Biliyorsunuz, asgari ücret komisyonu 11 Kasım’da toplanacak...

Önce, “Kasım başında toplanacak” deniyordu, ne olduysa on gün ileri atıldı! Ayrıca ne fark eder ki, zaten o komisyonda İşçiyi TÜRK-İş tek başına temsil ediyor... İktidar ve işveren her şekilde çoğunlukta.

Aynı senaryo, aynı sahne, aynı oyuncularla aynı bıktırıcı piyes oynanacak yine! Koca, koca adamlar ortaya rakamlar koyacak, o rakamlar asla işçinin kabul edeceği oranda olmayacak, işçi temsilcisinin dayattığı rakam her neyse o bile tatmin edici olmaksın epey uzağında kalacak... Sonuçta durum uyuşmazlığı çözecek kurula gidecek ve tabii her zaman olduğu gibi açıklayacağı rakama itiraz mümkün olmayan kurul gerçek enflasyonun çok altında olarak kesinleşecek!

Geçen yıl, ondan önceki yıl, daha önceki yıllar nasıl olduysa, bu sefer de aynısı tecelli edecek, homurtular yükselince, ortaya aynı “kahraman” çıkacak ve birkaç TL’de o üstüne koyacak. Tam siper bekleyen yandaş medyadan “bravo”, “cumhurbaşkanımız el koydu ve sorunu en adil biçimde çözdü” güzellemeleri başlayacak...

- Perde kapanacak!

Tee öbür senenin sonuna dek bu düzen böyle yürüyecek. Haa, tabii ki yerel seçim öncesi seçmenin ağzına “bir parmak bal” sürülecek, o da 1 Nisan itibarıyla kepçeyle geri alınacak! Torba yasada yer alan 80 maddden bir tanesi dahi işçiyle, emekçiyle, emekliyle ilgili değil... Varsa, yoksa bir avuç sermayenin, batık şirketler dahil işverenin lehinde!

Unutmadan; o 80 maddelik torba yasa teklifinde halkımız için de bir madde mevcut tabi; o da şu:

- Kredi kartı ya da kredi taksitini bir ay geciktirsene haciz yolu açılıyor!

Sözler tatlı gerçekler acıtıcıdır!

Buna karşılık, batık şirketlerin banka borçlarını yeniden hem de 4 yıl için yapılandırması yasalaşıyor!

Gelelim rakamsal yalan dolan düzenine... TÜİK “rüya merkezi” Kasım ayı enflasyon oranını 3.28, yıllık enflasyon oranını ise 61.98 olarak açıkladı. Şaşırdınızsa şaşarım; tam da ücretlere zam öncesinde başka ne bekleyecektiniz derim!

Ancak çok daha beteri var. DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) kasım ayına ilişkin ortalama gıda enflasyonunu yüzde 67, emeklilerin gıda enflasyonu yüzde 82.5 olarak hesapladı. Ancak asıl facia şu:

- En yoksul gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 105.5 olurken, en yüksek gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 48.9 oranında kaldı, iyi mi!

Bu durum enflasyonun gelir gruplarına, farklı toplumsal kesim ve sınıflara göre önemli ölçüde farklı hissedildiğini ortaya koyuyor... DİSK-AR, TÜİK’in rakamlarının gerçeği yansıtmadığını da açıkça ortaya koyuyor...

Burada çok önemli, altı çizilmişsiniz gereken konu ise TÜİK’in yargı kararına karşı niçin neden madde fiyat listesini karartıyor. Bakın DİSk-AR bunu nasıl açıklıyor:

- TÜİK, DİSK tarafından açılan ve kazanılan davaya rağmen yargı kararını uygulamıyor ve madde fiyat listesini açıklamıyor. Madde fiyatları halen karartılmış durumda. Bu nedenle enflasyon oranını hesaplanmasına kaynak teşkil eden madde fiyat listesi görülemiyor.

Acaba neden? Yoksa fiyat listesi de tıpkı şehir hastanelerine, köprülere, yollara yapılan ödemeler, şirketlerle yapılan milyarlık anlaşmalar gibi “milli sır” mı?

- Yoksa, rezil olma korkusu mu?

Sağlıkta devrim!

Yıllar önce bu iktidar “sağlıkta büyük işlere imza atıyoruz” diye övünmeye başladığında yazdığım yazıda şöyle demiştim:

- Söylenenler güzel ancak, yapılanlar acıtıcı!

Bol küfür yediğimi hatırlıyorum. Gerçekten de şehir merkezlerindeki hastaneleri devre dışı bırakıp, dağ başlarına “şehir hastaneleri” kurmanın neresi devrimdi pek anlayamamıştım. Hele bunlara ödenen milyarlarca dolarında öğrenmeye başlayınca, o hastanelerden randevu alınamadığını ya da aylar sonrasına gün verildiğini görünce endişelerimde hiç de haksız olmadığımı fark etmiştim... O kapatılan devlet hastanelerinin arsaları ne olmuştu peki, biliyor muyuz ne olduğunu? Ranta mı kurban gitmişti acep?

Geçtiğimiz hafta, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği kitap fuarındaydım. Bir yurttaş yanıma gelerek sağ kulağının sıfıra yakın duymadığını ancak bir türlü ameliyat olamadığını anlattı. Buyrun, bir yurttaş üzerinden “sağlıkta devrim” palavrası!

Arif Koçak, 66 yaşında bir emekli. 2016 yılında kulağındaki işitmeme sorunu üzerine Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başvuruyor. Yapılan tetkikler, emar görüntüleri hastanın başka ciddi sonuçlar da doğuracak yüksek derecede işitme kaybını gösterince bir süre sonra ameliyata alınıyor.

Ancak yapılan operasyon derde deva olmuyor ve Arif Bey için “bugün git, yarın gel” şeklinde yıllar sürecek çilesi başlıyor. İş o hale geliyor ki, koca koca doktorlardan “telefonuna ulaşamadık”, “gelin dedik ama ameliyatı kabul etmedi” şeklinde, deyim yerindeyse “kargaları güldürecek” gerçekdışı beyanlarla bile karşılaşıyor!

Arif Koçak hala ameliyat olmak için çırpınıyor. O kadar muzdarip olmuş durumdaki, Antalya Sağlık Müdürlüğü’ne her şeyi açıkça anlattığı bir dilekçe yazıyor ve sonuna da şu cümleyi ekliyor:

- Sağlıkta devrim yaptık diyenler, yaptığınız devrim bu mu?

Arif Koçak, elinde belgeleri sağlık kurumları arasında biteviye koşturmasını sürdürüyor...