Akşam pazarına gider misiniz hiç?

Hani her şeyin posası kalmıştır.

Tazesi çoktan tüketilmiştir.

Zaten tenteler bağırış çağırış indiriliyor, tezgahlar toplanıyordur.

Çöpten önce sebzenin, meyvenin son görüldüğü anlardır.

İşte o sırada pazara gelenler olur.

Gözlerini yerden ayıramazlar, utanırlar çünkü.

Ellerinde bezden bir torbayla yere dökülenleri, tezgahta büzüşmüşleri toplarlar.

Akşam pazarı hüzün pazarıdır.

Yönetemeyenlerin gidip, görüp, utanması gereken bir meydandır.

Açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun fotoğrafıdır.

İnsanın canını en çok emeklinin çilesi acıtır.

Hayatı boyunca çalışmıştır, tüm yükü omuzlarında taşımıştır. Günyüzü göreceği zamanlardır, hayalini kurduğu şey, ayağını uzatıp, keyif çatacağı emeklilik olmalıyken, bu ülkede çilenin, sefaletin iz düşümüdür.

Bakınız İŞKUR’a kayıtlı iş arayan sayısı eylül ayında 2 milyon 267 bin 80 kişi.

Bu rakamın yüzde 48’ini erkekler, yüzde 51,9’unu kadınlar oluşturuyor.

Kayıtlı işsizlerin yüzde 22’si 15-24 yaş aralığındaki gençler.

En fenası, yasal olarak emeklilik çağına gelen 60 ve üzeri yaş grubundaki vatandaşların iş araması.

Yine İŞKUR’a kayıtlı işsizlerin 27 bin 830’unu 60 ve üzeri yaştaki bireyler oluşturuyor.

Bu kişilerin 7 bin 705’i ise 65 yaş üzeri...

Ne yapsınlar, çalışacaklar.

Dermanları olmasa da iş arayacaklar.

***

Üstelik o üç kuruşluk maaşlarına yakında haciz de gelebilir.

Meclise sunulması beklenen yeni icra ve iflas kanununa göre maaşlara konulan yüzde 25’lik sınır, yüzde 60’a yükseltilecekmiş.

Çalışan da emekli de feryat ediyor, “Zaten yetmiyor, daha neyi alacaksınız” diyor.

Borcu borçla kapatmaya çalışırken battıkça batıyor.

İcra dosyaları binalardan taşıyor.

Beslenemeyen insanlar hastalığa yakalanıyor.

Çocuklar büyüyemiyor.

Üniversite sınavlarına girenlerin sayısı azaldı.

Girip de kazananlar yurt bulamadığı için okullara kayıt yaptıramıyor.

Bu sorun çözülmezse...

Gençler daha çok uyuşturucunun, baronların eline düşecek.

Bu sorun çözülmezse, okumuş insanlarımızı Batı’ya kaptıracağız.

Bu sorun çözülmezse, okuduğunu anlamayan, dünyanın gerisinde insanlar kümesi olacağız.

Bu sorun çözülmezse, biz biz olmayacağız.

En büyük düşman açlıktır!

HAYIR, YANLIŞ ANLAŞILMADINIZ!

Ne demişti DEM Partili Pervin Buldan?

“Sayın Öcalan son görüşmede çok rahatsız olduğu bir mesele üzerinde durdu. Ciddi eleştirileri var. Hala birçok kanalın ve yorumcunun geçmişteki düşmanca dili sürdürdüğünü, bu çevrelerin derdinin çözüm ve barış olmadığını, hamaset ve düşmanlık olduğunu açıkça ifade etti. Bazı yorumcuların, habercilerin, kanalların sürecin aleyhine yorumlar, ifadeler kullanması bizim çözeceğimiz konu değil. Bugün medya da hükümetin elinde, yargı da AKP’nin elinde. Her gücü olan, yaşamın her alanına hakim olan bir iktidardan söz ediyoruz. Dolayısıyla, bütün bunları iyileştirmek ortadan kaldırmak yine iktidarın görevi”.

Sonra eleştirilince çark etmiş.

“Abdullah Öcalan, medyada sürece karşı kullanılan dili eleştiriyor. Ben bunu aktarmaya çalıştım. Asla bir kanala, habercinin ya da yorumcunun susturulmasına yönelik bir çağrım olmadı. Bizim düşünce yapımız da buna tamamen karşıdır. Sürecin ilerleyebilmesi için iktidarın yapıcı adımlar atması, yasal düzenlemelerin hızlandırılması ve diyalog ortamının güçlendirilmesi gerekiyor. Bu, bizim ‘pozitif katkı’ dediğimiz şey. Eğer iktidar sürece yapıcı yaklaşırsa, toplumun dili de yumuşar. Bundan kastımız sansür değil, barış dilinin güçlenmesi. Biz sürecin hızlanmasını, diyalog kanallarının açık tutulmasını istiyoruz. Bu hem siyasetin hem de medyanın diline yansır. Söylediğimiz şey bu kadar basit ama maalesef farklı yerlere çekildi” demiş.

Allah aşkına bu 7 cümlenin hepsi birbirine özenle bağlanmış. Nasıl yanlış anlaşılma olabilir? Nasıl farklı yerlere çekilmiş olabilir?

Hâlâ farklı yerlere çekildi diyerek birilerini suçluyorsunuz.

Yanlış anlaşılmamışsınızdır, olsa olsa yanlış anlatmışsınızdır ki, öyle olmadığı da malumumuzdur.