Köleci toplumun (Antikçağ), çok tanrılı dinlerinden sonra MÖ 1300’lerde, tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışı ile insanlık yeni ve ileri bir döneme giriyordu.

Musa, Davut, İsa ve Muhammed peygamber ile devam eden inanç sistemleri günümüze kadar geldi. Peygamberler bulunduğu bölgenin ve insan topluluklarının ilerici hareketlerinin önderleriydi! Evet şaşırsanız da köleci toplumu yıkıp bir ileri toplum örgütlenmesini savundukları için içinde bulundukları zaman diliminde ilerici sayılıyorlardı...

Ortaçağ, MS 375 kavimler göçü ile başlayıp İstanbul’un fethi 1453’e kadar devam eden dönemdir. Kimine göre de Ortaçağ, 1492 Amerika’nın keşfi ile sona ermiştir. Elbette bin yıllık bir dönemi bu kısa köşeme sığdırmak mümkün değildir. Ancak tarihin tekerleğinin bizi nereye getirdiğini anlatmama yeter diye düşünüyorum.

Ortaçağın ilk dönemi, köleci toplumdan daha ileri bir toplum düzeni kurduğu için ilericiydi. Köleci toplumun bilim sanat ve üretim ilişkilerini kullanarak daha ileri bir düzeni getirmişti. Köleci toplumdan serfe geçişi yani sınırlı da olsa mülkiyet hakkını veren bir dönemdi. O nedenle insanoğluna Ortaçağın ilk dönemine ilerici diyorum.

Roma’nın Hristiyanlığı Avrupa’ya taşıması ile yepyeni bir dönem başlamıştı. Çok tanrılı topluluklar barbarlık ve kafirlik ile suçlanarak yeni dine girmeye zorlanıyordu. İsa’yı çarmığa geren Roma, Avrupa ve Akdeniz havzasında zayıflayan egemenliğini güçlendirmek için Hristiyanlığı dayatıyordu.

Ortaçağın yönetenlerini doğuran bu süreç gün geçtikçe artan yoğunlukla devam etti. Ortaçağın ikinci döneminde, gericileşme başlayınca Avrupa’daki insanlık hiç görmediği vahşeti din adına görmeye başlamıştı.

Kilise, kral, senyör, dük, kont egemen sınıftı. Kilise, halka zulmün her türlüsünü yaparken cehaleti de baş tacı yapıyordu. Gelini ilk gece kocasının yatağından alıp götüren bu sınıf yüzünden Avrupa’da açlık, hastalık ve her türlü zorbalık egemen olmuştu.

Halk o kadar açtı ki kendi çocuklarını bile yedi! Ortaçağın ilk bin yılında durum buydu. Ortaçağ din adına insanları yakarken diğer yandan dini kullanıp siyasi amaçlar ile de insanlar yakılmıştı. Jeanne d’Ark gibi! Kaldı ki kadınlar sadece ortaçağın gericileştiği dönemde yakılmadı, Rönesans döneminde bile yakıldı!

Atatürk’ün 1935’te Türk kadınına verdiği hakları Avrupa’da bazı ülkelerin 1980’li yıllarda aldığını da unutmayalım!

Etnik ve dinsel temelde feodal devletlerin doğduğu bu dönemde Roma hukukuna, Hristiyanlık kılıfı geçirilerek gericileşme başladı. Roma Kilisesi hızla egemen güç olmuştu. Elbette kral ya da halife tanrının yeryüzündeki eliydi!

Ortaçağın ikinci dönemindeki baskının getirdiği ilerici hamle ise Rönesans ve Reform adları ile tarihe geçmişti. Tarihin tekerleğini ulus devletler çağına doğru döndüren bu gelişmeler aynı zamanda rekabetçi kapitalist dönemi de başlatmıştı.

Ortaçağ Gülün adı”ve “Robin Hood” filmelerine sığacak kadar dar değildir. Aslında her çağın kendisinden öncekine göre ileri, kendisinden sonrakine göre geri olduğu asla unutulmamalıdır...