İtalyan şef Andrea Minguzzi’nin 14 yaşındaki oğlu Mattia Ahmet Minguzzi Kadıköy’deki bit pazarında bıçaklı saldırıya uğradı. 5 kez göğüs bölgesinden bıçaklanan Minguzzi hastanede tedaviye alındı.

İki arkadaşıyla kaykay malzemesi almak üzere gitmişti Kadıköy’e.

İddiaya göre bir kişi omuz atıp, “Çok yakışıklısın” dedi, Minguzzi laf atan kişiye “Pardon kardeşim” diye cevap verdi. 

Şüpheli, birkaç metre uzaklaştıktan sonra bu kez bıçakla döndü ve “Ben senin nereden kardeşin oluyorum” diyerek Minguzzi’ye saldırdı. 

Diğer saldırgan ise kanlar içinde yere yığılan çocuğa tekmeler atıyordu.

Çevreden geçen bir kadın doktor durdu ve müdahale etti. Minguzzi, hastaneye kaldırıldı.

9 ünite kan verildi, bıçak darbeleri akciğer, böbrek ve kalbine isabet etmişti.

Tedavisi devam ediyor, durumu kritik. Saldırganlar tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Eğer tıbbi müdahaleler yetersiz kalırsa gencecik bir insan “Pardon kardeşim” dedi diye toprağın altına girecek. Umarım iyileşir.

★★★

Adana’da bir kebapçıya silahlı saldırı düzenlendi. Bir kişi motosikletli saldırgan tarafından öldürüldü. Olayı soruşturan polisler, cinayette etkin olan iki çetenin nüfuz savaşı olduğunu düşünüyor. Tetikçi 16 yaşında. Mersin’de saklandığı yerde bulundu.

★★★

Konya’nın Selçuklu ilçesinde 4 kişilik aile evlerinde ölü bulundu. Evin oğlu Ali Tunç, anne ve babasıyla, kardeşini öldürdükten sonra aynı silahla intihar etti. Ali Tunç 28 yaşındaydı.

★★★

Mersin’in Mut ilçesinde madde bağımlısı olduğu iddia edilen H.A, tartıştığı babaannesi ve dedesinin bıçakla boğazını kesti, öldürdü. Cezaevinden 3 gün önce çıkmıştı, yakalanan katil 20 yaşındaydı.

★★★

Sadece bir haftada yaşandı, fazlası var, eksiği yok. Gencecik insanlar ya ölüyor, ya cinayet işleyip katil oluyor. Kız arkadaşını öldürenler, ailesini katledenler derken bir gençlik yok oluyor.

Uyuşturucu kullanımı yaygınlaşıyor, madde bağımlılığı gencecik insanların her türlü suça bulaşmalarına sebep oluyor.

Siyaset ise sadece Gezi’ci gençleri görüyor, onları ötekileştiriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, teknolojiden sağlığa, adaletten diplomasiye, sosyal politikalardan tarıma tüm alanlarda sessiz devrimlere imza atarken gençleri hep ilk planda tuttuklarını anlatıyor, eski Türkiye’nin kirli oyunlarına gençlerin alet edilmesine, onların canı ve heyecanı üzerinden siyaset yapılmasına müsaade etmediklerini söylüyor, “Gençlerimizi sokağa çağıranlardan olmadık, gençlerimizi tahkir ve tahrik edenlerden olmadık” diyor.

Sokak deyince sadece Taksim Meydanı’na bakarsanız görmezsiniz Sayın Cumhurbaşkanı.

Sokak aralarına da bakmalısınız.

Arka sokaklara da bakmalısınız.

Oralarda felaket yaşanıyor. Çeteler, gencecik çocuklara kancayı takıp onları birer suç makinesine dönüştürüyor.

Veliler, hangi okulun torbacısı kim, onun peşine düşüyor, çocuğunu kurtarmaya çalışıyor.

Gece yarısı toplu taşımada etrafınıza bir bakın, zombi gibi gençleri göreceksiniz.

Yoksullar... Araştırmalar arkadaşlarıyla bir kahve dahi içemediklerini ortaya koyuyor.

Sinemaya gidemiyorlar, enerjilerini atacak konserlere gidemiyorlar. Her şey çok pahalı.

Ama gençlik bu, enerjisi başka, hayata karışmak istiyorlar.
Onlara bunun yolunu gösteren kötü niyetlilerin açtığı kapıdan giriyorlar.

Suç suçu getiriyor, analarını babalarını öldürmeye kadar varıyor.

Girdikleri mahallelerin jargonuna kolay alışıyorlar, sonra da “Pardon kardeşim” diyene “Ben nereden senin kardeşin oluyorum” diyerek bıçağı saplıyorlar.

Biraz da bu gençlere mi baksanız acaba?

78 kişi öldü, konuştuk, bitti!

Geçen gün yazdığımda, birkaç kişi e-postayla bana mesaj yolladı. “Yok artık, bunu da unutacak değiliz” diye.

Ne oldu?

Bolu’da 78 kişinin hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel’deki yangın faciasının üzerinden daha 10 gün geçti.

“Sorumlular hesap versin”, “Bakan istifa”, “Hükümet istifa” diye tepkileri duyduk sosyal medyada.

TV’ler canlı yayınlarla olayı çözmeye çalıştı, üzerine yayınlar yaptı, yorumlarla ne yapılması gerektiği anlatıldı.

Sonra...

Sonra, bir menajerin Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüse yardım etmek suçlamasıyla tutuklandığını gördük.

Eşzamanlı olarak...

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bilirkişiyi ifşası ve sonrasında hakkında açılan yeni soruşturmalarla gözümüzü yine Bolu’dan Çağlayan Adliyesi’ne çevirdik.

Unuttuk...

Unutuyoruz.
Unuttukça bunları yaşamayı sürdüreceğiz. Öleceğiz!

Siyasetteki dönüm noktaları beni heyecanlandırır, bugün olduğu gibi...

Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Karabat yanıtladı.

Özgür Karabat

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Duş alıp, kahvaltı eder, işime başlarım. Kahvaltıda mutlaka yumurta ve Çanakkale domatesi tüketirim.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Daron Acemoğlu’nun Simon Johnson ile birlikte kaleme aldığı ‘İktidar ve Teknoloji’ ile  Füruğ Ferruhzad’ın ‘Kuş Ölümlüdür Sen Uçmayı Hatırla’sını okuyorum.

- En son hangi filmi izlediniz?

Film değil ama benim alanıma girdiği için ‘Deha’ dizisini izledim.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Su ve kuş sesi.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Türkü dinlerim, türkü söylerim. ‘Allı Gelin’ türküsü ve Neşet Ertaş’tan ‘Leylam.’

Özgür Karabat, siyah beyaz fotoğrafta öğretmen babası, kardeşleri ve babası 12 Eylül’de hapse girdiği için onlarla büyüyen kuzeniyle birlikte. Karabat en solda, ayakta. Diğer fotoğraf Tokat Niksar’dan. Üniversite yıllarında yaz aylarını dedesiyle tarlada geçiriyor. Emekli olunca yine yaylaya gidip, koyun alacağını söylüyor.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

“Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek.”

- Aşka inanır mısınız?

Kesinlikle.

- Kırmızıçizginiz nedir?

Yalan.

- En sevdiğiniz yemek?

Etli biber dolması.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Soğan yemem.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Siyasetteki kritik dönüm noktaları beni heyecanlandırır. Şu anda olduğu gibi. Türkiye kritik bir eşiği aşacak.

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Yalan, ihanet, tembellik.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Annemi kaybettiğim gün uyuyordum, üniversite son sınıftaydım, annem 43 yaşındaydı. O sabah görmeyi ve vedalaşmayı isterdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Sürekli kitap okurum.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Kendim olmak isterim.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Hayır ama saz çalmaya çalışıyorum.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

İnsan hiç ölümü düşünmez, sonsuza kadar yaşayacak gibi çalışmak gerekir diye düşünüyorum.