Silivri Cezaevi...
Haberin merkezi.
Şimdiden tarihin burayı nasıl yazacağını tahmin etmek zor değil.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı da oradan sesleniyor yurttaşa, Adana’nın belediye başkanı da...
Her gün onlarca, belki yüzlerce ziyaretçi geliyor.
Otağ çadırı kuruluyor, basın toplantısı için kürsü var.
Muhabirler için emniyet, adliye gibi bir üs artık.
Parmaklıklar arkasında iddianamesini bekleyenler, CHP’li belediye başkanları ve bürokratlar...
İki ayda iki nikâh kıyıldı Silivri’de.
Kızının doğduğunu öğrenen babalar oldu.
Örneğin tutuklu İBB Genel Sekreter Yardımcısı Ramazan Gülten.
Eşi hamileydi, doğumda eşinin yanında olmayı o kadar istedi, o kadar çok izin talebinde bulundu ki...
Yok, izin çıkmadı.
Maya bebek...
Maya doğdu.
Babası cezaevinden bir mesaj paylaştı, “Tanışmak için biraz daha bekleyeceğiz” dedi.
“O minik kalbinin sesini duyduğumdan beri yüreğin kulaklarımda.
Bugün annenin yanında olmak ve seni kucağıma almak için çok uğraştım ama senin dünyaya gözlerini açtığın o kıymetli anı birlikte yaşamamız, koklaşmamız bazıları için önemli değilmiş.
Sağlık olsun kızım, tanışmak için biraz daha bekleyeceğiz.”
Vera babasını ziyaret ederken gözümüzün önünde büyüdü. Tayfun Kahraman, kızıyla oyun oynayacağı yılları kaçırıyor yine gözümüzün önünde. Vera’nın, Maya’nın, tutuksuz yargılanabilecekken hapsedilenlerin çocuklarının... ne günahı var?
Dönelim Ramazan Gülten’e.
Biz nereden tanıyoruz kendisini?
Üsküdar’dan.
Salacak sahildeki kaçak yapılaşmaya karşı mücadele verişinden.
Uğradığı saldırıda yüzünün kan revan içinde kalışından.
Vazgeçmemesinden...
Şimdi rüşvet suçlamasıyla cezaevinde Ramazan Gülten.
He bu arada, krediyle aldığı evin taksitlerini ödeyememiş, satmak zorunda kalmış.
Biliyorum aklınıza şimdi ‘kumpasmış’ denilen o eski günler geldi, Balyozlar, Ergenekonlar.
Ergenekon’un kasası diye hayatı elinden alınan Kuddusi Okkır geldi değil mi gözünüzün önüne?
O mahvolmuş görüntüsü.
Sapasağlam girip, ölüsünün çıktığı görüntüsü.
Kirada oturan bir aile. Kuddusi Okkır cezaevine girdikten sonra kirayı ödeyemediği için Yalova’ya taşınan bir eş.
Kasaymış, içinde para olmayan bir kasa öyle mi?
Hastalandı, ama tahliye edilmedi.
Aklınıza kim geliyor, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık.
İnsan tutuksuz yargılamak yerine, neden cezaevinde bu zulme seyirci kalır.
Hem bir annenin gözyaşında boğulmaktan korkmaz mı insan?
★★★
Silivri hep hareketli.
Ekrem Başkan’ın ziyaretçisi çok.
Zeydan Başkan’ın da...
Ayşe Barım, Resul Emrah Şahan, Can Atalay, Osman Kavala, Fatih Altaylı...
Altaylı yayınlarına devam ediyor.
Oradan yolladığı mektuplara “Emre’cim benim nasıl olacağımı soracak olursan” diye başlayıp, bir memleket meselesine bağlıyor. Yine gazetecilik yapıyor, gelen gidenden aldığı bilgileri de ekliyor, özel haber çalışıyor yani.
Kendine su şişelerinden dambıl bile yapmış, vücut çalışıyor, “fazla kilolarımdan kurtuldum” diyor.
