Geçtiğimiz günlerde anket için sahaya çıkanlardan bahsetmiştim. O geri dönüşler büyük ölçüde toplandı.

Şimdi hem anayasa hem de seçime götürme propagandaları ile sahada olacak CHP. Saha anketlerinden çıkan sonuçlar ile bizzat miting meydanında gözlemlenenler bir potada eriyecek. 

Ekonomi gazetecilerine “Seçimlerde birinci parti olarak çıkamazsak o gece siyaseti bırakacağım. Ben kaybedilmiş seçimin şarkısını bile terk etmek gerektiğine inanıyorum. Nitekim yerel seçimlerde daha önce kullanılmış şarkıları geride bıraktık” diyen Özel, yeni dönem stratejisini de buna göre inşa edecek gibi görünüyor.

CHP’nin zihinlere kazımak istediği çözümü yazmıştım:

- CHP gelirse gerginlik biter, ekonomi rahatlar.

- Avrupa kapıları açılır, vizesiz AB görüşmeleri başlar.

Bu iki kulis de kısa sürede bizzat CHP lideri tarafından doğrulandı ve ekonomi gazetecilerine şöyle izah etti: 

“En makro mesajımız ‘Yasaksız Türkiye, vizesiz Avrupa’ olacak. Vatandaşın, ‘CHP gelirse ekonomi düzelir, Türkiye Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olur’ diye düşünmesine önem vereceğiz.”

Mitinglerde İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talebi ortaya konmaya devam edecek ama yukarıdaki satırlar da bundan sonraki süreçte ağırlığını hissettirecek. 

Ertelenen kabine geliyor mu?

Haziran ayında kabine dedikodularını aktarmıştım. Kulisler bir anlığına alevlense de söneceği aşikardı. 

Çünkü İran-İsrail hattında olup bitenler iç meseleleri öteletecekti, öyle de oldu.

Beştepe hattından son kulis, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç hafta içinde bir yemek vereceği yönünde. 

Bilenler bilir, Erdoğan bakanların katılımıyla bir yemek veriyorsa bu değişiklik ve veda demektir. 

Birkaç haftaya, Ortadoğu’da işler çok yerinden oynamazsa kabine değişimi yeniden gündeme gelecek.

KÖŞENİN GÖZÜ

Tarih: 30 Eylül 2013.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık Yeni Bina’da düzenlediği basın toplantısıyla “Demokratikleşme Paketi” adını verdiği vaatlerini açıklamıştı.

Paketi ise şu giriş cümleleriyle tarif etmişti: 

“Artık Türkiye’de, kimlik dayatan, makbul vatandaşı tanımlayan, vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yoktur. Artık Türkiye’de, vatandaşının ihtiyaçlarına, taleplerine, çığlığına, feryadına kulak tıkayan, vatandaşını asimile eden, taleplerini reddeden, ihtiyaçlarını inkar eden bir devlet anlayışı yoktur. Bu ülkede artık, kamu alanını otoriter kılan bu alanı, kendi tanımladığı makbul vatandaşa benzemeyenlere cehennem haline getiren bir devlet anlayışı yoktur.”

Bir yoruma gerek var mı?

KÖŞENİN SÖZÜ

“Sadece ölü balıklar akıntıya kapılır”. - İskandinav atasözü.