Madem bu ara spor dünyasından ifadeler moda... Ben de oradan gireyim. Boksta bir terim vardır: Forcing. Rakibe karşı yapılan seri saldırı anlamına gelir. Sağdan soldan gelen darbelerle karşı taraf neye uğradığını anlamaz, hangisine karşılık vereceğini şaşırır. Öyle günlerden geçiyoruz. Gündem öyle hızlı değişiyor ki, hangi habere tepki vereceğimizi, neye şaşıracağımızı şaşırmış haldeyiz.

Bir gün Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Bahçeli, PKK elebaşı Öcalan’ı Meclis’e çağırıyor, DEM Partililer “Biz bile bu kadarını beklemiyorduk” diyor... Diğer gün Türkiye’nin nüfus bakımından en büyük ilçesi Esenyurt’a kayyum atanıyor. Kayyumlar; Mardin, Batman, Halfeti, Akdeniz devam ediyor... O sırada Mardin’in 3. kez görevden alınan ve yerine kayyum atanan belediye başkanı Ahmet Türk İmralı heyetinin parçası oluyor, TBMM’de partileri ziyaret ediyor. Ne oluyor anlamaya çalışırken bu kez Beşiktaş gibi İstanbul’un en önemli semtlerinden birinin Belediye Başkanı tutuklanıyor. Kreşler kapanacak mı diye tartışırken belediye otoparklarının sözleşmeleri uzatılmayıp gelirleri bakanlıklara geçiyor. O sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan İbrahim Tatlıses’le düet yaparken yeniden aday olacağını söyleyiveriyor. Baş döndüren bu gündem yoğunluğunda hayatı akışına bıraktık, sağdan soldan gelen darbelerde nakavt olmadan maçı bitirmeye çalışıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde “Bundan sonra rüzgara karşı değil, rüzgarı arkamıza alarak yürüyeceğiz” demişti. 31 Mart seçimlerinden sonra o rüzgar birinci parti olan CHP’nin arkasına geçmişti. Hâlâ bazı araştırmalarda CHP oransal üstünlüğünü koruyor. ASAL’ın perşembe günü yayınladığı araştırma bunlardan sonuncusu. Bu pazar seçim olsa CHP yüzde 20,2, AKP yüzde 18,7 oy alıyor. Ancak gündem belirleme gücü tamamen iktidarın eline geçmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu bilerek böyle konuşuyor. Kırmızı Kart kampanyasının hemen ardından Beşiktaş sınavı veren CHP bakalım önümüzdeki günlerde rüzgara karşı yelkenlerini tekrar doldurmayı başarabilecek mi? Yoksa gündemi şekillendirme üstünlüğü AKP’de mi kalacak? Bekleyip göreceğiz.

Vergiler altında “ölen” halk...

1 ay önce 12 Aralık’ta yine bu köşede “Kayıtlara geçsin: Bu ülkede vergi can aldı” diye bir yazı yazmıştım. Karadeniz Sahil Yolu’nda meydana gelen heyelanda Gürcistan’a ucuz telefon almak için giden 4 genç can vermişti. Dünyada bir ilke imza atmıştık o günlerde yine... Çünkü dünyanın hiçbir yerinde 4 kişinin ölüm nedeni vergileri yüzünden fiyatı 2 katına yükselen telefonu normal (!) fiyatına almak için çıktığı yolculuk olmamıştı...

O gün o yazıyı yazarken sahte içkiden de yine 22 can kaybı vardı. Sebep yine benzerdi. 925 liraya satılan 70’lik bir şişe içkinin 542 lirası yani yüzde 59’u vergiydi çünkü. Merdiven altında üretileni almak fiyatın yarı yarıya inmesi demekti ve insanlar sahte olması riskini bile göze alabiliyordu. Aradan geçen 1 ayda şişe fiyatı 965 liraya, vergi de 591 liraya yani bir şişenin yüzde 61’ine çıktı! Son 4 günde yine art arda sahte içki kaynaklı can kayıplarının şokundayız. Adeta bir toplu katliam söz konusu. Bu yazı yazılırken hayatını kaybedenlerin sayısı 38’e yükselmişti. İstanbul Tabip Odası “Fahiş vergi merdiven altı üretimi teşvik ediyor” açıklaması yaptı. Kamu otoritesi göreve çağrıldı. Ölenlerin “üvey evlat muamelesi” görmemesi istendi. Sorun tam da burada aslında. Sadece İstanbul Valiliği’nden yapılan yazılı bir açıklama ile gün içinde “ölü sayısı”nı güncelleyen bilgilendirme notları geçiliyor basın mensuplarına. Ölüm sebebi “alkol” olunca, ölenlerin arkasından ağlamak bile “günah” sayılıyor bir kesim tarafından. Halbuki olay aslında “kasten” adam öldürme ve ahlaki deformasyon. Akıllarda Süleyman Demirel’in 1991’deki meşhur sözü. “Enflasyon devleti yıkar, milletleri içinden bozar. Sadece bir pahalılık olayı değildir. Ahlakı bozar.” Sahtekarlar göz kırpmadan, daha fazla kar etmek için bile bile insanları ölüme götürüyor. Birbiriyle kapışır hızda artan fiyat ve vergiler ahlakı bu denli bozmuş durumda işte. Ama kimse sesini çıkarmıyor. Yetkili kimse hiçbir açıklama yapmıyor. Düzenleme yapılmıyor. Birkaç baskın ve imalathanede yakalanıp tutuklananlar dışında olayın üzerine yeterince gidilmiyor. Ölümlerin sebebi yeterince araştırılmıyor. Çünkü ölüler bile ayrıştırılıyor. Yine geçen yazıdaki temenniyle bitireyim: Keşke her ürün bu kadar pahalı, insan canı bu kadar ucuz olmasaydı bu ülkede...