Gazeteci Filiz Gazi, 2022 yılının Aralık ayının sonlarından başlayarak 2023’ün Ocak ayı sonlarına kadar her pazartesi İstanbul’un bir ilçesi, İsmailağa cemaatinin merkez üssü olan Fatih Çarşamba’daydı. Başı kapalı, üzerinde siyah paltosu, altında etek, cami içi çok soğuk olduğu için siyah kalın külotlu çorap ve üstte kazak olacak şekilde sohbetlere katıldı.
Pazartesileri önce vaaz dinledi, sonra da Fatih’in arka sokaklarında dolaştı.
Çarşaflı yüzlerce her yaştan kadın ve çocuğun olduğu kalabalık arasındaydı.
09.30’da başlayan sohbete kadınlar Fatih Çarşamba’da bulunan Yavuz Sultan Selim Camii’nde toplanıyor.
Filiz Gazi, üç hafta boyunca İsmailağa cemaatinin her pazartesi, mutat bir şekilde kadınlara verdiği üç saate yakın süren sohbetlere başı örtülü katılıyor.
Cemaat içinde çarşaf giymeyen 3-5 kadından biri. Başı kapalı ama çarşafla değil. Son hafta cemaatin oturma düzenini sağlayan 50’li yaşlardaki bir kadın yanına geliyor, “Nereden geliyorsun, kimden duydun burayı, ne zamandır sohbete katılıyorsun, dışarda açık mısın, ne zaman kapanacaksın” gibi sorular soruyor.
Filiz Gazi, komşusundan duyduğunu ve evet, açık olduğunu söylüyor. Kadın gözlerinin içine bakarak, “Üç hafta olmuş artık, bizim kurallarımıza uyacaksın, kapan, yoksa kulağını çekerim, tamam mı, telefonu da bırak” deyiveriyor, yarı şaka, yarı ciddi.
Cemaat içinde gençler daha çok. ‘Talebeler’ İstanbul’un çeşitli yerlerinden araçlarla getiriliyor. Başlarında ‘hoca’ dedikleri kadınlar bulunuyor.
İsmailağa Camii’nin imam hatibi Salih Topçu, sohbette ‘şeriata uygun hal ve tavırların’ nasıl olduğunu anlatıyor. Örneğin bir sohbette denize, havuza girmeyi şu sözlerle yasaklıyor: “Oraya gidenler, hangi akla hizmet gidiyorsunuz? Bayan havuzuymuş! Bayan’ı onlar diyor, ben demiyorum. Denize giriyorsunuz, orası size aitmiş gibi. Birisi oraya gelirse ne yapabilirsiniz? Bir adam gelirse oraya? Babanın oğlu değil, evinizin banyosu değil ki! Yüzme havuzuymuş! Siz neye hizmet ediyorsunuz, kimsiniz? Efendi hazretlerimizin varlığına hançer saplıyorsunuz siz!”
“Çocuk sabahleyin servisi kaçırsa üzülüyor ama çocuk namazı kaçırıyor, üzülen bir tane anne-baba yok. Çocuğu yatsın uyusun, niye? Sabah okula gidecek. Esas olan çocukların namaz kılmasıdır!”
“Burada hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Herkesten, her şeyden bir şey alırsanız bulanık olursunuz. Matlaşırsınız. Halbuki net olmak lazım. Kusura bakmayın, belanızı arıyorsunuz! Adamın kafası zehir saçıyor, sen gidip ondan tefsir dersi alıyorsun. Gözünüz gönlünüz burada olsun.”
Burada zehir diye nitelenenin seküler, demokrat, orta sınıf vesaire değil, cemaatler arasında da geçişlerin yasaklandığını söylüyor Filiz Gazi.
Son zamanlarda okuduğum en iyi kitap Filiz Gazi’nin ‘Görünmeyen Cemaat: Mürideler” kitabı. Çarpıcı anlatımlar, sosyolojik tespitlerle harmanlanıyor, gazeteci dikkatimizi cemaat ve tarikatlardaki kadın müridelere yöneltiyor.
Şeyhler neler vaat ediyor, pratikte kadınlar cemaat içlerinde nelerle karşılaşıyor, hangi ihtiyaçlarla örgütleniyorlar, okuyun derim.
Aşka her şeyden çok inanırım
Hukukçu ve siyasetçi Prof. Dr. Bahadır Erdem, bugün ‘Apolitik’ sorularımızı yanıtladı.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Uyanır uyanmaz yaz, kış ilk iş muhakkak camı açar ve hava alırım. Aile Whatsapp grubundan o anda farklı ülkelerde bulunan kızlarıma günaydın derim, içimden geçen bir iki tatlı sözü söylerim. Muhakkak bir Türk kahvesi içer, o esnada gazeteye göz atar ve on dakikalığına bile olsa o zamanı kendime ayırırım.
Bahadır Erdem
- En son hangi kitabı okudunuz?
