Geçtiğimiz hafta sonu CHP tüzük programı yapıldı... Adı da güzeldi doğrusu:
-Değişim Kurultayı!
Peki ne oldu? Görünüşe göre pek değişen bir şey olmadığı gibi, temel maddelerde bir gerilemenin olduğu bile yazılıp çizildi...
Örneğin değerli Cumhuriyet gazetesi yazarı Örsan K. Öymen, önceki gün köşesinde kaleme aldığı yazısının başlığını “Değişmeyen CHP” koymuştu! Yazısında, “Ne yazık ki” girişiyle parti içi demokrasi konusunda bir değişim sağlanamadığını belirterek, “usul ve esas” ile ilgili son derece doğru tespitlerde bulundu...
Öymen, ne kontenjan ne çarşaf liste ne de Merkez Yönetim Kurulu’nun Parti Meclisi alanına giren alanların sınırlandırılması konusunda en ufak bir değişiklik yapılmadığını ve parti üyelerinin partide egemen olmasının engellendiğini belirterek partinin kronikleşmiş çelişkisinden ve oligarşik yapısında kurtulamadığını vurguladı!
-Başta CHP yöneticileri olmak üzere partiye gönül vermiş tüm üyelerin dikkatle okumasını diliyorum...
Dikkat çeken bir diğer şey ise bence o pek sevimli(!) fotoğraf oldu; hani Genel Başkan Özgür Özel’in Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın omzuna kafasını yasladığı fotoğraf...
Ben önce bir empati/sempati fotoğrafı sanmıştım. Ancak durumun çok başka olduğunu haberi okuyunca öğrendim... Meğer kendisine konuşma yapması için kurultayın başlamasından yalnızca bir saat önce haber verilmesine içerlemiş ayrıca 14 büyükşehir belediye başkanı olmasına karşın niçin yalnızca iki başkanın konuşma yaptığını da anlayamamıştı...
Yavaş, konuşmasında parti yönetimine de açıkça ağır bir eleştiri yaptı. İşte söyledikleri:
-Biz burada 14 belediye başkanıyız. Yalnızca ikisini konuşturunca aylardır -Ekrem mi, Mansur mu- diye yakılan fitne ateşine odun atıyorsunuz!
Ehh, Yavaş’ın bu konuşması bir kısım partilide hayal kırıklığına yol açmış olsa da sonuçta Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, cumhurbaşkanlığı adaylığını böylece gayet net bir şekilde açıklamış oldu...
-Hayırlara vesile olur umarım!
Normalleşme oyunundan sıyrılın!
İşte o fotoğraf bir genel başkanın bir belediye başkanından özrü olarak tarihe geçti!
Tüm sorumluluğu üstlenen Özel bunu yeterli görmemiş olacak ki, başını Yavaş’ın omzuna yaslamıştı...
Yeterli oldu mu? Bu soruya yanıt veremem ancak bu süreci bu şekilde yürütmek, kapalı kapılar ardında konuşup, ancak açıklık ve şeffaflıktan uzak bir şekilde halkın önünde sevgi gösterileriyle bir yere varılır mı sorusuna vereceğim yanıt “Hayır” olacaktır!
CHP’nin öncelikle şu kendi mahvına sebep olacak “normalleşme” hallerinden sıyrılıp, manifestosunu kısa ve öz bir şekilde açıklaması ardından da verdiği sözleri teker teker temellendirmesi gerekiyor...
Daha önemli bir sorun daha var; CHP niçin erken seçim çağrılarını bu denli çekingen, adeta utanırcasına yapıyor anlamakta zorlanıyorum? Ayrıca bir sene sonraya 2025 sonuna erken seçim istemek de neyin nesi onu da anlayamıyorum... Türkiye’nin birinci partisi çıkar ve gümbür gümbür en kısa zamanda erken seçim ister, olması gereken de budur zaten!
Şimdi sizinle dün uzaklardan aldığım bir mektubu paylaşmak istiyorum. Yazarı, çocukluğu ve ilk gençlik yılları CHP kurultaylarında, yurtiçi gezilerinde babasının yanında geçmiş, Demokrat Parti’ye karşı mücadeleyi ve parti içindeki sağ eğilimli vekillerle “Ortanın Solu” kavgasını yakından izlemiş bir devrimciye bırakıyorum. CHP’nin 60’lardaki ağır toplarından Muammer Erten’in oğlu Ali Erten en vahim bir tehlikeyi bakın nasıl anlatıyor ve yorumluyor:
CHP’nin içinde yetişmiş bir devrimcinin sözleri
“Mansur Yavaş, Tüzük Kurultayı’nda CHP yönetimini eleştiren bir konuşma yaptı. Bu konuşmada parti yönetimini yapılan yanlıştan dolayı eleştirerek “Biz 14 belediye başkanıyız neden bana 1 saat önceden telefon edilip konuşmam söyleniyor, ben de Sayın İmamoğlu gibi görüşlerimi etraflıca sizlere anlatmak isterdim” dedi. Daha sonra parlamenter sistemin yeniden oluşturulması gerektiğini de söyleyerek parti yönetiminin artık bu, demokrasi için yaşamsal değeri olan konuya vurgu yapmamasını eleştirdi. Bunun üzerine Özgür Özel araya girip ortalığı yumuşatmaya çalıştı.
CHP yönetimini, CHP içinde büyümüş, babası Muammer Erten’in yanında gerek Demokrat Parti’ye karşı olan mücadeleyi içinden izlemis, 60’lı yıllarda kurultay kulislerinin tozunu yutmuş, Turhan Feyzioğlu ve CHP içinde sağı temsil eden kadroya karşı verilen “ortanın solu” kavgasını yakından izlemis bir sosyalist olarak bugün halkın yeniden umudu olmuş CHP Yönetimini uyarıyorum. Bu tür anlaşmazlıklar toplum önünde dillendirilmeye başladı mı şiddetlenerek devam eder ve cumhuriyetçi saflarda bölünme yaratır, bunu önlemenin tek yolu potansiyel adaylara karşı eşit mesafede olmaktır ve adayların demokratik bir şekilde tümüyle parti üyelerinin oylarıyla belirlenmesidir, anketlerle ya da atamayla değil. Aksi takdirde tarafların parti kararı dışında harekete geçmelerine “haklı” bir zemin yaratır. Bu zemin yaratılırsa bunun sonucunda tümüyle yıkılacak laik cumhuriyetin altında herkes kalır Böylesi bir mağlubiyete geçit vermemek her cumhuriyetçinin, ideolojik ve siyasi konumu ne olursa olsun, öncelikli görevidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin önünde laik cumhuriyeti yeniden inşa edebilmek gibi tarihsel bir görev ve sorumluluk varken bu tür yanlışlara düşmek ve bu yanlışlardan geri dönmemek yalnızca laik cumhuriyet düşmanlarının ekmeğine yağ sürer. Size İsmet Paşa’nın bir sözünü hatırlatırım:
“Savaşın başında yapılan taktik bir hata stratejiyi etkiler ve savaşın sonuna kadar bir handikap olarak kalır!
Saygılarımla...”
Gördüğünüz üzere eklenecek bir şey yok!