Bir gün bir sokak röportajı tüm ezberleri değiştirdi.

Mikrofona konuşan kişinin elindeki bir kutuda kedi vardı. Geçim zorluğunu soran muhabire diyordu ki, “Dünya tarihi iktisadi olarak her zaman toparlandı. Bir sürü krizler görüldü. Ekonomi her zaman toparlanır, kapital kendini yok etmez ama sosyal çürümeyi de düzeltemezsiniz. Şu anda Türkiye’de sosyal çürüme var. Bunun düzelmesi çok zor, çok zor dönüşü olmayan bir yerdeyiz...”

Tüm haber kanalları üst üste bu kişinin sözlerini yayınlamaya başladı.

Sonra kim olduğu anlaşıldı, akademisyen, bir sosyolog, Zeliha Bürtek’ti konuşan.

Gazeteci Gülşen İşeri’nin bugünlerde yeni bir kitabı çıktı. Zeliha Bürtek ile söyleşi yapmış, kitabın adını da ‘Sosyal Çürüme’ koymuş sevgili meslektaşım.

Çeteleri konuşuyoruz. Sonra iktidar bize ailenin ve ‘ahlak’ın önemini anlatıyor. Yoksulluk, yolsuzluk almış başını gidiyor.

Gülşen İşeri, Zeliha Hoca’ya şöyle soruyor: Brecht’in ‘açlık toplumlara ahlakını yedirir’ sözünden yola çıkarak, toplumdaki ahlaki çöküşü nasıl yorumluyoruz? Toplumsal çürüme, maneviyatın kaybı olarak mı anlaşılmalı?

Zeliha Hoca’nın cevabını paylaşıyorum:

“Açlık derken, aslında her alanda bir açlık var. Hem somut hem de sosyal anlamda. Vücudumuzun kendi kendini hasta etmesi gibi bir şey bu. Toplum kendi kendini hasta ediyor. Bağışıklık sisteminin vücuda saldırmasına benzeyen bir toplumla yaşıyoruz. Hasta eden her şeyi içimizde bilinçli olarak tutuyoruz. Şiddet konusu olacak olayları her gün bile bile yaratıyoruz. (...)
Ahlak, din için gereklidir, din, ahlak için gerekli değildir. Ahlak ve adalet ortak yaşam için zorunludur. Şu unutulmamalı; yoksullaştık, evet. Bu durum Brecht’in söylediğiniz sözünden bağımsız, insanlara kendi olabilmelerinin yolunu açtı. Toplum olarak baskılanmış kişilik kırıntıları, yoksulluğun artmasıyla görünür oldu.”

NEDEN GÜLMÜYORUZ?

Geçtiğimiz günlerde Gallup, bir araştırma yayınladı. Dünyada en az gülen insanların yaşadığı ülke bizmişiz biliyor musunuz?

Dünya ortalamasının yüzde 73 olduğu bu göstergede Türkiye yüzde 36 ortalama ile en son sırada yer alıyor.

Gülşen İşeri, Zeliha Bürtek’e “Gülmekten yoksun bir toplum olduk. Sizce neden artık gülemiyoruz” diye soruyor.

İşte cevabı: “Toplum genelinde her şeyi değersizleştiren, sosyal hayatı tehdit eden çirkinlikler, otomatikleşmiş hareketler, sürekli bir kontrol ve denetim hâli var. Gülmekten yoksun bir toplum olmamızda bu bahsettiğim sosyal kontrolün etkisi büyük. Bir taraftan psikolojik, diğer taraftan da sosyolojik olarak bizi bir arada tutan duyguların aslında sahte birer yanılsamaya dönüştüğünü görebiliyoruz artık. Bu sebeplerle biz toplum olarak gülmüyoruz ama gülünç duruma düşebiliyoruz. Oyun kültüründen yoksunuz. Gülmek, eğlenmek yerine alay etme ve aşağılanmayla şekillenen sembolik, saldırgan bir tutum ortaya çıktı. Bugün mesela filmlerin, dizilerin ciddiyet içindeki hem dram hem de komedi anlatımı yüzleşilmesi ve eleştirilmesi gereken toplumun hızla değişen sosyal halini yansıtıyor.”

‘Sosyal Çürüme’yi okumanızı tavsiye ediyorum. Her şeyi derinleşen ekonomik krize bağlıyoruz ya, öyle olmadığını göreceksiniz.