Türkiye’de sahte 50 ve 100 dolarların piyasada dolaştığı haberleriyle İstanbul Kapalıçarşı ve döviz bürolarında döviz alım satımı durduruldu. TBB ve TCMB açıklama yaptı, başsavcılık olaya el koydu. Peki bu nasıl oldu? Bugüne kadar dünya üzerinde yakalanan en büyük sahte dolar operasyonunu (400 milyon dolar) yöneten dönemin İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer’i arayıp sordum. Teknolojik gelişimle birlikte suç çeşitliliği ve mevcut suçların işlenmesindeki teknik ve araçların da sürekli yenilendiğini söyledi. Burada önemli nokta soruşturma tekniklerinin, araştırmalarda kullanılan araç ve gereçlerin, aynı zamanda kovuşturma boyutundaki mevzuatın da buna paralel olarak gelişmesi. Sezer, sahte paranın neredeyse paranın varlığından beri var olan tarihsel nitelikteki suçlardan biri, binlerce yıldır insanların mücadele ettiği bir sahtecilik türü olduğunun altını çiziyor. “Bizim görevde olduğumuz dönemde sahte para ile mücadelede farklı bir soruşturma tekniği uyguluyorduk. Tabii ki burada bu polisiye taktiği deşifre etmeyeceğim ancak geleneksel polislik, suç skalasının bu kadar çeşitlendiği günümüzde çoğu suçlu ile mücadelede yetersiz kalıyor” diyen Furkan Sezer, 2019’da 2 ayrı operasyonda toplam 400 milyona yakın sahte doların nasıl ele geçirildiğini anlatıyor: “Bu o döneme kadar dünya üzerinde yakalanan en büyük miktardı. Bu operasyonlarla ilgili ABD’den yetkililer gelip Ankara’da çeşitli toplantılara katıldılar. Ele geçirilen sahte dolarların özelliklerini gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler. Yakalanan dolarlar İstanbul’da çok yetenekli ve kendilerini bu konuda geliştirmiş, grafik eğitimi almış kişilerce basılıyordu. Yine kullanılan malzemeler yurtdışından getirilmiş ve en kaliteli malzemeler tercih edilmişti. Burada yakalanan şahısların tutukluluk sürelerini ve yargılama süreçlerini gerçekten merak ediyorum ilgisini çeken gazetecilerin de bu konuyu hassaten araştırmalarını istiyorum, bugün yaşadığımız sürecin daha iyi anlaşılmasına da ışık tutacağından da şüphem yok.”

Bakalım yarın piyasalara nasıl yansıyacak bu olay.

Tarih 1981. Turhan Çömez, Bandırma İmam Hatip Lisesi öğrencisiyken 19 Mayıs törenlerinde.

 

“Yanlış yoldasın, ülkeyi felakete sürüklüyorsun”

Bugün Apolitik köşesinin konuğu İYİ Parti Grup Başkanvekili Dr. Turhan Çömez.

Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Kahveyle başlarım güne, gelen mesajlara ve son haberlere göz atarım. Eğer kahvaltı şansım varsa bu esnada takip ettiğim yorumcuların videolarını izlerim.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Hata Neredeydi? Bernard Lewis’nin eseri. Doğu’nun geri kalış tarihini ve nedenlerini irdeleyen bir eser. Ufuk açıcı.

- En son hangi filmi izlediniz?

Eyvah Eyvah. Birkaç yıl önceydi. Sürgündeydim, büyüdüğüm toprakların kültürünü esprili bir dille yansıtan, keyifli bir filmdi. Aile bağları, dostluk, sadelik vardı mesajlarda.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Dalga sesi

- Aşka inanır mısınız?

Elbette, aşksız bir dünya mümkün mü?

- En çok dinlediğiniz aşk şarkısı?

Historia De Un Amor. Kaybedilen bir aşkın ardından yaşanan derin üzüntüyü ve özlemi anlatır. Panamalı besteci Almaran, eşini kaybeden kardeşinin acısını paylaşmak için yazmış.

- En sevdiğiniz yemek?

Yaprak sarması.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Milli maçlar. Bir de ameliyat ettiğim hastaların anesteziden uyanırken ya da hayata geri dönerken ellerini tuttuğum an.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Tercih edeceğim yemek çok ama itiraz ettiğim yok. Özellikle farklı bölgelerin, kültürlerin yemeklerini denemeyi çok severim.

- Yağmur mu, güneş mi? 

İkisi de. Yağmur olursa ardından toprak kokusu ve gökkuşağı, güneş olursa akşam vakti, deniz kenarı.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar. Yeniden doğuştur, umuttur, canlılıktır, berekettir.

  - İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Yalan, iftira ve dedikodu. Daha çok var da, bunlar ilk üçü.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a. Çok söyledim ama tekrar söylerdim, “Yanlış yoldasın, ülkeyi felakete sürüklüyorsun.”

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Ailemle birlikte vakit geçiririm. Mümkünse bir köy evinde.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz? 

Kendim. Tabii hatalarımdan ve yanlışlarımdan arınmış olarak.

