Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dün Dünya gazetesinin manşetindeydi. Şöyle diyordu:
- Her şey piyasaya bırakılamaz!
Biraz açalım; Şimşek, her alanda arz yönlü yani sadece gıda ve konut arzıyla da sınırlı olmayan, verimliliği artıracak şekilde sanayide dönüşümün başarılması gerektiğini dile getirdikten sonra lafı piyasaya getirerek şu vurguyu yaptı:
- Bu konular, piyasaya bırakılamayacak kadar sofistike ve zorludur...
Çok hoşuma gitti tabii! Ancak kafam da bir hayli karıştı; şu ahir ömrümde piyasa olmadan adım atamayan, bu iktidar döneminde ise “demir prangalarla” uluslararası piyasanın baronları karşısında el pençe divan hazıra geçen, para bulmak için sürekli tura çıkan maliye bakanı mı söylüyordu bu sözleri...
Hafızam beni uzun yıllar öncesine götürdü bir anda; ekonominin henüz bu kadar yerin dibine geçmediği ancak ufukta siyah bulutların belirdiği günlerdi...
AKP’li Cumhurbaşkanı, Başbakanlık makamındayken gündemin yoğunluğu içinde kaybolup giden çok ama çok önemli bir itirafta bulunmuştu:
- Gerginliğe yol açan söylemler ekonomideki hassas dengeleri, piyasaları etkiler...
Şu mantığa ve de öve öve bitiremedikleri kalkınan Türk ekonomisine bakar mısınız?
Piyasayı kafamıza vura vura anlatan bilge!
Peki, neydi bu pek korkulan, hapşırsan etkilenen “piyasa?..”
Ne olduğunu, Başbakanın yukarıdaki sözlerinin hemen ardından yıllar önce sonsuzluğa uğurladığımız Milliyet gazetesi yazarı Güngör Uras anlatmıştı hem de “Ayşe teyzenin bile anlayacağı yalın bir dille!” Uras gayet basit bir başlık atmıştı:
- Ekonominin kaderini yabancılar belirliyor!
Nasıl? Çünkü Türkiye’de ekonomi üretime değil, piyasaya dayanıyordu... Piyasanın ipi ise yabancıların elindeydi. IMF destekli istikrar programı kapsamında “yüksek faiz, ucuz döviz” uygulaması sonucu, hükümet ekonomiyi yönlendirme gücünü kaybetmişti... İşte bu kadar! Piyasa denilen şey işte bu! Ve bu hakimiyet devam ettiği sürece hükümet yani Merkez Bankası ve Maliye istese de ekonomiye müdahale edemez diyordu Uras... Niçin Peki? Çünkü Merkez Bankası’nın elinde faizi yükseltmekten, Maliye’nin elinde ise vergiyi artırmaktan başka araç ve güç kalmamıştı da ondan! Üstelik hükümet bu araçları da piyasanın ipini elinde tutan yabancıları mutlu etmek için kullanıyordu!..
Gördünüz mü piyasa neymiş!..
Yoksullaşmanın, çürümenin dibi!
Bu piyasa öyle bir şeydi ki, devleti yönetenlerin, yönetilenlerin, bankaların, iş adamlarının, gözü ondaydı. Piyasa sabah açılıyor, akşam kapanıyordu. Gün boyu yurtdışından gelen emirlere göre dalgalanıyor. Türk halkına ise dalgayı seyretmekten, dalganın faturasını ödemekten başka yapacak bir şey kalmıyor!..
Peki, bu piyasa nasıl işliyor? Daha doğrusu yabancılar bir takım iyi eğitim görmüş ve yabancılaşmış) Türkleri de kullanarak Türk ekonomisiyle nasıl oynuyor?!. Güngör Uras bunu da gayet anlaşılır bir şekilde açıklıyordu:
- Türkiye’ye bir gün döviz gönderiyorlar. Döviz fiyatları düşüyor. Ertesi gün piyasadan döviz topluyorlar... Döviz fiyatları hemen yükseliyor. Faizi yeterli bulmadıklarında hemen aba altından sopa gösteriyorlar, döviz göndermeyi kesiyorlar. Merkez Bankası korkudan hemen faizi yükseltiyor... Hazine bonosu alıyorlar. Faizi az bulurlarsa hemen satmaya başlıyorlar. Hazine korkudan hemen bono faizini yükseltiyor.
Borsada işlem gören hisse senetlerinin çoğu yabancılar adına alınmış durumda. Onların alım satımına göre borsa yükseliyor ya da çöküyor. Bu arada Türkler silkelenirken, yabancılar kazanıyor. Yabancı istikrarlı piyasa değil oynak, dalgalı piyasa istiyor. Bunu bile bile yaratıyor ve paradan para kazanıyor...
Uras diyordu ki, “Günümüzde ekonomi üretime dayanmıyor. Piyasaya dayanıyor. Hükümet üretimin sağlıklı olarak büyümemesini dert etmiyor. Piyasadan korkuyor. Çünkü ekonomi kadar hükümetin de kaderi piyasaya bağlı...”
İşte Tayyip Bey’in, “aman konuşmayın yoksa etkilenir, gerilir” dediği piyasa buydu!.. Türkiye’nin kanını, iliğini emen, tüm değerlerini sömüren yabancı para sahipleriydi... Bu, sözün bittiği yerdir...
Utanç verici değil mi? Bu gidişin sonu, kendi ülkemizde ırgat olmaktır. Bunu önleyecek yek çare ise ortadadır:
- Bu peşkeş düzenine, bu gayrı milli kafaya, bu iktidara son vermek!
Günümüzde de değişen bir şey yok hatta o gülerden çok daha bataktayız! Kısacası içinde bulunduğumuz durum şu:
- Piyasanın dayanılmaz sömürür altında ütülmeye, yoksullaşmaya devam!