Sokakta, metroda, konserde, markette...

Bizi televizyondan tanıyan seyircilerimiz her şeyi bildiğimizi düşünerek ve kesin cevaplar beklemek suretiyle bize bazı sorular sorarlar...

Bunlardan en meşhuru: “Bunlar gidecek mi?”dir.

“Bilmiyorum” cevabını kabul etmezler.

Zaten her şeyi bildiğimizi zannederler.

Mesela geçmişte eski komşumuz Huriye Teyze bir gün beni evine çağırmış, “Kızım şu televizyonun nesi var bir bakıver” dediğinde anlamamış, “Ben ne anlarım televizyon tamirinden Huriye Teyze” deyivermiştim.
Sonradan anladım. Sonuçta ben bir ‘televizyoncu’ydum.

Bilmem ne partisinin lideri Erdoğan’ın adamı mı?

O siyasetçi ajan mı abla?

Bunlar ABD’nin uşağı değil mi?

Daha çok soru sayarım. Kesin yargı belirtip, “Sen farkında değilsin ablacım, bunlar kesin gidecek” diyenler de var.

Yeni sorumuza markette yakalandım.

“İpek abla nasılsın, her akşam izliyoruz” dedikten sonra –ki mümkün değil- yorumunu yaptı: “Bunlar CHP’yi yaşatmayacak ablam”.

“Yahu enseyi karartma” deyiverdim. Olur mu öyle şey?

Sonra işte o soru geldi: Mutlaka buton gelecek değil mi?

“Efendim”...

“Mutlaka buton”, Kemal Kılıçdaroğlu gelecek değil mi?

“Heeee, anladım ama inan bilmiyorum, neler olacağını bir hafta sonra görürüz” diye cevap verince, “İnşallah ablam inşallah memleket daha kötüye gitmez” diyerek yanımdan ayrıldı.

Mutlaka buton, tahmin ettiğiniz gibi mutlak butlan.

Hayatımıza yeni giren kavramlardan biri.

Sokağa çıkın, mikrofonu uzatın, kaç kişi anlamını biliyor, eğer çoğunluk biliyorsa şu zar zor uzattığım saçlarımı feda edeceğim.

Bilmediğimiz, anlamadığımız, telaffuzda dahi zorlandığımız kavramlarla hayatımıza azmış gibi çeşitli endişeler zerk ediyoruz.

Oysa kiramızı nasıl ödeyeceğimizi bilmiyoruz.

Soframıza gelen, dünyanın parasını verdiğimiz ürünlerin zehir saçtığını bile konuşmuyoruz.

Üniversiteyi binbir zorlukla kazanan evladımız, yurt parasını ödeyemeyeceğini bildiği için kaydını yaptırmakta zorlanıyor.

Sağlık kontrollerimizi yaptıramıyor, hastalıklarımızla iş işten geçtikten sonra tanışıyoruz.

Depresyondayız yahu, antidepresan tüketimimiz had safhaya çıkmış durumda.

Çocuklar bodur kalmış gıdasızlıktan.

Demokrasi desen, ruhuna dualar okuyoruz.

Eşit değiliz, özgür değiliz, endişeliyiz.

Ama şu anda tek derdimiz var: Mutlaka buton gelecek mi?

TEK SORU:

Nobel Barış Ödülü dendiğinde ağzı sulanan bir kişi bakanlığının adını ‘Savaş Bakanlığı’ olarak değiştiriyorsa o kişiye ne denir?

KAYYIM BEY, ŞİŞLİ ‘ÇÖP GÖTÜRÜYOR’, NEDEN İŞİNİZİ YAPMIYORSUNUZ?

Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ‘kent uzlaşısı’ soruşturmasında tutuklandı. Tabii ki gecikmeksizin İçişleri Bakanlığı Şişli Kaymakamı Cevdet Ertürkmen’i kayyım olarak atadı.

Ancak kayyım bey çalışmıyor.

Şişli’yi ‘çöp’ götürüyor.

Şişli, alışveriş merkezleri, plazaları, okulları, kültür merkezleriyle İstanbul’un en önemli ilçelerinden biri.

Artık bazı yerlerinde burnunuzu tıkamadan dolaşmanız mümkün olmuyor. Kayyım bey, neden bilmem konuyla ilgilenmiyor. Eski bir belediye temizlik işçisi, aynı zamanda DİSK şube başkanı olan Zeynel Yiğit, Resul Emrah Şahan zamanında böyle bir sıkıntı olmadığının altını çiziyor. Kayyımdan onlar da şikayetçi, tasarrufu işçinin mesaisinden yaptıklarını söylüyor.

