Kadın cinayetleri, çete savaşları, artan uyuşturucu kullanımı, çocuğa taciz, adaletsizlik, siyasette güvensizlik, geleceksizlik, artan antidepresan kullanımı.

Memleket insanının ruh durumunu Psikiyatrist Gülcan Özer’e sordum. İşte cevapları...

- Türkiye’de yaşanan siyasi iklim, yurttaşları nasıl etkiliyor?

Kötü etkiliyor elbet. Ben dünyanın kabileleştiğini ve herkesin kendi başının çaresi yahut çaresizliği ile baş başa bırakıldığını düşünüyorum. Globalizasyon pert oldu, takke düştü ve kel göründü. Bize düşen yarılmış bir memleket ve derin güvensizlik oldu. Taraflar var, ha desen futbol takımı tutar gibiyiz. Fanatik, kontrolsüz taraftar gibiyiz. Misal tutulan takım değişmez, değiştirilemez, istesek de yapamayız, hatta isteyince garipseriz. İşte siyaset bunun sosyal formunu sağladı. İki mahalle var, birbirlerine öfkeliler, bağlantı kopmuş, kimse kimseyi duymuyor, mahallelerini ayırmışlar, gönüller kopmuş. Bu bir nevi toplumun borderline hale gelişi, ‘ötekileştir ve düşmanlık hisset.’ Bu büyük zarar. Ve elbet güvende hissetmemenin şahikası yaşanıyor. Misal ben bu soruları yanıtlarken eskisi kadar güvende hissetmiyorum. Belirsizlik en mühim güvensizlik tetikleyicilerindendir. Yani ne yaparsam yahut ne yapmazsam güven içinde yaşarım sorusunun cevabını bilirsem rahatlarım. Bu rahatlama hukuk ile sağlanıyor ya; hukuk diyor ki bunları yapma, ben de yapmıyorum. Şimdi dert hukuk ne diyor belli değil, hava çok sisli. Belirsizlik ve güvende olmama elbet insan canlısına kötü gelir. Çaresiz hissederiz, kaygılı hissederiz, korkarız.

- Güvensizlik duygusu bir kişinin hayatına ne yapar?

İnsanın hayatı boyunca bu güven meselesi ile derdi vardır diye düşünürüm. İnsan canlısı öylesine çaresiz ve muhtaç doğuyor ki, hayatta kalmak için anana, babana güveneceksin, başlangıç bu. Sonra öğretmenine, arkadaşına, topluma, geleceğine, hukuka... Böyle gider bu hikâye. Ne vakit bu güvenlik duygusunu kaybedersek kaygımız artar, sonra alışırız -ki buna sistematik duyarsızlaşma- denir ve hayat devam eder. Bu senaryolardan biri. Bir diğer senaryoda ise alışamayız, tetikte oluruz, kaygımız daha da artar ve nihayetinde depresif oluruz. Güvensizlik duygusu insanı yorar, bazısını korkaklaştırır, bazısını şiddetlendirir ve fakat ne insana ne topluma iyi gelir.

- Gündem zehirlenmesi yaşayan biri ne yapmalı?

Önce zehirlenme ile teması azaltmak lazım. Sosyal medya takibini kısıtlamak belki, yahut takip edilen kaynakları elden geçirmek, bilgi kirliliğini ve bilgiye/habere maruz kalış süresini azaltmak gerek. Ve elbet dış uyaranları arttırmak gerek. Bildiğim bu.

- Antidepresan kullanımının çok arttığını görüyoruz. Kolayına mı kaçıyoruz, yoksa sahiden bu kadar depresyonda mıyız?

Evet, antidepresan kullanımı arttı. Sebep hakkında ancak görüş bildirmek mümkün. Antidepresanlar depresyonda, kaygı bozukluklarında kullanılır. Türkiye’de kaygı ve depresyonun gelişme zemini yüksek. Güvensiz bir ülke, finansal ve hukuki güvence kaybı yaşanıyor. Dolayısıyla depresyon kapıda. Bir diğer taraftan pandemi antidepresan kullanımının patlama yaptığı bir dönemdi. Dünya daha zorlu, iş kaybı hatta mesleğinin boşa çıkması mümkün, romantik ilişkiler uyaran fazlasından şaşkın... Bir kısım ise umursamazlık katsın ister halde, bayağı bu nedenle kullanıyor. Doktor kontrolünde kullanılması kesinlikle şart. Bu kullanımın hepsi depresyon nedeniyle değil elbet. Tükenmiş olmak, mutsuz, hatta umutsuz olmak ile depresyonda olmak aynı şey değil ancak desteğe ihtiyaç olabilir.

- Toplumsal şiddet inanılmaz arttı. Bunun nedeni olarak neyi/neleri görüyorsunuz?

Cevap çoklu. Finansal zorluk, umutsuzluk, gelir dağılımda bozukluk, seyredilen siyasiler, borderline bir topluma dönüşme, yarılma, kamplaşma, sosyal medyanın kabul gören dili, artan depresyon, kaygı, tetikte olma, şiddetin cinsiyetçi kabulü, şiddet suçlarının cezalandırılma/hafifletici unsurların bolluğu... Böyle uzar gider bu liste.

