Son günlerin en dikkat çeken gelişmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a katıldığı bir programda düzenlenen İsrail protestosuydu. Erdoğan, konuşmasını yaptığı sırada seyirciler arasından bir genç ayağa kalktı,Siyonistler ticaretini denizlerimizde ve limanlarımızda sürdürürken... Gemiler Gazze’ye bomba taşıyor diye Erdoğan’a tepki gösterdi. Erdoğan, Yavrum siyonistlerin burada dili ağzı olma. Burayı provoke etmeye ne kadar çalışırsanız çalışın netice alamazsınız. Dünyadaki Siyonistler Tayyip Erdoğan’ın nerede durduğunu çok iyi biliyor ama siz hâlâ anlayamamışsınız diye karşılık verdi. O protestocu ve ona destek verenler ağızları kapatılarak apar topar salondan çıkartıldı. Maalesef tutuklanmaları haberi kimseyi şaşırtmadı. Ama herkesi şaşırtan bir konu vardı. Bu protestonun yapılabiliyor oluşu!

Bu cümleyi satırlara dökmek bile canımı yakıyor sevgili okur. Ama bir süredir sokak röportajlarında insanların, özellikle de gençlerin ne kadar rahat konuştuğu, hükümeti, yapılanları rahatça eleştirebiliyor oluşu dikkat çekiyor. Zaten bu yüzden o röportajlar RTÜK’ün de iktidarın da hedefinde. “Korku duvarları yıkıldı” yorumları yapılıyor.

Benzer bir yorum Erdoğan’a yönelik protesto için de geçerli. Elbette Erdoğan bu ülkenin yarısının oyunu aldıysa, bir o kadarının da oyunu almamış bir isim. Ona karşıt olanlar, eleştirenler tabii ki de var. Fakat onlar Erdoğan’ın çevresinde değil. Bu protestonun şaşırtmasının en önemli sebebi de bu.

Uzun yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan etrafında bir zırhla, bir koruganla geziyor. Programlarına katılacak herkes detaylı bir incelemeden geçiyor. Muhalif diye geçen ama aslında sadece işini yapan gazetecilerin, TV muhabirlerinin onun olduğu programlara girmesine, soru sormasına izin bile verilmiyor. Koronavirüs salgını döneminden hatırlıyorum. Onunla röportaj yapacak, yakınına gelecek, birlikte kurdele kesecek herkesten koronavirüs testi bile isteniyordu. Böyle bir koruma çemberinden bahsediyoruz. Bu yüzden de tüm bu “güvenlik” tedbirlerini, sorgulamaları aşıp onun yanına girebilen birinden bu protestoyu duymanın önemi ayrı.

Kendi cenahından, kendi içinden de eleştiriliyor, kol kırılıyor yen artık içinde kalmıyor anlamına geliyor.

O gençler için belki tutuklama haberini duyacağız. Ama yıktıkları duvarın ardında Türkiye için önemli gerçekler yatıyor.

“Başkan”dan kız almak!

1950’lerin popüler söylemiydi: Türkiye küçük Amerika olacak! Aradan 70 yılı aşkın süre geçti. Hayaldi gerçek oldu. İmkan ayağımıza geldi. Amerika büyük Türkiye oldu. ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ı ve atamalarını konuşarak geçirdik yine son birkaç günü. Trump, damadı Jared Kushner’i kıdemli danışmanı yapmıştı geçen başkanlık döneminde hatırlarsınız. Bizim ‘Damat Bakan’ ile bol bol bir araya geliyorlardı.

O dönem New York Times “Güçle Evli Damatlar” diye bir analiz bile yazmıştı onlarla ilgili. Şimdi yeni dönemde Trump 2.0, Damatlar 2.0 da olur mu diye konuşulurken Trump’tan bir jest de dünürüne geldi. Bir önceki başkanlığının bitmesine haftalar kala, Kushner’in babası emlak milyarderi Charles Kushner’in vergi kaçırma, seks tuzağı kurma ve yasa dışı seçim kampanyası bağışı gibi suçlamalarla aldığı 2 yıl hapis cezasını özel yetkisini kullanarak affetmişti. 70 yaşındaki isim emeklilik yıllarını Avrupa’da geçirmek istemiş olacak ki, Trump şimdi de onu ABD’nin Paris Büyükelçiliği’ne aday gösterdi. Sosyal medyada dolaşan bir espri vardır. “Babanın yoksul olması senin suçun değil ama kayınpederininki senin suçun” diye. Tam da cuk oturdu. Peki tüm bunlar yaşanırken Başkan Biden durur mu... Trump, böyle her istediğini yaptıkça, anlaşılan Biden da kendi kendine “Benim neyim eksik” dedi. Daha önce defalarca yargıya güvendiğini, Adalet Bakanlığı’nın işine karışmayacağını söylemiş, hatta bu mesele seçim kampanyasında başını epey ağrıtmıştı. Fakat giderayak o da vergi kaçakçılığı ve sahtecilik davalarından toplam 42 yıl hapis cezasıyla yargılanan oğlu Hunter Biden’ı affediverdi. Ne demişler... Mutlak güç yozlaştırır, yozlaşma ve çürüme de bulaşıcıdır...

Benden küçük bir not...

“İnsan adıyla yaşar” derler... 30 Kasım 2007’de Isparta’da meydana gelen uçak kazasında kaybettiğimiz bilim insanlarından biri de kuzenim Özgen Berkol Doğan’dı. Henüz 27 yaşındaydı. Boğaziçi Üniversitesi’nde Fizik doktorasını yapıyor, CERN’de CAST deneyinde çalışıyordu. Isparta’ya da yine bir fizik kongresine katılmak için gidiyorlardı. Berkol, aramızdan ayrılalı tam 17 yıl oldu. Onun adını yaşatmak için ailem 2012’de İstanbul – Kadıköy’de Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi’ni kurdu. 3 yıldır da aralık ayı başında, onu düzenlenen Bilimkurgu Günleri ile anıyoruz.

3. Berkol Bilimkurgu Günleri bu yıl 5-8 Aralık’ta. 4 gün boyunca, 20’yi aşkın konuşmacı ile söyleşiler, film gösterimleri, paneller, atölyeler olacak. Amacımız yine yüzlerce bilimkurgu severi bir araya getirmek. Barış Manço Kültür Merkezi, Kadıköy Sineması, Müze Gazhane ve Moda’daki kütüphane binasının ev sahipliği yapacağı programla ilgili detaylara www.ozgenberkoldogan.com adresinden ya da kütüphanenin sosyal medya hesaplarından ulaşabilirsiniz.

Bize onu geri getirmez ama hayallerini yaşatmamıza belki biraz fayda sağlar. Bilimkurgu sevenleri ya da belki sadece “Merhaba” demek isteyen herkesi bekleriz.