Bugünlerde merakla Selçuk Şirin hocanın “Bir Mutluluk Reçetesi: Çağı Anlamak İçin Yazılar” kitabını okuyorum.

Hoca diyor ki, “Ne oluyor? Dünya gerçekten de X/Twitter gündeminin bize gösterdiği kadar karanlık, kötü ve korkunç bir yer mi?”

Ne güzel bir soru değil mi?

Bu soruya yanıt vermek için X/Twitter’da gündemi kimin belirlediğine bakmamız gerekiyor. Pek çok inceleme gösteriyor ki, kötü niyetli aktör ve devletler X/Twitter’ı manipüle ediyor. Bu konuda X/Twitter’ın kendisi de pek çok rapor yayımladı. Trol orduları bunun için var.

Bir önemli soru daha?

X/Twitter insanı mutsuz eder mi?

Önce kendi adıma cevap vereyim, evet ediyor!

Hiç iyi bir şeyin konuşulmadığı, sürekli felaket senaryoları yazıldığı ya da yaşanan felaketlerin inanılmaz hızda ve kirlenerek geldiği bir haber yolu bu. Üstelik insanların birbirini anlamaktan giderek uzaklaştığı, herkesin birbirini kötülemek için yer aradığı, suçlamaların, iftiraların havada uçuştuğu bir platform. Çamur at, izi kalsın platformu.

Selçuk Şirin, bu sorunun cevabında bir araştırmadan bahsediyor. Communications Psychology dergisinde Dr. Victoria Oldemburgo de Mello ve arkadaşları tarafından yapılmış bir araştırma.

Sonuçlar, X/Twitter kullanımının insanların genel iyilik hallerinde anlamlı bir azalmaya yol açtığını gösteriyor. Bu platformlarda geçirilen zaman artıkça insanlar daha mutsuz, daha bezgin ve daha yorgun hissediyorlar. X/Twitter’ı sık kullanan kişiler, genel olarak kendilerini daha yalnız ve daha sıkılmış hissediyorlar. Üstelik, bu platformlarda geçirilen zaman arttıkça kişilerin kendi gruplarına olan aidiyet hisleri ile kutuplaşma eğilimleri de paralel olarak artıyor. Bu da yaygın olarak kullanıldığı ABD, İngiltere, Türkiye gibi ülkelerde toplumsal kamplaşmanın artış sebebini ortaya koyuyor.

Geçen gün akıllı telefon yerine tuşlu telefon kullanan Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın, yürürken tuşlu telefonuyla mesaj yazdığı anlar, bir vatandaş tarafından kaydedildi ve kısa sürede sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. 

Kimi kullanıcılar Ortaylı’nın bu tercihine hayranlık duyduğunu belirtirken, bazıları da “gerçek bir nostalji tutkunu” yorumları yaptı.

Ortaylı, tuşlu telefon kullanma nedenini aylar önce anlatmıştı... Canlı yayında telefonu çalmıştı da yine o tuşlu cihaz karşımıza çıkmıştı, “Bu çok daha kolay, ulaşılamazım. İstemiyorum, ben sevmiyorum yenilikleri. Teknolojiyle çok mesafeliyim” demişti.

Tamam bugün özellikle yeni neslin teknolojiyle mesafeli olmasını beklemek mümkün değil, doğru da değil.

Ancak tüm hayatımızı bir telefona hapsetmek, duygularımızı ‘dın dın’ öten mesajların yönetmesi ne kadar doğru?

Biraz mesafe koyamaz mıyız?

Selçuk Şirin hocanın, kitabında değindiği çok önemli bir nokta var: “Sosyal medya platformlarının, sırf daha çok ilgi çekiyor diye nefret içeren içerikleri daha fazla insanın karşısına çıkaran algoritmaları, nefretin yayılmasına katkıda bulunuyor. Aynı zamanda insanların kendi cenahlarıyla kurduğu sıkı bağlar, onların kendi yankı odalarında daha çok ses getirecek içeriklere yönelmelerini sağlıyor.”

Haksız diyebilir misiniz? Ben diyemem.

Açıkçası kitabı okuduğumda telefonu camdan aşağı fırlatmak istedim. Evet, ben bir telefon bağımlısıyım. Cep telefonu mustarip olduğum boyun fıtığı ağrımı çekilmez duruma getirse de ondan vazgeçemiyorum.

Ve evet, yayılan mutsuzluktan, -zaten mesleki deformasyon da var- nasibimi alıyorum.

Bugünden sonra düşüneceğim. Nasıl özgürleşebilirim?

Ya siz, aynı sıkıntıyı yaşıyor musunuz?

Türkiye çok sesli ama uyumlu bir şarkı gibi olmalı

Bugün ‘Apolitik’ soruları Eski CHP Genel Başkanı ve Gazeteci Altan Öymen yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Güne gazeteleri okuyarak başlarım.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Rahmetli Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 Yıl” kitabını okudum.

- En son hangi filmi izlediniz?

Hatırlamıyorum; Uzun zamandır sinemaya gitmedim.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Kuş sesleri.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Opera aryalarını dinlemeyi çok severim, bir kısmının Türkçeleri de vardır, bazısını ezbere bilirim.

Altan Öymen 7-8 yaşlarındayken...

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

“Olurdu” değil, “olmalı” diyeyim. Çok sesli, ama uyumlu bir şarkı gibi olmalı.

- Aşka inanır mısınız?

Tabii.

- Kırmızıçizginiz nedir?

Bazılarının yalan-dolan alışkanlıkları.

- En sevdiğiniz yemek?

Izgara hamsi.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

“Asla yemem” dediğim bir şey yok ama bazı besinler alerji yapıyor, örneğin çilek yemiyorum.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Kadın voleybolcularımızın başarıları.

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş.

Ankara, sene 1955, beş yıllık gazeteci Altan Öymen Demokrat Parti iktidarının CHP’nin mallarına el koyma kararını protesto ederken polis tarafından götürülüyor...

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Benmerkezcilik, yalancılık, küfür.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Rahmetli eşime sevgilerimi, şükranlarımı tekrar tekrar söylemek isterim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Yazı yazıp, kitap okurdum.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Gene Altan Öymen olmak.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Hiç enstrüman çalmadım, galiba pek yetenekli değildim, okulda koroya bile seçilemedim. Ama müzik dinlemeyi çok severim.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Ölünceye kadar.