Eski Türkiye’de “milletvekili pazarları” açılırdı!

Konusuna, zamanına, mekanına göre “borsa değeri” değişir, yeniden seçilme vaadinden, bakanlık teklifine, ağırlığınca “menfaatten”, milyon dolarlara varan değişiklikler gösterirdi!

Diyelim ki hükümet kurulacak, ancak sayısal durum “kıldan ince, kılıçtan keskin” vaziyette; o zaman muhalefetten bir milletvekilinin dahi borsa değeri zirveyi görür, asla aşağı çekilemezdi!

Ya da seçimden galip çıkan parti, hükümeti kuracak sayıya pek yaklaşmış olmasına karşın milletvekili açısından birazcık güdük kaldı diyelim; Meclis’e birkaç milletvekili sokmuş mini parti adeta “altın”, “pırlanta”, “elmas” değerine yükseliverirdi!

En zor, en kahırlısı ise diğer büyük partiden transfer meselesiydi... Örneğin 1977 seçimlerinde yüzde 42 civarında oy alan CHP, seçim sistemi nedeniyle 213’te kalmış, Adalet Partisi milletvekili Orhan Can’ın aracılığı ile 11 AP’li milletvekili, Bülent Ecevit’le Güneş Motel’de buluşmuş ve tarihin en kalabalık transferi gerçekleşmişti... Aracılık yapan milletvekili dışında tüm Adalet Partili transferler birer bakanlık almıştı.

Tarihe “Güneş Motel Pazarlıkları” olarak geçen bu buluşma sonrası kurulan Ecevit hükümetinin ömrü ise yalnızca bir buçuk yıl sürmüş, ara seçimlerde alınan 5-0’lık yenilgiyle son bulmuştu!..

Öyle bir dönemdi ki; anımsadığım kadarıyla Bülent Bey, bu şekilde hükümet olmayı hiç istememiş, adeta “piranhalarla dolu havuza” zorla itilmişti... Aslında haklıydı; dönem hazinenin tamtakır olduğu, terörün tavan yaptığı, yoklukların, kuyrukların bazı çevrelerin de engin desteğiyle pompalandığı bir dönemdi!.. Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun, hazinenin durumunu gördüğünde gözyaşlarını zor tuttuğu anlatılırdı!.. TÜSİAD, hükümete karşı tam sayfa ilanlar verdiğinde işin sonu anlaşılmıştı zaten!

- Kısacası o transferler hiç de hayır getirmemişti!

Fırıldaklar dünyası!

Sonra 12 Eylül karşıdevrimi oldu...

Meclis kapatıldı, partiler tarihe havale edildi... Yaklaşık dört yıllık bir karanlık dönem yaşandı... O süre içinde Türkiye’yi dönüştürecek yeni bir anayasa kotarıldı. Ardından memleket siyasetçilerinin neredeyse dörtte üçünün yasaklı olduğu gayet demokratik bir seçim sonucu Turgut Özal tek başına iktidara geldi...

O yıllarda milletvekili pazarı açılmaya müsait bir durum yoktu tabii... Onun yerine hayali ihracat, o güne dek hayal dahi edemediğimiz devasa yolsuzluklar, belediye dalavereleri gibi yeniliklerle vakit geçirdi ahali! O günlerin şimdilerde de pek moda olan sloganı şuydu:

- Çalıyor ama iş yapıyor!

90’larla birlikte piyasa hareketlendi. Partilerin oy oranı birbirine yaklaşıp, milletvekili sayıları arasında çok az farklar oluştuğunda bazı milletvekillerine “yatay geçiş” açısından gün doğdu!

Mesela bir Kubilay Uygun vardı; siyasete CHP’de başlamış, Anavatan ile devam etmiş, 95 seçimlerinde DSP’den Afyon milletvekili seçilmişti... Daha mazbatasını aldığının ertesinde son kalan iki partiden DYP ile hemhal olmuş, en sonunda da MHP’ye iltihak etmişti... Hızına hiç kimse yetişemediği için tarihe o şekilde geçeceği sıfata da kavuşmuştu:

- Fırıldak Kubi!

Sonra gözden düştü, unutuldu gitti. Yıllar sonra Kemerburgaz’da bir otel odasında intihar etti. Ailesine şu trajik mesajı bırakmıştı:

- Silahı satın otelin parasını ödeyin!

Refahyol hükümetinin son günlerinde partiler arası geçişler, kurulan pazarlar, verilen sözler, ortalıkta dönen “menfaat yüzdeleri” öylesine dolu doluydu ki, değil bu sütun, gazetenin tümü yetmez valla!

- İşte o partilerin neredeyse tümü silindi gitti!

Yeni Türkiye’nin halleri!..

2002 seçimleri ortalığı bir kez daha alt üst etti...

Daha 14 ay önce kurulan AKP, yüzde 34 oyla Meclis’in yüzde 66 sandalyesine sahip oldu... Açılan yeni dönemde artık eski türden pazarlıklara gerek kalmamıştı; Bu süreçte bir “At pazarlığı” lafı geçti geçmesine ancak o lafı da zamanın ABD Başkanı Bush, zamanın Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a “Irak Operasyonu” için istekleri nedeniyle “yok artık” niyetine söylemişti!

Sonra giderek “Yeni Türkiye” ortamına ulaştık... İktidarın başka milletvekiline filan ihtiyacı yoktu; ta ki “Başkanlık” meselesi ciddiye binene dek... Bu defa bireysel bazda milletvekili kesmiyordu; bir partiye, onun liderine ve en az 14 milletvekiline ihtiyaç vardı!

Ne yalan söyleyeyim; Yeni Türkiye’nin muktedirleri onu da hayret-i şayan biçimde hallediverdiler!

- Hem parti liderini hem de bir kısım milletvekilini toptan ikna ettiler!

Bu mucize nasıl gerçekleşti gerçekten bilmiyorum, tarihte örneği yok! İddialar, söylentiler var tabii; örneğin o sıralar Aydınlık gazetesi yazarı olan Sabahattin Önkibar köşesinde MHP’nin teslim alındığını iddia etmişti... Buyurun okuyun:

- Birincisi milletvekillerinin tamamına, erken seçim şantajı.

- İkincisi, MHP olarak başkanlığa oy vermezseniz kurultay toplanır, Bahçeli’nin koltuğu gider şantajı!

Bu söylentiler yıllarca sürdü gitti. Şimdilerde ise yeniden “Eski Türkiye” hallerine dönüldüğü görülüyor; diğer partilerden milletvekilleri, belediye başkanları koştura koştura AKP’nin kapısında sıraya giriyor! E, tabii, yeni anayasa meselesi var, referandum ihtimali de var ancak Cumhur İttifakı’nın milletvekili sayısı yetmiyor, takviye lazım!

- Ne de olsa devir, kimilerinin söylemi ile “spekülasyon/şantaj/ menfaat” yoluyla ikna devri!