DÜŞÜNMEDEN KONUŞANLARA DÜŞÜNEREK YAZILDI

“Türkiye’de yalancı bir entelektüel grubu var, ortalıkta dolaşıyorlar, halkı bunlara karşı korumak lazım. İsim olarak değil de sınıf olarak tanımlayalım. Bunların arasında bazı gazeteciler, üniversite profesörleri, politikacılar, sanatçılar da var. Bilim insanları da var elbette. Sanatçı, akademisyen, gazeteci, gazete ya da kitap okuyanlar da dahil, bugün Türkçeyi bile düzgün kullanmayan büyük büyük gruplar var. Türkçeyi nitelikli bir şekilde yazmayı bilen adam yok. Bunların arasında yazarlar, sanatçılar var. Sanatçı diyorsun, kaç tane uluslararası büyük sanatçımız var soruyorum sana? Bir ya da iki isim söylenebilir belki...”

Bu satırların sahibi Prof. Dr. Celâl Şengör... ‘Sormadın Ama Anlattım’da Nazan Arısoy’un sorularını yanıtlamış Celâl Hoca. Bir kez daha sükûnetini bozmaya karar vermiş. Tarihten evrime, dinden kadına, cehaletten uzaya kadar uzanan bu söyleşide, hem gülecek hem “Bu şimdi mi söylendi?” diyeceksiniz. Harika bir kitap, mutlaka okuyun.

GASTRONOMİ TÜRKİYE’NİN DÜNYAYA AÇILAN VİTRİNİ OLACAK

Ülkemiz sahip çıkılsa gastronominin gözbebeği olur. Ama bunun için çalışan bir ekip var; Turizm Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği (TURYİD). Derneğin öncülüğünde düzenlenen Global GastroEkonomi Zirvesi, “Kesişme Noktası” temasıyla bugün Atatürk Kültür Merkezi’nde beşinci kez kapılarını açıyor.

Zirve, gastronomiyi sadece bir lezzet dünyası olmaktan çıkarıp yenilikçi ekonomilerin, kültürel mirasın ve toplumsal dönüşümün merkezine taşıyan vizyonuyla Türkiye’nin küresel ölçekteki en güçlü fikir platformlarından biri olmaya devam ediyor.

“Gastronomi artık küresel bir ekonomi yönetiyor”

TURYİD Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Demirer, gastronominin artık sadece bir keyif alanı değil, milyarlarca dolarlık bir ekonomiyi yöneten stratejik bir sektör haline geldiğini vurguluyor:

“Dünya genelinde gastronomi turizmi 1.1 trilyon dolarlık hacme ulaştı. Yiyecek-içecek hizmetlerinin toplam büyüklüğü 3 trilyon doları aşıyor. Bu dev ekonomi 357 milyon kişiye istihdam sağlıyor; yani dünyadaki her 10 çalışandan biri bu sektörün içinde. Türkiye’de de tablo aynı derecede güçlü; sektör 900 milyar TL’lik büyüklüğe ulaştı ve 2 milyona yakın kişiye iş imkânı sağladı. Yalnızca TURYİD çatısı altındaki 350 markamız, yılda 200 milyondan fazla ziyaretçiyi ağırlıyor. Bu, gastronominin ülkemiz için üretimden istihdama uzanan bir kalkınma modeli haline geldiğini gösteriyor.”

Peki sektörün geleceği için ne yapılmalı?

Demirer, bunun için yapısal adımların önemine dikkat çekiyor:

Yalnızca bahşişlerin kayıt dışı kalması nedeniyle yılda 100 milyar TL kayıp yaşanıyor. Bu kaynağın şeffaflaşması, sektörün sürdürülebilir büyümesinin anahtarı. Ayrıca iyi tarım olmadan iyi gastronomi olmaz; üreticiye destek vermeden güçlü mutfaklar kuramayız.”

“Kesişme Noktası, gastronominin geleceğini yeniden tanımlıyor”

Zirve Komite Başkanı Ebru Koralı, bu yılki temanın yalnızca bir başlık değil, aynı zamanda gastronominin geleceğine dair bir manifesto olduğunu belirtiyor: “Kesişme Noktası bizim için fikirlerin çarpıştığı, disiplinlerin birbirine karıştığı, yaratıcılıkla bilimin aynı sofrada buluştuğu bir yer. Gastronomi bugün sürdürülebilir kalkınmanın, kültürel diplomasinin ve toplumsal hafızanın merkezinde. Her tat, hem geçmişimizi hatırlatıyor hem de geleceğimizi yazıyor.”

Koralı, bu yılki zirvede disiplinler arası etkileşimin ön planda olacağını da belirtiyor: “Singapur’dan Michelin yıldızlı şef Ivan Brehm, ‘Crossroads Thinking’ yaklaşımıyla yemek felsefesini paylaşacak. Eylül Görmüş hafızanın sofralarda nasıl canlandığını anlatacak. Aslıhan Koruyan Sabancı sürdürülebilirliğin gastronomideki yansımalarını, Akan Abdula coğrafi işaretli ürünlerin ekonomiye katkısını, Levon Bağış ve Volkan Narcı ise deniz yaşamı ve mavi ekonomi perspektifini aktaracak. David Mora bağ rotalarıyla turizmin geleceğini yorumlayacak. Bu katkılarla, Global GastroEkonomi Zirvesi’ni ülkemizi geleceğe taşıyacak fikirlerin ve iş birliklerinin üretildiği bir ortak akıl platformu olarak görüyoruz.”

Bu zirvelere her yıl katılmaya özen gösteriyorum. Çünkü bu zirveler gastronomiyi yalnızca mutfakla sınırlamayan, ekonomiyi, bilimi, kültürü ve sanatı aynı masada buluşturan yapısıyla, Türkiye’nin dünyaya açılan en özel vitrini olacak. Takip edin derim.