Psikoloji hep ilgimi çekmiştir; lise yıllarımdan beri psikoloji kitapları okumaya bayılırım. En son kitap fuarından yine birkaç psikoloji kitabı almıştım. Domingo Yayınları’ndan çıkan Olağan Psikopatlar gerçekten ilginç bir kitap.

Kitapta, bilindik seri katiller ve psikopatlar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, seri katiller kendilerine gösterilen bir grup insan içinden hepsi de aynı kişiyi kurban olarak seçmişler. Kitapta şöyle deniyor: ‘Seçtikleri kurban kendilerine gösterilen grubun en güvensiz ve ezik olanıdır ve bu kişiler, avcılar diyelim, kurbanı içgüdüleriyle seçebilmektedir.’

 Aynı şekilde grubum en zayıf halkası olan kişiler kendine gösterilen bir grup insan arasında içgüdüleriyle katili sezebilmişler. İlginç değil mi?

Bence bu bilgi, kurban ve avcı psikolojisinin iç içe geçtiği ve birbirini tamamlayan bir dengeyi gösteriyor. Bir tarafta güvensiz, içe kapanık ve zayıf özellikleriyle öne çıkan bir kurban, diğer tarafta ise bu özellikleri içgüdüsel olarak fark eden, adeta bir avcı gibi kurbanını seçen seri katiller ve psikopatlar.

Ancak buradaki ilginç şey ise grubun zayıf halkası olan kişinin, diğerleri arasından avcısını içgüdüleriyle sezinleyebiliyor olması. Yani, sadece avcı kurbanı değil, kurban da avcıyı “seçiyor.”

Bu karşılıklı seçim süreci, belki de her birimizin içinde var olan eski, ilkel hayatta kalma mekanizması. Korku ve güvensizlik içinde olan kurban, bilinçli olarak fark etmese bile vücudunun ona gönderdiği uyarılar, belki de avcı ile olan kısa bir göz teması, anlık bir hareket ya da sezgisel bir şekilde çevresinde bir tehlike hissedebiliyor.

Bu karşılıklı içsel farkındalık, insan doğasının karanlık ama bir o kadar da ilginç bir yanı.

Umut, en güçlü silah

Korku, insan doğasında en derinlere kök salmış, en eski duygulardan biridir. Bizi tehlikeden korur, sınırlarımızı belirler, hatta hayatta kalmamızı sağlar. Ancak, geçenlerde çok hoşuma giden bir söz okudum: “Korkudan üstün olan tek duygu ümittir.”

Çok doğru! Umudun olduğu her yerde mutlaka bir ışık vardır. O umutla kazanmadık mı biz Kurtuluş Savaşı’nı?

En zor, en çıkmazda olduğumuz zamanlarda, her şey bitti dediğiniz anda bile içinizden bir ses “Ama belki...” diye fısıldamaz mı? İçinizdeki bu duygu, sizi devam etmeye çağırmaz mı?

Ümit, insanın içindeki o sonsuz güç kaynağıdır. Korku ne kadar karanlık, ne kadar derin olursa olsun, ümit bilinmeyene karşı bir inançtır; hiçbir garanti olmamasına rağmen adım atabilme cesaretidir. Bu yüzden, ümit her zaman korkudan bir adım öndedir.

İşte bizi de korku hükümdarlığından kurtaracak olan bu. Ümidimizi asla yitirmemeliyiz! İçimizde umut parçacıkları olduğu sürece, o insanları korkutarak kazandığını zannedenler aslında asla kazanamayacaklar!