Bir süre önce hakkında soruşturma başlatılan menajerlik sektörünün tanınan isimlerinden Ayşe Barım gözaltına alındı.
Ama hakkındaki “sektörel” suçlamalardan dolayı değil... Bundan 12 yıl önceki Gezi Direnişi’ne “katılmakla” suçlanıyor...
Dikkat edin, “katılmakla...”
★★★
Suçlama aynen şöyle:
“61’inci Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebir ve şiddet kullanılarak görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme...”
Hatta bir adım daha ileri gidiliyor ve kanıt olarak Ayşe Barım’ın Gezi Davası sanıklarından Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku ve firari Memet Ali Alabora ile yoğun iletişim içinde bulunması gösteriliyor.
Ayşe Barım’ın gözaltına alınmasının ardından oyuncu Dolunay Soysert ve Halit Ergenç de ifadeye çağrıldı. Bu yazıyı yazdığım saatlerde dört oyuncunun daha ifadeye çağrıldığı söyleniyordu ama kesinleşmediği için isimlerini vermiyorum.
Bugün yarın, bu oyuncular hakkında da gözaltı kararı çıkarsa şaşırmayın...
★★★
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, anlaşılan ülkedeki tüm muhalifleri içeri tıkmaya ant içti!
Önce gazeteciler, sonra siyasetçiler derken sıra sanatçılara geldi.
Diyor ki, “Ayşe Barım Gezi Direnişi’ne katıldı...”
Vay, vay, vay...
Büyük suç...
İyi de Sayın Başsavcı... Dönüp kendi ailenize, sülalenize, arkadaşlarınıza, meslektaşlarınıza bir baksaydınız... Eminim ki sizden de katılan birileri mutlaka olmuştur!
Çünkü İçişleri Bakanlığı’nın resmi açıklamasına göre bu direnişe Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde toplam 2.5 milyon kişi katıldı.
Bunun en az üç katı kadar vatandaş da sosyal medyada direnişe destek verdiğini açıkladı, paylaşımlarda bulundu.
Ayşe Barım’ın Gezi’ye katılması, destek vermesi, bu yüzden arkadaşlarıyla, eşiyle, dostuyla muhabbet etmesi suçsa...
Yandınız!
Çünkü en az 10 milyon kişiyi yakalayıp içeri atmak zorundasınız...
10 milyon kişiyi nerede barındıracağınızı, nasıl besleyeceğinizi, nasıl sağlık hizmeti vereceğinizi de düşünmüşsünüzdür nasıl olsa!
★★★
Dün herkes gülerek birbirine soruyordu:
“Seni daha içeri almadılar mı?”
“Yok... Önce seni alacaklarmış, sıra senden sonra bana gelecekmiş!”
Bir ülkede yargı “mizah” konusu haline geldiyse...
İnsanlar “gözaltına alınmak, tutuklanmak” gibi özgürlükleriyle ilgili konularda bile şaka yapmaya başladıysa...
Durum gerçekten vahim demektir.
★★★
Elbette ülkemizdeki en geniş katılımlı halk hareketi olan Gezi’ye katılan herkes hakkında yasal işlem yapılması mümkün değil.
Bunu hepimizden daha iyi Başsavcı Bey biliyor.
Peki o zaman yapılmak istenen ne?
Tüm muhaliflere sopa göstermek!
“Hakkında hiçbir şey bulamasak bile Gezi’ye katıldın. Paylaşımlar yaptın. Bak, Ayşe Barım’ı nasıl paketlediysek seni de alırız içeri” diye korkutmak, sindirmek...
★★★
Kortuk mu, siner miyiz?
“Yav; he, he!”
Kürtlere pay...
Ayhan Ogan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından biri... Sinan Ogan’la akraba değil, soyadı benzerliği. Kayserili ve 58 yaşında.
Başarılı bir eğitim hayatı yok. Üniversiteyi afla bitirenlerden...
Ama sıkı bir “reis”çi...
Küçük birkaç şirket kurup batırmış. Sonra sivil toplum çalışmalarına yönelmiş. AKP’ye kayıtsız şartsız destek veren 498 sivil toplum kuruluşunu bir araya getirmiş ve “Sivil Dayanışma Platformu”nu kurmuş. İktidarın her ihtiyacı olduğunda yandaş gazetelere tam sayfa ilan vererek “iş dünyasının desteğini” bildiriyorlar.
Kendisi hala bu platformun başında.
Niye mi anlattım bu arkadaşın hayat öyküsünü?
Herkesin Kartalkaya’daki faciaya kilitlendiği 22 Ocak’ta bir X mesajı atmış ve aynen şunları söylemiş:
“Yüzyıl önce açılan ‘Şark Meselesi’ dosyası, Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi ve topraklarının paylaşılmasıdır. Miras bölüşülmüş, o dönem batılı emperyalistlerle iş birliği yapacak Kürt unsuru bulunamadığı için Kürtlere bir pay verilememiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüz yıldır açık kalan bu dosyayı kapatıyor.”
★★★
Bu sözler çok önemli! Devlet hangi dosyayı kapatıyor?
Kürtlere nereden, nasıl bir pay veriliyor?
Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamadan haberi yok mu? Varsa bu sözlere katılıyor mu?
Muhalefet partilerinden başta olmak üzere kimseden çıt çıkmıyor.
★★★
Akıl alır gibi değil.
GÜNÜN SORUSU
İktidar yandaşı kalemşör Nagehan Alçı, Barzani’nin televizyon kanalı Rudaw’a çıkmış ve Öcalan’ın beklenen silah bırakma çağrısını neden yapmadığını açıklamış. Kandil’deki bir grubun Öcalan’a direndiğini iddia etmiş... Nevruz’a kadar çağrı gelmezse devletin tepkisinin de çok sert olacağını söylemiş... Sorum kendisine:
Bunlar kesinlikle bir “gazeteci” bilgisi olmadığına göre, hangi gizli servise çalışıyorsun?