Eric Emmanuel Schmitt’in yazdığı Mösyö İbrahim ve Kuran’ın Çiçekleri ile Ahmet Ümit’in son kitabı Yırtıcı Kuşlar Zamanı’nı okudum.
- En son hangi filmi izlediniz?
Jodie Foster ve Annette Bening’in başrollerinde olduğu ‘NYAD’ı izledim. Muhteşemdi.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Her yer sessizken kıyıya vuran dalga sesi ile denizden geçen taka sesini, hangi saatte olursa olsun öten horoz sesini, bir de güzel çalınan keman sesini çok severim.
- En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Tür ayırmadan her müziği severim. Türk Sanat Müziği’ni çok severim, söylerim. Ama caz ve klasik müzik de çok severim. Şarkı seçmek çok zor ama Zaz’dan ‘Je veux’ , Frank Sinatra’dan ‘My Way’, MFÖ’den ‘Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da’ya bayılırım.
- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
‘Bir Başkadır Benim Memleketim’ şarkısı olurdu ama 22 yıllık AKP iktidarından sonra ‘Minnet Eylemem’ olmasını arzu ederdim.
- Aşka inanır mısınız?
Aşka her şeyden çok inanırım. Aşk hayattaki en güçlü duygudur. İnsana bahşedilen en büyük nimettir. Ben on yedi yaşından beri karıma aşığım. Aşk en büyük itici, güç en büyük adrenalindir. Kimi zaman en büyük acıların kaynağıdır ama aşk hayat enerjisidir. Gerçek aşkı tatmadan geçen bir ömür var ise o ömür çok kurak ve boş bir ömür olmuş demektir.
- En sevdiğiniz yemek?
Kocaman mis kokulu taze ekmek içine sürülen tereyağı, konulan güzel ekşi olmayan bir beyaz peynir, tatlı bir domates, çıtır çıtır yeşil biberden oluşan sandviçten daha lezzetli yemek yoktur.
Bahadır Erdem eşi ve kızlarıyla
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Güzel pişirilmiş, emek verilmiş lezzetli her yemeği yerim ama sade, yağlı kerevizi sevmem hatta yemem. Yemek, sofra ve tüten ocak aileyi birleştirir. Mutfağa çok önem veririm. Bütün masallar, kitaplar, çizgi filmler hepsinde bir evin ve ailenin mutluluğunu göstermek için mutfakta tüten bir demlik, kaynayan bir kap yemek, yani mutfağın sıcaklığı anlatılır. Sofra aileyi, insanları birleştirir. Çok büyük mutluluktur.
- Sizi ne heyecanlandırır?
Sonunda başarı gördüğüm, takdir göreceğime inandığım, emeğimin anlaşılacağına inandığım her şey heyecanlandırır.
- Yağmur mu, güneş mi?
Güneş.
- Güz mü, ilkbahar mı?
İlkbahar.
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Korkaklık, yağcılık, riyakarlık, görgüsüzlük, vicdansızlık.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
2009’da 72 yaşındayken kaybettiğim babama, ‘Baba hiç merak etme, senin istediğin gibi kimseden korkmadan, sadece hukuki doğruları söyleyen, hukuk hocası olmanın hakkını vermeye çalışan bir hoca oldum. Bu doğrularla ülkeme hizmet etmeye çalışıyorum. Öğrenci yetiştiriyorum’ derdim.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Telefonsuz üç günüm olsa eşim ve üç kızımla o üç günün keyfini çıkarmak ve bir de planlarım dahlinde olan kitapları yazmaya başlamak isterdim.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Yeniden dünyaya gelsem gene aynı kişi olmak isterdim. Çok şükür kendimi seviyorum. Kendimden mutluyum. Zaten kendisini sevmeyen ve kendinden mutlu olmayan bir kişinin ailesi dahil kimseye mutluluk verebileceğine ve kimseyi doğru bir şekilde sevebileceğine inanmıyorum.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Maalesef çalamıyorum ama şarkı söylerim.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Yaş aldıkça hayatın ne kadar kısa olduğunu görüyorsun. Yaşama doyulmuyor. İnsan bir ömre birkaç yaşamı birden sığdırmak istiyor. Eşimle, evlatlarımla, ileride inşallah torunlarımla beraber sağlıkla, mutlulukla yaşayacaksam şöyle bir dalya demek, yüz yaşını devirmek isterdim. Rahmetli annem hep ‘Allah’ın hazineleri çoktur yeter ki iste, istemeyi bil’ derdi. Neden olmasın.
Modacılar artık sebzelerden mi esinleniyor?
Bülent Ersoy, Altın Kelebek’te 50. Yıl özel ödülü almak üzere sahneye çıktığında tarım alanında farkındalık yarattı. Herkesin önünde en kalbi duygularla eğilen bir lahanayı daha önce görmemiştim.
Modacısını tebrik ediyor, ölmek üzere olan tarımımızı gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum.