Havalar soğumaya başladı, kendinize dikkat edin. Bitki çaylarını fazla tüketmeyin; zehirlenirsiniz.

Galatasaraylı iki defans oyuncusunun rövaşatalarını izlediniz mi? Harikaydı.

Ağaç budama mevsimi de geldi.

İstanbul, kış geceleri bir başka güzel oluyor canım... Ama sahil kasabaları daha güzel.

Ayaklarınızı sıkan ayakkabı giymeyin; nasır yapar!

Akşamları erken yatmakta yarar var; iyi bir uyku başarılı bir iş hayatı demektir.

Ve limon... Sadece suyunu değil, kendisini de tüketin. Lifleri inanılmaz yararlı.

Üniversiteler ne zaman tatil olacak acaba?

Sezen’in şarkılarına eskiden bayılırdım, şimdi tat vermiyor!

Makarnayı hiç sarımsak soslu denediniz mi? Ben denemedim de merak ediyorum; acaba nasıl olur diye... Sonucu bana da yazarsanız sevinirim!

★★★

Şimdi diyorsunuz ki; “Bu da ne böyle?”

Eğer “Etki Ajanlığı Yasası” olarak bilinen

yasa tasarısı Meclis’ten geçerse, çok değil bir ay sonra okuyacağınız köşe yazılarına bir örnek!

Çünkü o andan itibaren biz gazeteciler... Ekonomi, maliye, savunma, sağlık, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknoloji, kültür, ulaştırma, haberleşme, siber alan, altyapılar, enerji gibi konularda haber ve yorum yapamayacağız.

Yaparsak kodese tıkılacağız. Hem de “casusluk suçu”ndan!

Siz de haber ve yorum yerine, başlangıçta yazdığım zırvalara benzer şeyler okuyacaksınız.

Amaç ne?

Eleştirilerden ve zor sorulardan kurtulmak!

★★★

Bizi yönetenler niye bu kadar arkadan dolaşıyor; anlamıyorum.

İletişim fakültelerini kapatıp gazeteciliği yasaklasınlar; olsun bitsin!

Halkın haber alma hakkı mı?

Bırakın Allah aşkına...

Halkın çok da umrunda sanki, “haber alma hakkı!”

Laiklik ne kadar umrundaysa, kadın

hakları, eşitlik, demokrasi, özgürlükler, sosyal devlet, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçlerin ayrılığı ilkesi ne kadar umrundaysa halkın; haber alma hakkı da o kadar umrunda...

Yoksa... Böyle bir durumda bu kadar sessiz kalır mıydı?

★★★

Neyse; fazla “müsekkin” kullanmayın; sinirlerinize iyi gelse bile, ülke sağlığına hiç de iyi gelmediği ortada!

Saygısızlığın sınırı!

Eli kanlı terörist başına Meclis çatısı alında konuşması için çağrıda bulunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün yine kendisine soru soran bir kadın meslektaşımızı azarladı.

Gazeteci kardeşimiz kendisine mikrofon uzattı ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aranızda bir görüş ayrılığı var mı?” diye sordu.

Bahçeli ise derin bir nefes aldıktan sonra, hiçbir art niyet taşımayan bu “gazeteci sorusu”na şöyle yanıt verdi:

“Basın mensubu arkadaşlarım Türkiye’yi tahrik edici, yanlış bilgilerle ayrımcılığı körükleyici davranışlardan vazgeçsinler. Vazgeçemiyorsan mesleğini bırak!”

Kadın meslektaşımız önce neye uğradığını şaşırdı ama sonra tüm nezaketiyle teşekkür etmekle yetindi.

Bu üçüncü oluyor:

Devlet Bahçeli bir yıl içinde üçüncü kez kendisine soru soran bir kadın gazeteciyi azarlıyor. Hem de Meclis çatısı altında!

Böyle giderse günün birinde sert bir kayaya çarpacak ve hak ettiği yanıtı alacak.

Çünkü haddini

bilmezliğin ve

saygısızlığın da bir sınırı vardır!

GÜNÜN SORUSU

İzmir’de yaşayan Melisa Akcan, dün beş çocuğunu evde bırakıp hurda toplamaya gitti. Topladığı hurdaları satacak, çocuklarını doyuracaktı. Eşi cezaevindeydi, çaresizdi. Dışarı çıkmasınlar diye kapının kolunu çıkararak evden ayrıldı. Geride bıraktığı beş çocuk ise... Elektrik sobasından çıkan yangında feci şekilde hayatını kaybetti. Komşuları, “O çocuklar aç öldü” dedi. Sorum size:

Suçlu kim?

Ya gelirlerse...

Katar, 22 yıldır ülkesinde yerleşik olan dinci örgütü Hamas’ın liderlerini, “ABD’nin baskısı üzerine” resmen kovdu.

Merkezi ABD’de bulunan ekonomi gazetesi Financial Times da bu beylerin Türkiye’ye yerleşeceğini iddia etti.

Eğer bu haber doğruysa; iki sonucu olur:

Bir: Türkiye tam bir terör bataklığına dönüşür.

İki: ABD’yle ve Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz kopma noktasına gelir.

Bugüne kadar inanılmaz radikal kararlar alan, hatta rejimi değiştiren Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’yi tam anlamıyla bir Ortadoğu ülkesine dönüştürecek böyle bir kararı hayata geçirmeyeceğini umuyorum.

Geçirirse...

Vay halimize!