Takvimin bulunması genellikle insanlığın tarımı keşfiyle aynı döneme denk gelir. Takvim, doğa olaylarını önceden tahmin edebilmek, zamanı organize etmek, mevsimleri takip etmek ve dini ya da kültürel ritüelleri belirlemek amacıyla geliştirilmiştir. İlk takvim sistemlerini oluşturanlar, Mısırlılar ve Babilliler gibi eski uygarlıklardır.
Bugün dünyada en yaygın kullanılan ve resmi olarak kabul edilen takvim sistemi Miladi Takvimdir. Bu takvim, Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüşüne dayalıdır ve uluslararası standart olarak benimsenmiştir.
Miladi Takvim’de 12 ay bulunur ve her ayın gün sayısı farklıdır. Genel kural olarak, aylar 31 ve 30 gün olarak sıralanır; ancak Şubat ayı istisnadır. Ayların gün sayılarını hatırlamak için ilkokulda öğrettikleri gibi elini yumruk yapıp parmak eklemlerini kullanabilirsin; çıkıntılı kemikler 31 gün çeken ayları, aradaki çukurlar ise 30 veya daha az gün çeken ayları temsil eder.
Böylece Ocak 31, Şubat 28, Mart 31 şeklinde sıralama kolayca akılda tutulabilir. Ancak bu düzen Temmuz ve Ağustos aylarında bozulur çünkü her ikisi de arka arkaya 31 gündür. Bunun nedeni, Roma İmparatorluğu dönemine dayanan ilginç bir tarihi olaya dayanır.
M.Ö. 46 yılında Roma İmparatoru Julius Caesar (Jül Sezar), takvimde reform yaparak Jülyen Takvimini oluşturmuştur. Bu reformla birlikte yıl 12 aya bölünmüş ve ayların gün sayıları 30 ve 31 gün olarak düzenlenmiştir. Ancak yılın son ayı olarak kabul edilen Şubat, 28 gün olarak belirlenmiştir. Julius Caesar’ın onuruna yedinci ayın adı “July” (Temmuz) olarak değiştirilmiş ve bu aya 31 gün verilmiştir.
Daha sonra gelen İmparator Augustus, sekizinci ayın adını kendi onuruna “August” (Ağustos) olarak değiştirmiştir. Ancak, Julius Caesar’ın ayı olan Temmuz’un 31 gün sürerken, kendi adını taşıyan Ağustos’un 30 gün çekmesini istememiştir. Bunun üzerine, bazı kaynaklara göre Şubat’tan bir gün alınarak Ağustos ayına eklenmiş ve böylece Temmuz ve Ağustos ayları arka arkaya 31 gün sürmeye başlamıştır.
Yani, görüldüğü üzere hayatta hiçbir şey için “olmaz” dememek lazım. Tarih boyunca güç sahipleri, kendi istekleri doğrultusunda değişiklikler yapmışlar; “olmaz” denilen pek çok şey kılıfına uydurulmuştur.
Tarih dediğin nedir?
Hazır takvim ve tarihten bahsetmişken, geçenlerde çok ilginç bir makaleye rastladım.
Alman tarihçi Heribert Illig, İcat Edilmiş Orta Çağ: Tarihteki En Büyük Zaman Sahtekarlığı adlı kitabında, Papa II. Sylvester, Kutsal Roma İmparatoru III. Otto ve Bizans İmparatoru VII. Konstantin’in, Hristiyan toplumunda büyük bir sembolik anlam taşıdığından takvimi 1000 yılına denk getirmek için 300 yıllık bir zaman dilimini uydurduklarını iddia ediyor.
Illig, 1991 yılında ortaya attığı “Hayalet Zaman Hipotezi” ile tarihsel kronolojinin manipüle edildiğini öne sürüyor. Bu hipoteze göre, MS 614 ile 911 yılları arasındaki yaklaşık 297 yıllık dönem aslında hiç yaşanmamış ve tarihsel kayıtlara sonradan eklenmiştir.
Illig, teorisini birkaç önemli noktaya dayandırıyor. Öncelikle, tarihsel belgelerde önemli boşluklar bulunduğunu ve Erken Orta Çağ’dan günümüze ulaşan az sayıdaki orijinal belgenin çoğunun aslında daha sonraki dönemlerde kopyalanmış metinler olduğunu öne sürüyor. Ayrıca, takvim sisteminde ciddi tutarsızlıklar bulunduğunu iddia ediyor ve bu durumun belirli dönemlerin takvimden “eklenmiş” ya da “çıkartılmış” olabileceğini düşündürdüğünü savunuyor. Bunun yanı sıra, arkeolojik kazılarda, özellikle MS 7. ve 9. yüzyıllar arasına ait yeterli fiziksel kanıtın bulunmadığını, bu döneme ait kalıntıların ve eserlerin görece az olduğunu belirtiyor. Son olarak, mimari gelişimin kronolojik akışında da bazı kopukluklar ve tutarsızlıklar olduğunu ileri sürerek, tarihsel süreçte gerçekten var olmayan bir dönemin sonradan “icat edilmiş” olabileceğini iddia ediyor.
Birçok tarihçi, Hayalet Zaman Hipotezi’ni bir komplo teorisi olarak değerlendiriyor ve bilimsel dayanağının zayıf olduğunu savunuyor. Ancak bu teorinin hâlâ birçok destekçisi de var.
Aslında sormamız gereken soru şu: Önümüze tarih diye sunulan hikayelerin ne kadarı gerçek? Ve tarihe dair bildiğimiz her şeyi sorgulamaya cesaretimiz var mı?