Nisan sonunda bu köşeye konuk olmuştu Manisa’nın Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek. Evinde elektrik akımına kapılıp hayatını kaybeden başkanı son yolculuğuna yüzbinler uğurladı. CHP Lideri Özgür Özel, yol arkadaşını, dostunu kaybetmişti, “Elini sıkıp da yüreğini kazanmadığı kimse yok” dedi. Eşi Nurcan Zeyrek’in konuşması yürekleri dağladı. Düşünün 16 yaşından beri ayrılmamıştı elleri. Üç çocukları olmuştu.

Zeyrek, bizimle hem aile hem de çocukken Zeybek oynadığı bir fotoğrafı paylaşmıştı.

Bu köşede Ferdi Zeyrek’in söyledikleri vefatının ardından çok konuşuldu. Onun güzel insanlığının yanında idealleri, hayalleri vardı bu yazıda çünkü. Kendisine güne başlarken bir ritüeliniz var mı diye sorduğumda “Son iki yılda çok yoğun seçim dönemleri geçirdiğimiz için ne yazık ki çocuklarımla pek ilgilenemiyorum. O nedenle sabah ilk iş çocuklara bakıyorum, sarılıp, öpüp hızlıca evden çıkıyorum” demişti. Çocukları... Ne çok seviyorlar babalarını, ne çok seviliyorlar.

Deniz aşığı olduğunu söylemişti. Su ve dalga sesinde kendini bulduğunu... Sevdiği şarkıları sormuştum, Müzeyyen Senar’dan; “Unutturamaz Seni Hiçbir Şey”, Ahmet Kaya’dan; “Kum Gibi”, Zülfü Livaneli’den “Yiğidim Aslanım” diye cevap vermişti.

Kırmızı çizgisi ailesi ve ülkesiydi, “İkisi için yapamayacağım şey yok” diye de belirtmişti. En sevdiği yemek ıspanaktı, “Asla yemem dediğiniz bir şey var mı” diye sorduğumda espriyle ‘Hak yemem’ demişti. Riyakârlık, samimiyetsizlik ve tembelliği sevmezdi.

Şu anda telefonsuz üç güne sahip olsa, yelkenliyle denize açılıp, kendini rüzgara bırakırdı.

Bu söyleşide insanları en çok etkileyen iki cevaba gelince...

Biri “Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?” sorusuna verdiği, “Sanırım yine kendim olmak isterdim. Zira yapacağım daha çok şey var. Yarım kalmış bir hikâye bırakmak istemem” cevabı, diğeri de “Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?” sorusuna cevaben “80’i görmek isterim. Sonrası sağlıklı olmamıza bağlı. Ama asla elden, ayaktan düşmek, başkasına yük olmak istemem” demesi...

Ferdi Başkan, herkesin kalbinde iyilik bırakan güzel insanlar gibi uğurlandı.

Tanıyan, tanımayan herkes gözyaşı döktü.

‘Yaşasın kötülük’ diye bas bas bağıranlara inat iyiliği, mücadeleyi, kötülüğe direnmeyi seçmişti.

80’ine kadar yaşayamadı belki, 48 yaşında hayata veda etti ama nice 80’ine kadar yaşamış insanın yapamadığını yaptı.

Ders verdi...

Bu insanlık dersi umarım herkesin kalbindeki siyahlığı söküp atar...

Umarım, dostunu kaybeden Özgür Özel’in sahiciliği tüm siyasetçilerde ‘önce insanım’ duygusunu uyandırır.

Güle Güle Ferdi Başkan, yattığın yer incitmesin.

Babamla bir tek öldüğü gün konuşmadım, o gün de her gün gibi ‘Seni Seviyorum’ demek isterdim

Bugün ‘Apolitik’ soruları ANAP Eski Genel Başkanı Nesrin Nas yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Evet, güne başlarken bir ritüelim var. Oldukça erken kalkarım. Saat 6.30-7.00 gibi ayaktayım. Önce bir fincan kahve içerim. Sonra 10-15 dakika haberlere bakarım. Maillerimi, mesajlarımı okur ve cevaplarım. Ev ahalisi kalkana kadar bir yarım saat pilates yaparım. Kalça ameliyatı geçirdikten sonra bunu ihmal etmemeye çalışıyorum. Bir fasıl da akşam yatmadan önce yapıyorum. Kalça ameliyatı öncesinde güne tenisle başlardım. ENKA spor tesisleri evime çok yakın. Yüzümü yıkar, kendimi korta atardım. Şimdi pilates, yüzme ve yürümeyle idare ediyorum. Saat 09.00’a doğru ev ahalisi kalkar. Kahvaltı faslından sonra eşim ve oğlum işlerine gider, ben de günlük işlerin, akşam yemek faslının planlamasını yapar ve günlük çalışmalarıma gömülürüm. Sivil toplum çalışmaları, konferanslar ve toplantılarla dolu bir gün akşama kadar devam eder. Yaşlanmanın da etkisiyle son zamanlarda akşamları kendime ve aileme ayırmaya daha çok özen gösteriyorum.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Birkaç kitabı birlikte okurum. En son Selahattin Demirtaş’ın ‘Jamal’ romanını okudum. Şimdi elimde Rıza Türmen’in ‘Türkiye’de Demokrasi Arayışı’ kitabı ile ikinci kez okuduğum Steven Levitsky ve Daniel Zıblat’ın ‘Demokrasiler Nasıl Ölür’ kitabı var. Bu arada “The Complete Works of William Shakespeare’ başucu kitabımdır. Her gece biraz okurum. Beni çok etkiliyor. Macbeth’te söylettiği; “Beni mahmuzlayan tek şey, kendi yükselme hırsım; O da bir atlayış atlıyor ki atın üstüne/ Öbür tarafa düşüyor, eğerde duracak yerde” dizeleri hep kulağıma küpedir.

- En son hangi filmi izlediniz?

En son HBO yapımı ‘Mountainhead’ filmini izledim. Elon Musk hayatımızı alt üst ettiğinden beri teknoloji mogullarının bize daha neler yapabileceğine efkârlanırken, 4 teknoloji mogulunu satirik biçimde ele alan bir film.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Üç sesi çok severim. İlki çello sesi. Bütün duygularımı ayağa kaldırır. İkincisi okul bahçesinde ya da oyun parklarında oynayan küçük çocukların neşeli, cıvıl cıvıl sesleri. Komşumun dört küçük torunu var. Hafta sonu babaanne ziyaretlerinde bahçede oynarken attıkları hayat dolu, neşeli çığlıklar bana yaşamın sihrini hatırlatıyor. Bir de Selda Bağcan’ın sesi. Resmen büyüleniyorum. İlahi bir ses.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Sezen Aksu’nun, Billy Joel’in ve Otis Redding’in tüm şarkılarını çok severek dinliyorum. Ama illaki üç şarkı diyorsanız, Sezen Aksu ‘Masum Değiliz’, Billy Joel ‘An Innocent Man’, Otis Redding ‘Try a Little Tenderness’.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Türkiye bir şarkı olsaydı bana göre Erkin Koray’ın “Arkası Gelmez Dertlerimin Bıktım İllallah...” ‘Fesuphanallah’ olurdu. Hele ‘Böyle gelmiş böyle gidecek’ dediği anda iki göz iki çeşme ağlıyorum. Ülkenin durumu beni çok üzüyor.

- Aşka inanır mısınız?

Aşka inanırım. Aşkın büyüleyici bir duygu olduğuna, insanı iyi yönde değiştirdiğine, âşık olmanın yerini başka hiçbir şeyin alamayacağına tüm kalbimle inanırım. Aşkın olmadığı bir hayat çok çekilmez olurdu.

- Kırmızı çizginiz nedir?

Özgürlüğüm vazgeçilmezimdir. Bir şeyin bana zorla yaptırılmak istenmesine asla tahammül edemem.

- En sevdiğiniz yemek?

Makarnanın her türünü severim. Bir de barbunya pilakisi.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Maalesef var. Eti çok sevmem ama koyun ve kuzuyu asla yemem.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Birçok şeye heyecanlanırım. Kocamın ara ara yaptığı sürprizler, tuttuğum takımın (Galatasaray) kazanması, teniste sevdiğim oyuncunun maçı kazanması, tenis oynarken imkânsız görünen bir sayı almak, son zamanlarda kız voleybol takımının maçları, çoğunluğun ses çıkarmaya korktuğu bir ortamda sesini çıkaran az sayıdaki insanın cesareti, Fazıl Say’ın Beethoven’in Tempest’ını çalması... Aslında güzel olan ve insana ait yüreğime dokunan her şey beni heyacanlandırır.

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş’i severim. Hele yağmur sonrası çıkan güneşin yaydığı sıcaklık hissi... Doyulmazdır.

- Güz mü, ilkbahar mı?

Güzü, güzün doğanın renklerini severim. Sonbaharda doğanın renklerine doyum olmaz.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Empati yapmayan insanlara ve ‘ben ben’ diye konuşan insanlara tahammülüm yok. Bir de “Ben asla yalan söylemem” diyerek yalanın en büyüğünü söyleyenlere tahammül edemem.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Sadece birine mi? Bir şeyler söylemek istediğim çok kişi var. Babamı ani bir kalp kriziyle kaybettim. Her gün konuşup “Seni seviyorum” diye telefonu kapatırken, tek konuşmadığım gündü o gün. Ona onu çok sevdiğimi söylemek isterdim. O bana ders oldu. Eşime, oğluma her gün onları sevdiğimi söylüyorum. Bir de geçmişe dönüp ağzının payını vermek istediklerim var. Buna hiç değinmeyeyim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Kitaplarım, müzik ve sevdiklerim bana yeter. Bazen telefonumu kapatıyorum ve telefonsuz bir gün geçirmeye özen gösteriyorum. Emin olun çok iyi geliyor.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Bunu hiç düşünmedim. İnsanlara faydalı olacak ya da onları mutlu edecek biri olmak isterdim. İyi bir sanatçı, belki iyi bir bilim adamı... Galiba en çok Django Reinhardt gibi gitar çalabilmek isterdim.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Evet. Gitar çalıyorum, daha doğrusu çalıyordum. Bir kaç senedir çalışma masamın yanında duruyor ve karşılıklı bakışıyoruz.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Mental ve fiziki gücüm beni nereye kadar taşırsa o kadar yaşamak isterim. Başkalarına muhtaç olmak en korktuğum şey.