Büyük önder Atatürk, yüz yıl önce emperyalizme geçit vermeyen, sağlam bir düğüm atmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti ile atılan bu düğüm, bölgemize de huzur getirmişti.
Değerli kalem Sayın Mustafa Yıldırım’ın “58 Gün” adlı belgesel romanını hatırlayın.
Atatürk’ün Filistin ve Suriye cephesinde verdiği mücadeleyi anlatan belgesel romandan bahsediyorum.
Dün Osmanlıya karşı İngilizler ile iş birliği yapanlar olduğu gibi karşı olanlar da vardı.
O günlerde İngilizlere hizmet edenler, bugün ABD’ye hizmet ediyor.
O günlerde İngilizlere kafa tutanlar, bugün ABD’ye kafa tutuyor.
Ancak ne yazık ki bölgedeki Arap milliyetçiliğinin önderi olan Baas hareketi bugün artık yok.
Mısır, ayak direse de çaresizlikten ne yapacağı belli değil.
Milliyetçilik denince bugün birçok kavramın gerçek anlamı ile kullanılmadığı söylemem gerekiyor.
Milliyetçilik, millet, halk, diktatörlük, devrim, demokrasi, özgürlük, kardeşlik, adalet ve daha nicesi.
Gerici, ilerici, kapitalizm, emperyalizm, sosyalizm, komünizm, sömürge, yarı sömürge, liberalizm de cabası!
TBMM açılışı ile birlikte Bahçeli’nin KCK ele başı ve iktidara yaptığı çağrı ile başlayan süreçte en çok konuşulan sözcükler, millet ve milliyetçiliktir.
Ne yazık ki gerçek anlamında kullanılmıyor...
Türk Milleti’ni oluşturan milliyetler ya da Atatürk’ün Nutuk’taki tabiri ile milli unsurlar, milletmiş gibi anlatılıyor.
Oysaki millet/ulus ya da halk, tek bir milli unsura dayalı bir kavram olarak ortaya çıkmamıştır.
Bu kavramlar, imparatorluk/feodal dönemlerin yıkılış süreçlerinde ortaya çıkmıştır.
Feodalizme karşı, bir milli unsurun (etnik yapının) çağrısı ile bir araya gelen insanlara millet denilmiştir.
Farklı milli unsurlardan oluşan bu topluluğa karşı olanlar da vardır.
Bir milli unsurun bir kısmı, millet olmak için çabalarken bir kısmı istememiştir.
Atatürk, emperyalizme karşı birlik çağrısı yaptığında, tüm milli unsurların içinden çağrıya olumlu cevap geldiği gibi olumsuz cevap da gelmiştir.
Salt bir milli unsur ya da ya da etnik yapı, bir bütün olarak Atatürk’ün yanında durmamıştır.
Savaş devam ederken de devletin, milletin adı tartışmaları açıkça yaşanmış ve Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti kabul edilmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Tanımı ile Atatürk bu gerçeği çok iyi anlatmıştır.
İşte bu tanımı yapanlara milliyetçi ve çevresinde toplananlara da millet denir!
Aynı zamanda buna milli irade de denir.
Seçim ya da referandum sonuçlarına milli irade denmez...
Bu tanım dünyada benzer ulus devletleri kuran milletlerin tanımı ile de örtüşür.
Sadece bir milli unsurun yaşayacağı bir devlet istemek, milliyetçilik değildir.
Yugoslavya’ya, Irak’a, Libya’ya girmeye gerek yok, Yeni Suriye’ye bakalım.
Suriye’yi oluşturan milli unsurlar, ayrılıkçı talepler ile baş kaldırmış ve ABD’nin yardımı ile sonuca ulaşmışlardır.
Colani “Suriye’de bölünmeye izin vermeyiz. Toprak bütünlüğü korunacak, bölünme veya federalizm olmayacak” dedi.
Kendi söylediğinin bir hükmü olmadığını çok iyi bildiğini düşünüyorum.
Çünkü ABD’nin planında böyle bir Suriye yok!
Bölgeden gelen haberlere göre Yeni Suriye’de, her etnik ve dinsel unsurun yeri belli olduğu anlaşılıyor.
Suriye halkı/milleti bir daha bir araya gelmemek üzere parçalanmıştır...
TBMM’nin açılışı ile başlayan terörü bitirme ve yeni anayasa tartışmaları 2025’e hızlı girdi.
Bir çözüm veya açılım süreci yok deniyor.
Bence doğru diyorlar çünkü o süreçler çoktan aşıldı.
Bugün Atatürk’ün, emperyalizme geçit vermeyen düğümü çözülüyor!
Hem de millet ve milliyetçilik gibi kavramlar kullanılarak.
Gelinen nokta yeni Sevr’e kapı aralamaktan başka bir şey değildir...