Rashid Khalidi.

Columbia Üniversitesi’nde Edward Said Arap Çalışmaları emeritus profesörüydü.

Columbia Üniversitesi’nin İsrail’in Filistin politikasını eleştiren faaliyetleri engelleme konusunda Trump yönetimiyle anlaşması üzerine, 2025 sonbaharından itibaren bu üniversitede emeritus profesör olarak ders vermeme kararı aldı.

‘Filistin: Yüz Yıllık Savaş/Yerleşimci Kolonyalizmin ve Direnişin Tarihi 1917-2017’ kitabının da yazarı olan Khalidi, İletişim Yayınları tarafından Türkçe’ye kazandırılan bu kitabına güncel bir son söz yazdı.

Noam Chomsky, bu eseri “Filistinlilere karşı yürütülen savaşı, onların mücadelesine derinlemesine girerek inceleyen ilk eser olan bu kitap, sağlam akademik araştırmalar, canlı kişisel deneyimler ve bu son derece eşitsiz çatışmanın taraflarının endişe ve özlemlerini keskin bir şekilde kavrayan bir bakış açısıyla zenginleştirilmiş, sürükleyici ve özgün bir çalışmadır” diye tanımlıyor.

Yazarın aile üyelerinde belediye başkanları, diplomatlar, akademisyenler, gazeteciler var.

Ve yazar bu kitapta zengin bir arşiv malzemesinin yanı sıra aile üyelerinin nesiller boyu tuttukları raporlardan da faydalanıyor.

Khalidi’nin kitabı 2017’ye kadar olan biteni anlamamızı sağlıyor. Ancak kitaba yazdığı uzunca son söz de 7 Ekim saldırılarının ardından yaşananlara ışık tutuyor. Khalidi, yazının bir yerinde çok konuşulan, neredeyse herkesin üzerinde mutabık olduğu Arapların Filistin’i sahipsiz bıraktığı tezine katılmıyor. Aslında Arap halklarıyla Arap liderleri birbirinden ayırıyor. Bakın ne diyor:

“Gazze’ye karşı yürütülen savaşın başlangıcından bu yana Arap halklarının Filistinlilere verdiği güçlü destek, Batılı gözlemcilerin Filistin davasının Araplar için önemli olmadığı yönündeki iddialarının kasten sürdürülen bir cehaletten ibaret olduğunu ortaya koyuyor. Arap desteğinin ihmal edilebilir düzeyde olduğunu iddia edenler, Arap ülkelerinin çoğunu yöneten Amerikan yanlısı otokratları Filistin’i önemsedikleri çok açık olan Arap halklarıyla karıştırıyorlar. İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarına tepki olarak, İsrail ile diplomatik ilişkileri olan ülkelerin başkentleri Kahire, Amman, Manama ve Rabat’ın yanı sıra Yemen, Irak, Cezayir, Tunus ve Lübnan da dahil olmak üzere pek çok Arap şehrinde büyük halk gösterileri düzenlenmişti. Tüm ciddi tarihçilerin söylediği ve bu kitapta da gösterildiği gibi, Arap halkları yüz yılı aşkın süredir Filistin davasına derin bir sempati besliyor ancak tepkileri onları idare eden demokratik olmayan yönetimler tarafından bastırılıyor.”

Khalidi’ye göre yine de bu hükümetler, İsrail’in Gazze’ye açtığı savaşın yarattığı öfke yüzünden İsrail’e yönelik gelecekteki politikalarında halklarının Filistinlilerin davasına olan bağlılığını dikkate almak zorunda kalacak.

Umarım öyle olur.

Tüm hafta gerek BM’deki konuşmalar, gerek CHP’nin Filistin mitingi konuyu sıcak tutmamızı sağladı.

Ülkeler bir bir Filistin’i devlet olarak tanıdı. Barış için Trump’ın liderlerinin önemine vurgu yapıldı. Trump ise rehinelerin serbest bırakılması gerektiğini tekrarladı. BM Genel Kurulu’nda düzenlenen Gazze Zirvesi’nde Trump’ın İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırılarını kalıcı olarak sona erdirmesine ilişkin bir ‘ateşkes’ planı sunduğu iddia edildi.

Yine iddiaya göre, bu ateşkes planı, İsrailli tüm esirlerin serbest bırakılması, kalıcı ateşkesin sağlanması ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesini içeriyor.

Toplantıya katılan liderlere sunulan planda ayrıca Gazze Şeridi’nde Hamas olmaksızın bir yönetim mekanizması kurulması, bölgeye Arap ve İslam ülkelerinden askerlerin de yer alacağı güvenlik gücünün konuşlandırılması ve bölgenin yeniden inşası için Arap devletlerinden fon sağlanmasının da bulunduğu belirtiliyor. ABD planı çerçevesinde İsrail saldırıları sonrası Gazze Şeridi’ndeki sürece Filistin Yönetiminin de dahil edilmesi öngörülüyor.

“Gazze’deki savaşı bitireceğiz” sözlerinin altında yatan Amerikan planını detayları ortaya çıktıkça konuşmaya çalışacağız.

Bakalım Arap coğrafyasının liderlerini kolay ikna edecek gibi görünen Trump, halkı ikna edebilecek mi?