“Muhalefet seçim kazanmak için terör örgütleriyle, antidemokratik güç merkezleriyle işbirliği yaptı. Bu durum ülkeyi, ‘toksik demokrasi’ sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Belediye başkanlıkları, bakanlıklar pazar ürünü gibi alınıp satıldı. Daha iki sene öncesinde ülkeyi beraber yönetmeye talip olanların gırtlak gırtlağa kavgaya tutuştuğuna şahit olduk. AK Parti’nin olduğu yerde çözümsüzlüğe de umutsuzluğa da halel getirecek girişime yer yoktur. Ülkemizin her meselesinin, bu toksik muhalefetin panzehiri de AK Parti ve Cumhur İttifakı’dır. Türkiye Yüzyılı’nı inşa ederken, muhalefeti dönüştürme görevimizi de adım adım yerine getirmekten kaçınmayacağız. Bunu da, hep olduğu gibi siyasetin er meydanında yapacağız.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu sözleri partisi AKP’nin 8. Olağan büyük kongresinde söyledi. Tek aday olarak girdiği seçimde tüm geçerli oyları aldı ve 9. kez genel başkan oldu.

Partisine başka partilerden transferler yaptı. Üç gün önce onu eleştirenler, yanında yer aldı, kolunu kaldırıp, birlikte yol yürümeye karar verdi.

Değişim dedikleri, topçusu popçusu, sözüm ona muhalifiyle dolu bir liste.

O listeyle neyi, ne kadar değiştirebilecek, seçmeni bu mesajı –ki bir mesaj varsa- nasıl algılayacak bilmiyorum.

Ancak burada, bu konuşmada üzerinde durulması gereken en önemli söz kanımca şudur: “Türkiye Yüzyılı’nı inşa ederken, muhalefeti dönüştürme görevimizi de adım adım yerine getirmekten kaçınmayacağız.”

Muhalefeti dönüştürmek, uzun zamandır dikkat çekilen tehlikeyi işaret ediyor, o da muhalefetsiz bir iktidar.

Bunun için bir süredir yargı sopası kullanılıyor.

Çözüm sürecini baltalayacağını söyleyen Zafer Partisi Lideri Prof. Dr. Ümit Özdağ cezaevinde.

31 Mart yerel seçimlerinden zaferle çıkan CHP’nin belediye başkanlıklarına kayyım atanıyor, belediye başkanları cezaevinde.

Gezi’yi iktidar kendisi hatırlatıp, “Aman ha” mesajını menajer Ayşe Barım üzerinden veriyor.

Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Can Atalay gibi.

Yazmanın, çizmenin, düşünmenin yeri zaten demir parmaklıklar.

Her akşam TV’lere çıkan uzmanlar, hukukun çiğnendiğini anlatıyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı adaylığını ilan etti, ancak adliyeden çıkamıyor.

Her gün yeni bir iddiayla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Pazartesi günü Sözcü Gazetesi’nde yayımlanan söyleşide İYİ Parti Lideri Müsavat Dervişoğlu, “Erdoğan kendisine Putin’i örnek alıyor” dedi.

Türkiye, Rusya olur mu?

Putin

Çok sevgili dostum, Stanford Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Yaycıoğlu, geçen yıl Mart ayında kaleme aldığı makalede bu sorunun yanıtını şöyle veriyor.

“Olmaz. Aynen zamanında İran olmadığı gibi.” Nedenini de şöyle açıklıyor:

İran ve Rusya’dakine benzer otoriter rejimlerin Türkiye’de gelişme zemini yok. Ne İran’daki gibi tarihsel olarak güçlü ve özerk bir dini hiyerarşi var, ne Rusya’daki gibi ülkenin tüm derinliklerine nüfus etmiş bir devlet oligarşisi. Daha da ileri gidelim. Türkiye’de ne Rusya ne de İran’dakine benzer bir devrim yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran devrim, Rusya ve İran’dakine göre kendi geçmişi ile çok daha yumuşak bir ilişkiye girdi. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı geçmişini sadece kısmen reddetti. Türkiye ne Rusya ne İran... ve Türkiye ne Rusya olacak ne İran olacak. Türkiye’de iki yüzyılı aşkın demokratik tecrübe kolay kolay sönümlenmeyecek. Muhtemelen “muhalefet” güçlü bir şekilde varlığına devam edecek.

