Dün sabah, haberleri taramak için bilgisayarımı açtığımda ilk gördüğüm haber yüreğimi sızlattı:

-Yılmaz Büyükerşen bırakıyor, tekrar aday olmayacak... 

Tam 5 dönemdir Eskişehir Büyükşehir Başkanı seçilen, kavruk bir Anadolu kasabasını dünyanın en gözde kentleri arasında ilk 10’a sokan Büyükerşen veda ediyordu... Defalarca gittiğim, defalarca yazılar yazdığım, övgü yağmuruna tuttuğum Eskişehir’i düşündüm... Ardından arşivimi açıp, o yazıları buldum. Sonra bazılarından alıntılarla Büyükerşen-Eskişehir gerçeğini paylaşmaya karar verdim... Hem bilenlere bir kez daha anımsatmak, bilmeyenlere de belediye başkanlığı yapmanın ne anlama geldiğini göstermek için... Bu yazının başlığının anlamını daha iyi anlamaları için...

“Çok önceden karar verilmişti zaten...

-Eskişehir’e gidilecek!

Gidilecek ve yeni açılan Kurtuluş Müzesi, genişletilip yeni heykellerle taçlandırılan Balmumu Heykel Müzesi gezilecek, Eskişehir’in insana cesaret ve mutluluk aşılayan, geleceğe dair umutlarını tazeleyen havası solunacak, sevdiğimiz, dostluklarından onur duyduğumuz arkadaşlarımızla buluşulacaktı...Öyle de yaptık!

Çok soğuk ama güneşli pırıl pırıl günün ilk durağı Balmumu Heykel Müzesi’ydi... Son gördüğümden bu yana yeni salonlarla takviye edilmiş, heykel sayısı 193’e ulaşmıştı. Nasıl anlatayım diye düşündüm, sonra kararımı verdim:

-Anlatılmaz, yaşanır!..

Daha girişten itibaren adeta bir düş dünyasında gezindiğiniz, sanki uzansanız, dokunsanız canlanıverecekmiş gibi duran, geçmişten bugüne bu ülkenin değerleri önünüzde resmi geçit yapıyordu... İşte Kurtuluş Savaşı’nın kahraman komutanları, hemen yanında Atatürk’ün ailesi, annesi Zübeyde Hanım şahane bir gülümseyişle bakıyor, biraz ötede Mustafa Kemal, Ülkü ile oynuyor...

Bir köşede Nazım yanağını avucuna dayamış düşünüyor, diğer yanda İlhan Selçuk yazısını yazıyor, karşısında Turhan Selçuk Abdülcambaz’ı çiziyor... Tarık Akan, Yaşar Kemal, Gülriz Sururi daha geçen hafta yitirdiği eşi Engin Cezzar ile birlikte... Bir diğer salonda demokrasi köşesi, dünya liderleri köşesi... Gazeteciler, sanatçılar, ressamlar, sinemanın devleri, tiyatronun, balenin, operanın unutulmaz isimleri...

Ve son durakta tüm bu güzelliklerin yaratıcısı Yılmaz Hoca’nın balmumu üzerinde çalışırken yapılmış heykeli... Müze yöneticisi Nurcan Hanım duygularımı yazmam için “şeref defteri”ni getirdiğinde içimden şunu yazmak geldi:

-Keşke çok, daha çok, pek çok Yılmaz Büyükerşen olsaydı, Türkiye çok daha başka bir yer olurdu!..

Geçmişini bilmeyen  geleceğini kuramaz!..

Kurtuluş Müzesi’ne hareket etmeden önce bir büyük sürprizle daha karşılaştık:

-Canlı Tarih Sahnesi!..

Bir tiyatro salonu gibi düşünün; sahneyi yukarıdan izliyorsunuz... Önce işgalden kurtuluşa bir film geliyor sahneye, gözyaşlarınızı tutmanız olanaksız... Sonra ışıklar içinde Mustafa Kemal’in balmumu heykeli alıyor sahneyi; konuşuyor, ellerini başını, vücudunu kullanarak kadını anlatıyor; kadının asaletini, yüklendiği ve yüklenmesi gereken sorumlulukları tane tane anlatıyor. Sonra diğer köşe aydınlanıyor; İsmet İnönü aynı şekilde Atatürk’ü ve kurtuluşu anlatıyor!..

Sonra daha yeni kurulan, ilk kez göreceğimiz Kurtuluş Müzesi’nde yaşadıklarımız, duygularımız aslında ayrı bir yazı konusu.. En başından başlayarak, gömülmeye, yok edilmeye çalışılan Türk milletinin yarattığı mucize detaylarıyla, şahane görseller kullanılarak anlatılıyor... O zamanın gazeteleri; hem hainlerin hem Kuvvacı’ların çıkardığı gazeteler ve karikatürler neler yaşandığını, nelere göğüs gerildiğini anlatıyor...

Çocuklar için hem oyun, hem basit anlatımlarla Kurtuluş Savaşı Destanı apayrı bir dünya olarak sunuluyor... Bu ülkenin nasıl kurtulduğunu, nasıl kurulduğunu iliklerinizde yaşayarak, adeta içinde yer alarak izliyorsunuz...

Eskişehir’de istenince neler yapılabileceğini yaşayarak gördük. Büyükşehir Belediyesi’nin emin olun dünya çapında senfoni orkestrası eşliğinde Mehveş Emeç’i bile izledik...

Haa, son olarak; dayanamayıp Yılmaz Hoca’ya sordum:

-Hepimiz sizi cumhurbaşkanı adayı olarak bekliyorduk. Kemal Bey geçenlerde sizi neden aday göstermediğinin savunmasını yaptı, ne diyorsunuz?..

Gülümsedi, “Demek ki öyle düşünmüş” dedi!”

Keşke cumhurbaşkanlığına o aday gösterilseydi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesi parti meclisinde yaptığı konuşmada parti adayını şöyle resmetmişti:

-Ekonomiden anlayan, bir başarı öyküsü olan, kavgacı olmayan biri olacak!..

Parti Meclisi’nde hemen herkesin aklına aynı isim gelmişti. 

-Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen!..

Bunun üzerine şöyle yazmıştım: Yılmaz Hoca’yı çok uzun yıllardır tanırım; baştan aşağı bir başarı öyküsüdür!.. Önce Anadolu Üniversitesi gibi müthiş bir eğitim yuvası yarattığı için, Açık Öğretim’in mucidi olduğu için, bir Anadolu kasabasından, akıl almaz güzellikte, çağdaşlıkta bir Avrupa kenti yarattığı için her türlü övgüye sevgiye, saygıya, minnette layık bir beyefendidir Büyükerşen... Üstelik iktisatçıdır, üstelik kavga ile uzaktan yakından da ilgisi yoktur, yeri geldiğinde de kaya gibi sert, ancak zeybek oynamak için eğilebilecek bir üstün karaktere sahiptir...

-Kısacası Kemal Bey’in tarifine yüzde yüz oturmaktadır!..

Benim görüşüme göre, CHP lideri bu adayı açıklarsa, CHP kitlesinin ve dahi partiye meyleden ancak kararsız olanların da gönlünü fethedecektir!

Ancak öyle olmadı. Kemal Bey’in kazanacak aday istemediğini sonradan anlayacaktık! Eğer olsaydı büyük olasılıkla bambaşka bir ülkede yaşıyor olacaktık; buna inancım tam!

-Bu ülkeye tam da Yılmaz Büyükerşen kıratında adam gibi adamlar lazım...