Ayşe Barım’ın geçtiğimiz günlerde bayıldığını söyledi bir yayınında.
Çok üzücü sahiden. Aynı Murat Çalık gibi çok riskli bir durumu var Ayşe Barım’ın.
Umarım en yakın zamanda tahliye edilirler.
★★★
Biliyorsunuz Mayıs sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturmada tutuklu bulunan İPA Başkanı Buğra Gökçe ve Filiz Kahveci Silivri Cezaevi’nde evlenmişti. Nikâh şahidi de CHP Lideri Özgür Özel olmuştu.
Filiz Kahveci ve Sinem Keleş, Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu’yla birlikte.
Önceki gün yine Silivri’de mikrofonlar önünde bir gelin gördük.
Bu kez İBB soruşturması kapsamında tutuklu bulunan Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün, avukat Sinem Keleş ile yine Silivri Cezaevi’nde düzenlenen törenle hayatını birleştirdi. Sinem hanım, üzerinde gelinliği ve elinde gelin çiçeğiyle “Biz bugün sadece bir nikâh kıymıyoruz, Silivri’nin duvarlarının, tel örgülerinin umudu, sevgiyi, aşkı yenemeyeceğini gösteriyoruz. DGM’leri dahi görmüş bir avukatım. Hiçbir dönem bu kadar hukuka aykırılığın, hak ihlallerinin yaşandığı bir dönem yaşamadık. Biz adaletsizliğe alışmayacağız. Yan yana, omuz omuza, inançla, gururla, aileler hep birlikte dimdik ayaktayız” dedi.
Ne demişti Gürkan Akgün: HAYAT AKIYOR, AŞK BEKLEMEZ!
Özgür Özel’den öğrendik, fotoğraflarını vermiyorlarmış, sözüm ona karanlık odada tab ediliyormuş. Buzdolabını bulan AKP, inşallah dijital ortama da geçer diye bir dilekte bulunalım.
Silivri’den yazacak çok şey var.
Yazarken, içimden seslendiriyorum. Bir anda kendimi o eski cemiyet sayfalarında ‘Hamiş’ diye başlayan yazıları yazıyor gibi hissettim.
Sonra da “Sen ne diyorsun, bir cezaevinden, özgürlüğü elinden alınan insanlardan bahsediyorsun” dedim kendime.
Ancak o kadar güçlü duruyor ki herkes. Evleniyor, yeni doğan çocuğuna umutla mektup yazıyor, vücut çalışan var, Zeydan Karalar ertelediği hayatını kaleme alıyor, Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı olursa neler yapacağını anlatıyor vs.
Çünkü ne yaparsanız yapın, düşünceyi hapsedemiyorsunuz.
Başta da dediğim gibi hepimiz gelecekte tarihin sayfalarında bugünlerin nasıl yazılacağını bildiğimiz için belki de bunca acıya karşı ‘yarın’dan bahsedebiliyoruz. Umutsuzluğa kapılmadan...
Ne diyeyim, evlenenlere bir ömür mutluluk, Maya bebeğe ‘Hoş geldin’, tutsaklara tez zamanda özgürlük, memlekete de adalet dilerim.
ADI SESSİZ OLAN ÇIĞLIK GİBİ BİR ROMAN
Lâl başarılı bir avukattır. Yıllardır çalıştığı ünlü iş insanı Haluk Varlı aleyhine açılan taciz davasını aldığında, hayatının değişeceğinden habersizdir. Varlı’ya duyduğu güven ve gerçeği ortaya çıkarma kararlılığı, hafızasının oynadığı oyunlarla yerle bir olur. Çünkü gerçek, çok daha derin ve sarsıcıdır. Lâl’in kendi geçmişiyle yüzleşmesi, çaresiz sessizliklerin çığlığına kulak vermek isteyenlerin algılarını açacak. Edebiyat dergilerine yazan Refika Ayşegül Uzun’dan bir ilk roman ‘Sessiz’... Tam tatilde okuyacağınız türden bir kitap. Tavsiye ederim.