Aşk, insanın hayattaki en derin ve karmaşık duygularından biridir. Hızlıdır, yakıcıdır, gözü kör eder, insanı aptallaştırır. Ama korkmayın, geçicidir. Aslında aşık olabilmek bir ayrıcalıktır. “Ben hiç aşık olmadım.” diyenlere hep üzülürüm. Bu dünyadaki en çılgın, en kontrolsüz duyguyu, onun getirdiği mutluluğu ve aynı zamanda acıyı deneyimlememiş olmak istemezdim doğrusu. Tabii ki aşk herkes için farklı bir anlam taşır. Herkesin aşkı kendine büyük, kendine çılgın gelir.

Oysa sevgi bambaşkadır. Daha kalıcı, daha sağlam, daha fedakar bir duygudur. Sevgi, belki de tüm duyguların en güzelidir. Aşk ve sevgiyi karşılaştıran o kadar çok söz söylenmiştir ki... Bazıları aradaki farkı çok güzel anlatır.

Aşk, bir anın büyüsü; sevgi, bir ömrün hikayesidir.
Aşk, bir kelebeğin kanat çırpışı; sevgi, o kelebeğin ömrüdür.
Aşk, bir ateşin alevi; sevgi, o ateşin sıcaklığıdır.
Aşk, ateşli bir dans; sevgi, uyumlu bir senfonidir.
Aşk, kuşkucudur; sevgi, inançlı.
Aşk, bir rüyanın tatlılığı; sevgi, gerçeğin güzelliğidir.

Bence, gerçek aşkı ve karşılıklı sevgiyi deneyimleyenler, hayatın en değerli hazinesine sahip olan şanslı kişilerdir. Çünkü karşılıklı sevgi, adeta bir piyango kazanmak gibidir; maalesef herkese nasip olmuyor. Sevmek ve sevilmek, bu hayatta bize verilmiş en güzel hediyeler. Sevgiyle hayat daha anlamlı, daha yaşamaya değer hale geliyor. İşte bu yüzden kıymetini bilmek gerekir.

★★★

Her yıl 14 Şubat yaklaştığında, vitrinler kırmızıya bürünür, kalpli çikolatalar ve balonlar revaçta olur. Restoranlar özel menüler hazırlar, mağazalar ise Sevgililer Günü için hediye seçenekleriyle dolar taşar.

Sevgililer Günü’nün kökenine dair bilinenler ise genellikle Roma İmparatorluğu’nda idam edilen Aziz Valentine’e dayanan bir efsaneyle ilişkilendirilir. Üçüncü yüzyılda Roma İmparatoru, bekar askerlerin daha iyi savaştığını düşündüğünden genç erkeklerin evlenmesini yasaklamış. Ancak Aziz Valentine, gizlice aşık çiftleri evlendirmeye devam etmiş. Bu nedenle tutuklanarak 14 Şubat’ta idam edilmiş.

Bir diğer rivayete göre ise Sevgililer Günü, Roma İmparatorluğu’nda doğurganlığı ve aşkı kutlayan bir pagan festivaliydi. Ancak Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte, Papa Gelasius I, 496 yılında bu festivali yasaklayarak yerine 14 Şubat’ı Aziz Valentine Günü olarak ilan etti.

Sevgililer Günü’nün kökeni Roma İmparatorluğu’na dayansa da, bugünkü modern kutlamalar ilk olarak İngiltere’de şekillenmiş ve ABD’de ticari bir boyut kazanarak tüm dünyaya yayılmıştır. Günümüzde ise Sevgililer Günü, ticarileşmiş romantizmin zirve yaptığı bir zaman dilimine dönüştü.

★★★

Oysa birine sevgini göstermek için mutlaka pahalı bir hediye almak zorunda değilsin; samimi bir sohbet, birlikte güzel bir film izlemek ya da hiç beklemediği bir anda sevildiğini hissettirmek, bazen çok daha anlamlı olabilir.

Ayrıca, sevginin yalnızca çiftler arasında yaşanması gereken bir duygu olduğu fikri, 14 Şubat’ı fazlasıyla dar bir çerçeveye hapsediyor. Oysa sevgi, yaşlı bir akrabaya veya komşuya götürülen bir çiçekte, sokaktaki bir hayvana verilen bir kap yemekte, uzun zamandır konuşmadığın bir arkadaşına atılan bir mesajda da kendini gösterebilir.

14 Şubat’ı kutlamayalım demiyorum; insanı mutlu eden her şey kutlanmaya değerdir. Ama bugünü yalnızca çiftlerin günü olmaktan çıkarıp dostluğa, arkadaşlığa, aileye, dayanışmaya, hayvan sevgisine de adayabiliriz. Önemli olan, sevgiyi paylaşmak ve sevdiklerimize kendilerini değerli hissettirebilmektir.

Kadınlar neden ilgisiz erkeklere öküz diyor?

Aşk, sevgi ve sevgililerden bahsetmişken; kadınların kendilerine yeterince ilgi göstermeyen erkekleri şakayla karışık “öküz” diye nitelendirmesinin hikayesini biliyor musunuz?

Rivayete göre, eskiden traktör gibi modern tarım aletlerinin olmadığı dönemlerde tarlalar büyükbaş hayvanlar kullanılarak sürülürdü. Ancak bir inek ve bir boğa yan yana çalıştırıldığında, boğa ineğe ilgi gösterdiği için düzen bozulur ve tarla sürme işi zorlaşırdı. Bu nedenle, boğaların dikkatini dağıtmamaları için kısırlaştırma işlemi yapılırdı. Kısırlaştırılmış boğaya ise “öküz” denirdi. Testosteron seviyesi düşen ve ineğe ilgisini kaybeden öküz, artık onunla bağını koparır, böylece tarla daha rahat sürülürdü.

Gerçekte “öküz” benzetmesinin tarım ve hayvancılıkla doğrudan bağlantılı olup olmadığı bilinmiyor tabii. Ancak, Türkçede “öküz” kelimesi, eski dönemlerden beri “hantal, kaba ve duyarsız” anlamında mecazen de kullanılmıştır. İşte eşine karşı ilgisiz, romantizmden ve özel günlerden bihaber erkeklere yapılan “öküz” benzetmesinin kökeninin buradan geldiği düşünülmektedir.