Düşünün 3-4 milyonluk bir ilçe Şişli.

O kadar insanın yaşadığı, o kadar çocuğun okuduğu, o kadar insanın mesaiye geldiği, o kadar turistin de alışveriş için tercih ettiği Şişli’de bu çöplerle halkın sağlığı da tehdit edilmiyor mu?

Neresinden baksan memnun olan yok.

E maharet koltuğu kapmak değil, o koltuğun hakkını vermek.

TENOR MURAT KARAHAN’IN SESİNDEN SEZEN AKSU ŞARKILARI... İNSAN BAŞKA NE İSTER?

Baştan söyleyeyim, Murat Karahan’a bayılıyorum. T.E.D Ankara Koleji mezunu, Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde lisans, yüksek lisans ve doktora yapmış bir sanatçı. 2003 yılında Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde solist sanatçı olarak çalışmaya başladı. 2009 yılında Roma’ya giderek, iki yıl boyunca, ünlü soprano Renata Scotto ile Santa Cecilia Akademisi başkanı Profesör Bruno Cagli’nin özel öğrencisi oldu. 2012’de aldığı özel davet ile Letonya Ulusal Operası’nda “devamlı misafir sanatçı” olan Karahan, burada geçirdiği iki yıl süresince, “Lucia di Lammermoor”, “La Traviata”, “La Boheme”, “Manon Lescaut” ve “Il Trovatore” operalarında elliden fazla başrol seslendirdi. 2014 yılında, Andante Dergisi’nin düzenlediği Donizetti Klasik Müzik Ödülleri’nde “Yılın En Başarılı Erkek Opera Sanatçısı” seçildi. Yine 2014 yılında, Fransa’da “Il Trovatore” ve “Manon Lescaut” operalarında başrol seslendirmek üzere davet edildi. 2016’da, Arena di Verona antik tiyatrosunda gerçekleştirilen, dünyanın önde gelen Opera Festivali’nde, ünlü rejisör Franco Zeffirelli’nin sahneye koyduğu “Il Trovatore” eserinde, şef Maestro Daniel Oren yönetiminde Manrico rolünü seslendirdi ve büyük başarı elde etti. Aynı eser ile Parma Verdi Festivali, Macerata Opera Festivali ve Berlin DeutscheOper’de sahne aldı. Şimdilik bu kadar yazayım, çünkü onun başarılarına benim köşemin ölçüsü yetmeyecek belli ki.

Bu akşam İstanbul Açıkhava’da, Perşembe günü Ankara Oran’da, 26 Ekim’de İzmir’de konseri var. Sezen Aksu şarkıları söyleyecek. Siz de benim gibi Sezen Aksu hayranıysanız, Murat Karahan’ın müthiş sesinden dinlemek için bir şansınız var. Kaçırmayın derim.

İRAN-İSRAİL SAVAŞINI ANLAMAK İÇİN

Yıllarca düşük seviyeli ya da kontrollü gerginlik biçiminde süren gölge savaş, sonunda İsrail ile İran’ın ilk kez karşı karşıya gelmesiyle açık savaşa dönüştü. İran’ın Lübnan’daki önemli vekillerinden Hizbullah’ın etkisizleştirildiği, askeri/siyasi liderlerinin bir çoğunun ortadan kaldırıldığı, ABD’nin baskısını arttırdığı zayıf dönemine denk düşen savaşta İran beklenmedik bir karşılık vererek İsrail’in ‘dokunulmaz’ olduğu efsanesini yıktı. Açık Savaş’tan önce yıllara yayılan gölge savaşın öne çıkan dönüm noktalarını, İsrail’in kirli savaş yöntemlerini bilmeden İran-İsrail Savaşı’nı anlamak zor.

İşte anlamak için bugün size bir kitap önerim var. Gazeteci Mustafa K. Erdemol’un kaleme aldığı ‘Gölgeden Gün Işığına İran-İsrail Savaşı’nı mutlaka okuyun derim. Suriye’den Arabistan’a son dönemlerde çıkardığı kitaplarla bölgede yaşananlara ışık tutan Erdemol yine başarılı bir çalışmaya imza atmış.