve demokrasi mücadelesini desteklemesi gerektiğini vurguladıktan sonra İsrailli üst düzey yetkililerle görüştüğünü de ekliyordu.

“İran rejimi yakında çökecek mi?” sorusuna “Hiç şüphem yok.” diye başlıyor ve ardından en kritik cümleyi kuruyordu. “Silahlı kuvvetler içinden kaçışların olduğunu ve zamanı gelince ordu, halkın yanında durarak barışçıl bir rejim değişikliğine izin verecektir” diyordu!

Pehlevi’nin bahsettiği asker kaçaklarını biz Suriye’de gördük! ÖSO’dan SDG’ye, oradan da SMO’ya nasıl dönüştüklerini ve Suriye’yi nasıl parçaladıklarını hep beraber bir film gibi izledik. Suriye’deki oyunun aynısı şimdi İran’da başladı.

13 Eylül 2024’te İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, ABD emperyalizminin yıllardır beklediği açılımları başlatmıştı!

Azerbaycan’ın, caliber.az Haber Ajansı’nın 7 Eylül tarihli haberine göre Pezeşkiyan, başkent Tahran’ın, Basra Körfezi kıyılarına taşınması gerektiğini duyurmuştu! “Ekonomik ve siyasi merkezi, ülkenin güney kıyılarına taşımaktan başka seçeneğimiz yok.” diyordu!

Gerekçe olarak da “Güneyden ve kıyıdan merkeze hammadde gönderme, bitmiş ürün oluşturma ve bunu ihracat için güneye geri gönderme ihtiyacı, rekabet gücümüzü önemli ölçüde azaltıyor” diyordu.

Aslında Pezeşkiyan, Basra Körfezi’nden sonra dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervine sahip Hazar Denizi’nden uzaklaşalım diyordu! Türkmenistan ve Azerbaycan’dan sonra Hazar Denizi’nde en çok kıyısı olan üçüncü ülkenin cumhurbaşkanı iken bunu söyledi!

Bizde de İstanbul başkent olsun çabalarını hatırlayın. İstiklal Marşı hatta bayrak bile değişebilir diyenleri hatırlayın!

İran’ın önceki Cumhurbaşkanı Reisi’nin şüpheli ölümünün ardından ABD ile görüşmeye can atan Pezeşkiyan ise açılımı Irak ziyareti ile başlatmıştı.

 “Irak’ın her kesimiyle ilişkilerimizin gelişmesini istiyorum. Gençliğimde bile bölgede sınırların kalmayacağını, ilişkilerimizin daha güçlü olacağını hayal ederdim” diyordu!

Oysaki Reisi’nin düşen helikopterindeki herkes ise bölgedeki sınırların değişikliği asla kabul edilemez diyenlerden oluşmaktaydı...

Bu açıklama ne yazık ki Türkiye ve bölge basınına, AB’yi örnek göstererek, İslam ülkeleri arasındaki sınırların kaldırılması diye servis edildi!

Projenin hızlanması için başkent Tahran’ı şehrin sorunlarını bahane ederek güneye taşımak da bunun parçasıydı. Bozkırdan başkent yaratan Atatürk’e dönüp ne yapmış diye baksa sorun çözülürdü, ancak Pezeşkiyan’ın derdi sorunları çözmek değildi!

Bugün gerek İsrail gerekse ABD Tahran’ı boşaltın derken Tahran’daki İranlıları düşünerek söylemiyor. Burası ayrı bir devletçik olacak diyor! BOP’un gereği diyor...

İran rejimi deyince herkesin aklına şeriat gelmesi isteniyor. Oysaki ABD emperyalizmi karşıtlığı hiç dillendirilmiyor. Hamaney’in tüm kadroları bir bir öldürülürken Pezeşkiyan’ın kadrolarına nedense hiçbir şey olmuyor!

İsrail’in Hamaney’i öldürmek istediği çok açıkken eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın ve ailesinin öldürüldüğü ortaya atıldı.

Mart 2022’de İran eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejad “Suudi Arabistan’ı dörde, Türkiye’yi üçe, İran’ı da altı bölgeye bölmek istiyorlar. Bölgedeki ülkeleri bölüp, küçük ve zayıf devletlere dönüştürmek istiyorlar. Bu onların yol haritası. Bu haritadan kurtulmanın tek yolu bölge ülkelerinin birlik olmasıdır” demişti!

Sonuç olarak BOP görevlileri İran’da da başarıya ulaşıyor. Bir yandan da İran’dan sonra sıranın Türkiye’ye geldiği düşüncesi yayılıyor. Oysaki Türkiye’nin rejiminin İran’dan önce değiştirildiğini unutuyorlar!