Toplumun zihninde iktidarın değişme ihtimali daha uzun süre hayatta kalacak. Ama tüm bu birikime rağmen, önümüzde bu rejimin uzun süre demokratik süreçler içinde değişmemek üzere katılaşma ve yapısallaşma ihtimali de yok değil.”

Bir de bu taraftan bakmakta fayda var.

‘Hepimiz kardeşiz bu öfke ne diye’

Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Sabah erken kalkarım. Eskiden düzenli yürüyüş yapardım ama maalesef son dönemde aksatmaya başladım. Şimdi ilk olarak haberlere bakıyorum, sonra kahvaltı ile güne başlarım.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Anılar – Süleyman Genç

Ekiplerin Beş Temel Aksaklığı – Patrick Lencioni

- En son hangi filmi izlediniz?

Özgürlük Yazarları (Yönetmen: Richard LaGravenese)

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Torunumun sesi diyeceğim ama eşimi kızdırmak istemem, bu soruyu pas geçeyim.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

O kadar çok sevdiğim şarkı var ki, ayırt etmekte zorlanıyorum. Bir de “En sevdiğiniz üç türkü” sorusu olabilirdi, ben öyleymiş gibi yanıt vereyim. İlk aklıma gelen şarkılar:

Ömrümüzün Son Demi/ Güz Gülleri Gibiyim/ Kapın Her Çalındıkça.

Türküleri de şöyle sıralayım: Beytocan’dan Agir Ketiye Dile Min/ Musa Eroğlu’ndan Telli Turnam/ Ahmet Kaya’dan Nereden Bileceksiniz – bunu Ecem Erkek’in yorumuyla da severek dinlerim, tavsiye ederim.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

“Hepimiz kardeşiz, bu öfke ne diye? Yaşamak dururken bu kavga ne diye” sözlerini taşıyan Kardeşlik Türküsü.

- Aşka inanır mısınız?

Aşk en gizemli sözcük. İnanmamak mümkün mü?

- Kırmızı çizginiz nedir?

İnsanlara, hayvanlara, her türlü canlıya zarar verilmesine ve toplumsal yaşamın kurallarına, çevresindekilere karşı saygısız insanlara tahammülüm yoktur.

- En sevdiğiniz yemek?

Birden fazla sevdiğim yemek var ama illa birisini söyleyeceksem sumak suyu ile ekşitilmiş lahana dolma. Bitlis’e özgü bir yemektir ve “has dolma” adıyla bilinir.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Yemekte seçici değilim, yeter ki tadı tuzu yerinde olsun.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Ülkemde iyi giden her şey beni heyecanlandırır. Ayrıca ailem ve dostlarımla birlikte olmak benim için mutluluk ve heyecan kaynağıdır.

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar. Her mevsimin ayrı bir güzelliği var ama doğanın uyandığı mevsim bir başka güzel.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Yalan, kıskançlık, dedikodu.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Kaybettiğim ve yokluklarına alışamadığım annemle babama o kadar çok söyleyecek sözüm ve pişmanlıklarım var ki… Onları ne kadar çok sevdiğimden başlayarak, onlar hayattayken söyleyemediğim ne varsa söylemek isterdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Cep telefonu hayatı kolaylaştırdığı gibi birçok problemi de beraberinde getirdi, iyiden iyiye telefonlara bağlı hale geldik. Böyle bir imkanım olsa telefonsuz üç günü aileme, sevdiklerime ve kitaplarıma ayırırdım.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Tecrübesizliğinden arınmış Tekin Bingöl olmak isterdim. Kendimle barışık biriyim, başka biri olma arzum hiç olmadı.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Ah ah ah… Maalesef çalamıyorum. En büyük hayalim kanun ya da ud çalmaktı ama enstrümanlar konusunda yetenekli değilim, sadece iyi bir dinleyiciyim.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Benim için önemli olan çok değil, huzur içinde yaşamak ve sağlıklı, üretken bir ömür sürmek. Uzun, hastalıklarla boğuştuğum bir dönem geçirmek istemem. Bunun hem kendime hem de çevreme vereceği sıkıntı beni hayattan zevk almaz hale getirir.