Çok daha uzun zaman geçmiş gibi hissediyoruz ama... Donald Trump, ABD Başkanlığı koltuğuna henüz 20 Ocak’ta oturdu. Daha ilk 100 günü bile dolmadı. Buna rağmen dünya diplomasi literatürüne “Trump-stili” diye bir kavga yöntemi kazandırdı. Ego ile yönetiyor, kendi aklına uymayan her şeye karşı çıkıyor. Şaka değil, kavga etmediği herhalde bir ben kaldım. Son olarak koskoca Harvard Üniversitesi yönetimi ile birbirlerine girdiler. “Trump’ın kavga ettikleri sıralı tam liste” yapayım diye bilgisayarın başına oturdum. Ama başlayınca gördüm ki, sadece bu köşe değil, gazete bile bana yetmez. O yüzden şimdilik bazılarıyla yetinelim. Kayıtlara geçirelim.
1) Harvard Üniversitesi: En sıcak tartışmayla başlayalım. Harvard Üniversitesi üzerinden aslında tüm akademiyle kavgalı Amerikan Başkanı. Geçen sene birçok üniversitede Gazze’ye destek eylemleri yapılmıştı. Trump okul yönetimlerine bu eylemleri engellemedikleri için kızgın. “Kampüsler antisemitizmin yuvası oldu” diyor. Özgür düşünceye izin var, onun gibi düşündüğünüz sürece... Ay başında okul yönetimine bir mektup gönderdi. Eylemcilerin daha sert cezalandırılmasını, bazı öğrenci kulüplerinin kapatılmasını ve uluslararası öğrencilerin “Amerikan değerlerine aykırı olup olmadıklarının” sorgulanmasını yani fişlenmelerini istedi. Akıl alır gibi değildi. Harvard karşı çıktı. Trump kızdı. Tek imzayla hop diye 389 yıllık üniversitenin 2 milyar dolarlık fonlarını dondurdu. Çünkü yapabiliyordu... Harvard dava açtı. Karar “keyfi ve kaprisli” denildi. Süreç devam ediyor.
2) FED (ABD Merkez Bankası): Bir diğer sıcak ve hararetli tartışma Amerikan Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell ile... Geçen başkanlık döneminden bu yana ikilinin yıldızı barışmadı. Powell her basın toplantısına Trump’ın gözüne sokarcasına mor kravatla çıkıyor. Cumhuriyetçi kırmızı ile Demokrat mavi arasında dengeyi vurguluyor. “Bağımsızım” diyor. Ama Trump için bu semboller önemsiz. Kararlı: “Nas” ekonomisi istiyor. Faizler inerse enflasyonun da düşeceği görüşünde. Önceki gün yine Powell’a parmak salladı. FED Başkan için “Bay çok geç kalan”, “Büyük ezik” gibi ifadeler kullandı. Piyasalar alt üst oldu.
3) Grönland & Danimarka: Bitti mi? Durun daha yeni başlıyoruz. Trump 2.0’ın ilk kavgasını hatırlayalım... Trump iş başı yapar yapmaz Danimarka’ya bağlı özerk bölge olan Grönland’ı satın almak istedi. Gazze’yi riviera yapma projesi gibi... Kanada’nın kuzeydoğusunda kalan, buz örtüsüyle kaplı bu adaya “Özgürlük Şehri” kurmak istediğini, gerekirse yıllık 10 bin dolar ödeyebileceğini söyledi. Oğlu Grönland’a gitti, yerel halka “MAGA” (ABD’yi Tekrar Büyük Yapacağız) şapkaları dağıttı. Danimarka “hakaret” dedi, Grönland “biz satılık değiliz” diye rest çekti. Trump hala vazgeçmiş değil. Fırsat buldukça konuyu gündeme getiriyor.
4) Kanada: Yine bize tanıdık bir söylem. 82 Kerkük, 83 Musul diyenler gibi, Trump da Kanada’dan ABD’nin 51. eyaleti diye bahsediyor. O dönemin başbakanı Trudeau “Cehennemde kar topunun şansı kadar mümkün” diyerek Trump’ın açıklamalarına tepki gösterdi. Trump Kanada’ya yüzde 25 gümrük vergisi getirdi. Kanada da aynı oranla cevap verdi. Karşılıklı restleşme sonunda Trudeau gözyaşlarıyla 10 yıllık başbakanlık görevinden istifa etti. Yerine geçen Carney, daha temkinli. Ama tansiyon yüksek.
5) Ukrayna: 28 Şubat unutmayacağımız tarihler arasına girdi. Beyaz Saray’da kameralar açıkken, Trump ve yardımcısı J.D. Vance, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’yi resmen çocuk gibi azarladı. Savaşta yeterince “minnet” göstermediği görüşündeydiler. Sonra ne oldu? Yardımlar kesildi. Şart kondu: Barışa yatkınlık gösterin, maden anlaşmasını imzalayın, biz de düşünelim. Zelenski mecbur kaldı. Çünkü biliyordu: Washington susarsa, Moskova konuşacaktı.
6) Çin: Trump için Çin her zaman bir hedef oldu ama 2025 versiyonunda bu savaş tamamen ekonomik değil, psikolojik de. Karşılıklı restleşme ile vergi oranı her yeni günde ve yeni kavgada değişiyor. Şu an oran yüzde 145. Ama Trump yüzde 245’e kadar çıkartabileceğini söylüyor. Cep telefonu ve teknolojik ürünlere ise istisna geldi. Pekin de sessiz kalmıyor. Reste rest çekiyor. Üstelik bu daha ticaret savaşında ilk cephe.
7) NATO: Trump yıllardır “Herkes borcunu ödesin” diyordu. 2. döneminde üslup sertleşti. Açık açık “Para ödemezseniz sizi korumayız” dedi. Avrupa başkentleri alarmda. Dev savunma bütçesini onaylayan AB “kendi ordusunu” kurma telaşına girdi.
8) Medya: Trump mikrofonları seviyor ama gazetecileri değil... Seçim kampanyası boyunca geleneksel medyaya sırtını dönmüş, Youtube programlarına, podcastlere konuk olmuştu. Beyaz
Saray’ın kapılarını da bu yayınlara açtı. AP’ye kızdı, akreditasyonunu iptal etti. CNN muhabirine “Artık sizi kimse izlemiyor”, PBS’e “solcu propaganda kanalı” diye seslendi. New York Times, Washington Post... Hepsi hedefte. Basın özgürlüğü? Oraya girmeyelim...
Dedim ya liste uzun, yerim dar. Kaliforniya Valisi, Meksika, Panama, ticaret savaşları, Yüksek Mahkeme ile, bilim camiasıyla kavgası... Yazdıkça yazabilirim. Şimdilik burada bırakalım. Ama şundan eminim: Bu yazının devamı çok geçmeden gelecek.