Bak sevgili küçüğüm, görüyorum ki bir türlü anlayamıyorsun... Halbuki çok basit; Sen Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde doğdun. Bu topraklar üzerinde büyüyüp serpilecek, bu ülkenin yasaları, hukuk düzeni içinde yaşayacaksın... Yalnızca bu nedenle bile çok dikkatli olmalısın!.. Bu sözlerimin önemini anlamakta güçlük çekebilirsin...

- Yaşamsal öneme sahip olduğunu göreceksin!..

Öncelikle; hiçbir ahval ve şerait altında dahi “Devlete karşı” suç işlemeyeceksin!.. Yüzüme bön bön bakışından hiçbir şey anlamadığını görüyorum. Aslında pek de haksız sayılmazsın, şu kadar yıllık gazetecilik yaşamımda bu kavramı anlayabilen bir yurttaşa hemen hiç rastlamadığımı itiraf etmek zorundayım!.. Neyse... Bu kavramın en akla yakın açılımı şöyle. “İktidarda olanları kızdırmaya yönelik hiçbir görüş ve eylemin içinde olmayacaksın!” Nasıl, “Böyle demokrasi mi olur” diyorsun?. Ah, ah, ah, ne kadar haklı olduğum çıkıyor ortaya; sen şimdiden potansiyel mapusluksun!

Kardeşim, mecbur musun devlet büyüklerini karşına almaya. Mecbur musun meydanlara çıkıp hak aramaya?.. Mecbur musun özgürlük, bağımsızlık gibi içi boş kavramların peşinde koşmaya?.. Mecbur musun ülkenin zenginliklerinin peşkeş çekilmesine karşı sesini yükseltmeye?.. Mecbur musun kölelik düzenine başkaldırmaya?.. Sana ne... Her koyun kendi bacağından asılır... Sonra seni af bile kurtaramaz!

Adaleti aramak gerçeği haykırmak zordur!

Çok canın çekiyorsa insana karşı, topluma karşı suç işleyebilirsin! Buna bir diyeceğim yok.. Çok çok birkaç yıl yatar çıkarsın. Üstelik sloganlar eşliğinde omuzlarda bile taşınabilirsin; sloganı bile bellidir:

- Türkiye seninle gurur duyuyor!..

Şaşırma!.. Eli kanlı katiller, yargısız infazcılar, hırsızlar, iş adamı kılığındaki hortumcular, devleti soyan dolandırıcılar art arda bu slogan eşliğinde uğurlandılar cezaevlerinden... Hatta içlerinden bir kısmı milletvekili oldu, bakan oldu, devletin pek önemli koltuklarını paylaştı!.. Elindeki kana, alnına sürülen kan karışan bir kısmı da yeraltına uzanıp ÇÜŞ (çok ünlü şahıs) payesine ulaştı!..

Cinayetten içeri düşersen hiç korkma. Birden fazla “leşin” varsa asla dövünme, öyle ya da böyle özgürlüğüne kavuşursun. Hatta yaptıklarını övünerek anlatır, alkışlanırsın bile... Hırsızlıktan, yolsuzluktan girdiysen içeri, daha da kolay; yaptığın “dünyalıktan” birazını koklattın mı, geri kalanıyla paşalar gibi yaşarsın.

Yaa sevgili kardeşim, işte böyle... Burası Türkiye, yok öyle!  Gördüğün gibi her derdin bir çaresinin “En kolay yoldan” çözümlendiği, İleri demokrasi ülkesi burası!

Ama sen hâlâ, “Bunlar çok iğrenç. Ben insan gibi, onurumla, başım dik ve de adaletli bir ülkede yaşamak istiyorum” diyorsan....

- İşin zor, çok zor!!!

Onlar bu ülkenin sevdalısı yurtseverler!

Yukarıda, okuduğunuz yazı, uzun yıllar önce yazılmış, “İşbirlikçiler1-Vurgun Demokrasisi” kitabımda da yer almıştı...

Aradan uzun yıllar geçti, köprülerin altından çok sular aktı; dönüp ardıma baktım, bir arpa boyu bile yol almadığımızı gördüm!

Tam da sevgili Ayşenur Aslan sorguya çekilip bırakıldıktan bir gün sonra Merdan Yanardağ yüz gün misafir edildiği cezaevinden ilk duruşmasında 2.5 yıla mahkum edilip tahliye edilince tekrar aklıma düştü bu “yaşamsal öğütler!”

Zindanlardaki yiğit arkadaşlarıma, yurtsever gazetecilere, tutsak paşalara, avukatlara, mimarlara, öğrencilere, vekillere, karınca kararınca bu “Kara mizah” yazısını armağan etmek istedim... Onlar çoktan Tarih Baba’nın pırıl pırıl, bembeyaz sayfalarında yer aldılar...

- Hepsini, en içten dileklerimle selamlıyorum...