Türkiye Cumhuriyeti’nin 101’inci yılındayız...

Bir insan ömrü olarak bile çok uzun bir zaman değil artık, hele bugünün dünyasında... Bir ülkenin, bir devletin yaşam süresi olarak ise, hiç de abartılacak bir süre değil... Daha 101 yaşında, dünyanın en önemli coğrafyalarından birinde kurulu, devasa medeniyetlerin, kültürlerin harmanlandığı 85 milyonluk bir ülke...

- Bugün, parçalanmasına ne kadar süre kaldığı, kaça bölüneceği üzerine açık açık tahminlerin yapıldığı Türkiye Cumhuriyeti, söz konusu olan!

Ne kadar acı, ne denli utanç verici değil mi?

Dışardakiler malum...

Bu topraklarda Türklerin yaşamasını zaten hiçbir zaman hazmedemediler... Bir asır önce tam “defterlerini dürdük” derken, “Sykes-Picot” gizli anlaşmasıyla Anadolu’nun dört bir tarafını cömertçe paylaşırken, “Wilson Prensipleri” ile “Türkler önce Küçük Asya’ya sürülecek, ardından defolup geldikleri yere gidecekler” derken, Çanakkale’de uğradıkları korkunç yenilginin intikamını Türkleri iyice aşağılayarak ve de paramparça ederek çıkarmak için Sevr Antlaşması’nı zorla dayatırken, her şey tersine dönüverdi...

Bitti denilen Türkler, bir kahramanın, bir büyük devrimcinin önderliğinde ayağa kalktılar ve aklın, havsalanın alamayacağı bir Kurtuluş Savaşı’yla topraklarını, ülkelerini ve cumhuriyetlerini kanlarıyla, canlarıyla söke söke aldılar...

- Bu, yüzyıllar içinde emperyalizmin yediği en büyük, en hazmedilmesi zor tokattı!

Koşullar nedeniyle yutmak zorunda kaldılar, ama hiç unutmadılar!.. Lord Curzon’un, İsmet İnönü’ye, Lozan Antlaşması esnasında öfkeden çıldırmış şekilde söylediği, “bir gün gelecek bu aldıklarınızı tek tek geri alacağız” sözleri bu yenilmişliğin, kinin ve hıncın dışavurumuydu!

Vatansızların Cumhuriyet düşmanlığı

Siz bakmayın, her efendinin önünde yaltaklanan, kendi ikbalini yurdunun ve yurttaşının geleceğinden üstün gören, soysuz vatansızların söylediği “Kurtuluş Savaşı, aslında Türk-Yunan savaşıdır. İngiltere izin vermeseydi savaş kazanılamazdı” yalanına..

Aynı vatansızlar, “Ayıptır ayıp; ülkenin dört bir tarafı İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgali altındaydı. Mustafa kemal ve arkadaşları Şeyhülislam Sabri’nin fetvasıyla ve Padişah Vahdettin’in oluruyla idama mahkum edilmişti. İdam fermanları Anadolu halkının üzerine İngiliz uçakları tarafından atılıyordu. Daha Türklerin düzenli ordusu yokken, Yunanlılar başta İngilizler olmak üzere “Düvel-i Muazzama” tarafından silah ve altına boğuluyor, ülkenin kurtuluşunda rol alacak vatansever asker ve aydınların çoğu önce tutuklanıyor, sonra Malta’ya sürülüyordu... Bu halk bu savaşı ölümü göze alarak kazandı” denildiğinde de, hiç utanmadan “vatanın kurtulmasında Vahdettin’in katkılarını” anlatmaya soyunuyorlardı...

Bu nedenle tarih önünde hiçbir hükümleri yoktur ve Tarih Baba’nın defterinde yalnızca tek sözcükle, “hain” olarak yer alacaklardır...

Bir asır sonra, dışardakiler yeniden harekete geçtiler. 1919-20’lerde hazırlanan ve Türkler tarafından tarihin çöp sepetine atılan senaryoları işbirlikçilerin de engin yardımlarıyla yeniden milletin burnuna uzattılar.

- Türkiye’nin paramparça edilme zamanının geldiğine karar vermişlerdi!

Yüzyıl sonrasının “Artin Kemal”leri!

İçerdekiler de malum...

100 yıl önce olduğu gibi yine efendilerin yanında kendi yurttaşlarına ve yurtlarına karşı en “hayın” saldırılarda yerlerini almış vaziyetteler...

Dün isimleri “Hürriyet İtilaf Partisi”, “Kürt Teali Cemiyeti”, “İslam Teali cemiyeti”, “Ali Kemal”, “Damat Ferit”, “Mustafa Sabri”, “Refii Cevat” idi... Bugün isimleri değişti ama, “İngiliz Sevenler Cemiyeti” kuracak denli ihanete batmış geçen yüzyılın artıkları, vatansızlıktan asla ve de milim geri adım atmadılar!

Bugün, kalemlerini, beyinlerini efendilerin hizmetine sunmuş olanlar 2023’ü, Cumhuriyetin 100. Yılını hedef gösteriyorlar. Bu uğurda tıpkı geçen yüzyılda olduğu gibi “Düvel-i Muazzama”nın yeni aktörleriyle kol kola çabalıyorlar...

Beyhude çabalıyorlar; sahneye konan oyun çöküyor, Türk halkı artık burnuna uzatılan senaryonun bir felaket olacağını görmeye başladı. İçerde ve dışarda nasıl büyük bir kaosa itildiğinin ayırdına vardı.. Dipten gelen dalga, bu ülkenin nitelikli yurtseverlerini birleştirmeye, bir araya getirmeye başladı...

Türkiye’yi ne dışarda bir savaşa, ne de bir iç savaşa piyon yapamayacaklar. Zaten başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere tüm ülkede bu kararlılığı görmeye başladılar bile! Türkiye’nin aydınlık, yurtsever insanları yalnızca bölücü teröre, yobazlığa değil, bu belayı ülkenin başına bir çuval gibi geçiren efendilere, onlarla kaderini birleştiren iktidara ve aydın kılıklı vatansızlara karşı haykırıyor:

- Cumhuriyeti yıkamayacaksınız, siz yıkılacaksınız!

Birileri ürür, uzun yürüyüş sürer...