Sokak huzurdur: Evde ananızla, babanızla, eşinizle mi tartıştınız; atarsınız kendinizi sokağa... Derin bir nefes alırsınız. İlaç gibi gelir sokak...
Özgürlüktür: Bir mahkuma sorsanız “Sokak senin için nedir?” diye “Özgürlük” der. Hayali bile güzeldir elini kolunu sallayarak saatlerce sokak sokak dolaşmanın...
Dostluktur: “Merhaba Hüseyin, baban nasıl oldu?”dur sokak. Bir kasabın önünde oynanan tavladır. Kimi zaman hepyek, kimi zaman düşeştir.
Dayanışmadır: Bakkaldan veresiye alınan ekmek-peynirdir. İhtiyacı olanın yanında olmak, acıları paylaşmaktır.
Ailedir: Abidir, abladır, teyzedir, dededir, kardeştir... Kan bağı olmadan kurulan akrabalıktır.
Aşktır: Mahallenin en güzel kızını “Cama çıksın da bir göreyim” diye beklerken, saatlerce volta atmaktır.
Rekabettir: İki taş arasına kurulan kale, sert bir şutla kırılan dükkan camıdır. Bazen sarı kırmızı, bazen siyah beyaz, bazen sarı lacivert; bazen hepsi birdendir...
Kedidir, köpektir: Bir cana duyulan sevgi, onu topluca sahiplenmenin adıdır. Şefkattir.
Namustur: “Bizim sokağın kızına kim, nasıl terbiyesizlik yapar ulan?” diye hiç bilmediğin başka sokakların delikanlılarıyla yumruk yumruğa edilen kavgadır.
Lambadır: Soğuk bir kış gecesinde camın kenarına oturup huzmesinde uçuşan kar tenelerini seyrettiğin lambadır sokak... Her kar tanesinde beliren de hep aynı yüzdür.
Bekçi düdüğüdür: Kendinizi güvende hissetmenizi sağlayan...
Bir el tabanca sesidir: Endişenizi artıran...
Çocuktur: Eli yüzü kirli; kural tanımaz, ürkek...
Satıcıdır: Bazen zerzevatçı, bazen mısırcı, yoğurtçu, dondurmacıdır. Kimi zaman da “Eeeeeboooozaaa”dır ağzınızda bıraktığı tat, ömür boyu silinmez.
Jargondur: Herkes anlamaz...
Müzisyendir: Hüzünlü bir türküye gitarla hayat veren.
Mobilyadır: Kuru bir bankı bile evinizdeki konforu aratmaz.
Oyundur: Seksektir, uzun eşektir, yakartoptur.
Röportajdır: Sıradan vatandaşa uzatılan mikrofondur, ne makam ister, ne mevki... Eşit davranır rektöre de cahile de...
Tabeladır: Hiç tanımadığımız insanları unutmamamızı sağlayan...
Düğündür: Kolkola halay çekilen...
Cenazedir: Son yolculuğumuzda tabutumuza omuz verilen!
Ve...
Sokak, protestodur: Yasama, yürütme, yargıdan sonraki dördüncü güçtür, diğer güçlerden hesap soran...
Çaresizlerin tek umududur, son çaresidir!
Yani sokak hayattır.
Sokağı yasaklamak demek; “Yaşamayın” demektir...
Eveleyip gevelemeye gerek yok:
Vakit, sokak vaktidir!
Atanan, atılan!
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) geçtiğimiz hafta el koyduğu şirketlere atadığı kayyumlar arasında iktidara yakın Sabah ve Yeni Şafak’ın birer yazarı da varmış... Uzun yıllar Sabah Gazetesi’nde yazan Hakan Hastaoğlu ve Yeni Şafak Gazetesi eski yazarlarından İbrahim Paşalı 14 Mart 2028 tarihine kadar Pay Fix isimli şirkette yöneticilik yapacakmış...
Onların bu göreve atandıklarının duyurulduğu saatlerde, İsmail Saymaz da “içeri atılmamak” için mahkemede ifade veriyordu.
Durum budur:
İktidara yakınsan “atanıyorsun”, iktidarın yanlışlarını yazıp çiziyorsan işten “atılıyorsun”, işten atılmazsan içeri “atılıyorsun...”
★★★
Bugünlerde üniversite sınavına girip gazeteci olmak için iletişim fakültelerinden birini seçmek isteyen gençlere önerim, eğer “işsiz” ya da “hapiste” gazeteci olmak istemiyorsanız, üniversiteye değil, iktidar partisine girin...
Gazeteci olamasanız da büyük paralar kazanacağınızdan emin olun!
Hızlı karar...
Gezi Parkı soruşturması kapsamında bir süre önce gözaltına alınan gazeteci İsmail Saymaz hakkında ev hapsi kararı verildi.
Gezi olayları ne zaman oldu?
2013’te...
Üzerinden 12 yıl geçti...
“Tam 12 yıldır kaçmayan İsmail’in kaçmasını önlemek” için bu kararı alan mahkemeyi yürekten kutluyorum.
Ya bu önlemi almasalardı da İsmail’in aklına kaçma fikri gelseydi, ne yapardık?
GÜNÜN SORUSU
Cem Küçük isimli iktidar kalemi arkadaş, Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasını protesto eden üniversite öğrencilerini tehdit etmiş... Katıldıkları gösterilerin gelecekteki kariyerlerine olumsuz etkiler yapacağını belirtmiş... “Sokağa çıkarsanız, not edilirsiniz. Devlet not eder!” diye uyarmış... Sorum bu arkadaşa:
“Önce vatan” diyenlerin tek dertlerinin kariyer ya da para olmadığını hiç mi duymadın? Herkesi kendin mi sandın?