  - Mutluluğu nasıl tanımlarsınız?

Bir insanın kendisi ile barışık olması, iç huzuru ve tatmin duygusu.

- Magazin sever misiniz?

Hiç ilgimi çekmez.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Keşke. Cerrahlar bu konuda genellikle çok yeteneklidir ama benim bunu keşfetme fırsatım olmadı.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Kader ne diyorsa o. Ne zaman gelirse hoş geldi safa geldi. Esas olan o vakte hazır olmak ve pişman olmadan göçüp gitmek.

Ekmek bulamıyorsan 6.2 milyonluk muz ye!

İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın ‘Comedian’ adlı eseri, New York’taki Sotheby’s müzayedesinde 6.2 milyon dolara alıcı buldu. Sotheby’s müzayedesinde yoğun ilgi gören eser için açık artırma, 800 bin dolardan başladı. Eseri kripto para platformu TRON’un kurucusu Justin Sun yaklaşık 5,2 milyon dolarlık teklifin üzerine 1 milyon dolar da müzayede komisyonu ödeyerek toplamda 6,2 milyon dolara aldı. Çok tartışıldı tabii ki. Ne vardı ki, duvara bantlanmış bir muz.

Bir de ne görelim. TRON’un kurucusu Justin Sun ‘Duvara bantlı muz’u basının önünde soydu, afiyetle yedi. Hayır, ne yapacaktı zaten, yemeyip yanında mı yatacaktı?

Yemese çürüyecek. Ayrıca eser, muzun kendisi değil, bir muzun sergilenme hakkından oluşuyor.

Sanat uzmanları bu esere birçok anlam yüklüyor. Ben anlamı o muzu binanın önünde 25 sent’e satıp saatte 12 dolar kazanan 74 yaşındaki göçmende arıyorum. Hani “Bunu alan ne tür insanlar, muzun ne olduğunu bilmiyorlar mı?” diyen.

Muz şimdilerde erişilebilir bir meyve. Ben de çağrıştırdığı şey bizim kuşağın okul zamanları. Beslenme çantasına asla girmezdi. Maddi durumu olmayanlar çocuklarının yanına veremez diye annelerimiz hassasiyet gösterirdi. Pahalıydı çünkü. Tabii 6.2 milyon değildi, o ayrı.

Şaka bir yana performans sanatı sahiden ilginç. Anlayanlar, anlamlandırabilenler için de önemli. Örneğin Oleg Kulik, sözlüklere ‘köpeğiyle cinsel ilişkiye giren adam’ olarak girmişti. Sanatçı, ‘Geleceğin Ailesi’ adlı çalışmasıyla ilerde klasik aile yapısının çözüleceğini, insanların hayvanlarla bile aile kurmaya başlayabileceklerini iddia etmişti.

Bizden de bir ‘eser’ var: Bedri Baykam, ‘Harika Çocuk’ ve ‘Sonsuz Okyanus’ adını taşıyan iki ciltlik otobiyografisi için bir tanıtım yapmış, spermini sildiği ve 35 yıl sakladığı peçetesini sergiye koymuştu. İnsan bazen hayret ediyor!

PARAYLA AĞLAYANLARDAN ONLINE CENAZEYE

Bir haber okudum, “İstanbul sosyetesinin ünlü isimleri arasında yer alan Umran Yiğiter Belçika’da hayatını kaybetti. Cenazesine katılamayan sevenleri, canlı yayınlanan töreni izleyerek son görevlerini yaptı” deniyordu. Bu haber beni 2000’lerin ortalarına götürdü. O zaman Tempo Dergisi’nde çalışıyorum. ‘İlginç işler’ başlığıyla bir dosya hazırlamıştım. Ali Öztürk ile bu haber vesilesiyle tanıştım. Öztürk bir gün, bir caminin içine girdiğinde, tabutun başında hüngür hüngür ağlayan bir gençle karşılaşır. Yanına gidip, “Çok mu yakınındı” diye sorar. Gençten gelen cevapla şaşırır: “Hiç tanımazdım.”

Çünkü o, cenazede para karşılığı ağlıyordu. Ali Öztürk, genç adama “Senin gibi kaç kişi var” diye sorar, “Çook” cevabını alınca, hepsini toplayıp dernek kurar. Ben haberi yaptığımda 300 kişilerdi. Ekip, bir saat camide, bir saat evde ağlıyormuş. Müşterileri de ömründe kimseye zırnık koklatmamış, sevilmeyen insanlar. “Öldüğü zaman hanımı makyajı bozulmasın diye ağlayamıyor, miras da kalmış, bizi tutuyor” demişti Ali Öztürk. Cenazede ağlayanlar kişi başı 300 TL para alıyordu. Ayda derneğe 100 - 150 bin lira para giriyordu o zaman.

Cenazeler o gün bugün ilgimi çeker. Bir yerde rastlarsam, tanımadığım kişilerin cenazelerine bir uğrar çıkarım. İnsanların arasında dolaşırım, onları dinlerim. Gerçekten ‘vay gidene’ dedirten anlardır bunlar.