Yaklaşık 2 hafta önceydi...
İzmir’in Çeşme İlçesi’nde Türk Eğitim Vakfı bir etkinlik düzenliyordu... Etkinliğin konser bölümünün davetlisi ise ünlü Yunan şarkıcı Despina Vandi idi... Her şey gayet yolunda seyrederken, Yunan şarkıcı tam da sahne alması öncesinde akıl almaz bir istekte bulundu;
-Atatürk posteri ve Türk Bayrakları asılıyken sahneye çıkmam!
Ortalık karıştı doğal olarak. Bir de “Yunan Bayrağı da asılırsa çıkarım” dediği iddiası vardı. Ancak doğrulanmadı. Zaten Vandi’nin, konserden önce sosyal medya hesabından yaptığı açıklama her şeyi ortaya koyuyordu:
-Türk Eğitim Vakfı yararına “konser” olarak nitelendirilen etkinliğin, önceden üzerinde anlaşılandan farklı olarak siyasi bir anlam yüklenerek yapıldığını, bu durumda konsere katılmasının mümkün olmadığını söylüyordu Yunan sanatçı!
Ne olacaktı peki şimdi? Kısa sürede bir çözüm bulundu. Bu çözümün en önemli yaratıcısı ise krizden sonra konser alanına gelen Çeşme Belediye başkanı Lal Denizli oldu. Sahneye çıktı, gayet sakin ve şahane bir konuşma yaptı... Daha sonra da T24’ün sorularını yanıtladı, işte söyledikleri:
-Türk Eğitim Vakfı’ndan bu bilgi geldi. Bu konser bizim belediyemizin konseri değil. Bizden sadece anfi kullanmak için gün ve saat istediler. Zaten ben yangında kaybettiğimiz vatandaşlarımız sebebiyle hiçbir etkinliğe gitmiyorum üç gündür. Ben orada değildim. Yardımcım aradı, hanımefendinin çıkmadığını söyledi. Atatürk ve Türk Bayrağı olması sebebiyle çıkmayacağını, indirilirse çıkabileceğini söylemiş. Konu bu... Bunun bir Yunan-Türk dostluğuna ket vuracak bir konuya evirmenin lüzumu yok. Ben hanımefendinin şahsını hedef alıyorum. O yüzden konuşmamda özellikle Atatürk’ün ayaklarının altına Yunan Bayrakları serildiğinde “Hiçbir milletin bayrağı ayaklar altına alınamayacak kadar kıymetlidir” demiştir diyorum. Bu nasıl dostluğa nasıl zarar veriyor. Ebedi kardeşlik ve dostluğa inanan bir liderin evlatlarıyız dediğimde hangi nefret söylemini söylemiş oluyorum! Hiçbir şekilde dostluk anlayışına zarar verecek tek bir ibare olduğunu düşünmüyorum. Ben hanımefendi şehri terk etsin diyorum. Ben bir kişiyi hedef alacağım zaman onun milletine, dinine, inancına göre değil bize yaşattığı toplumsal olarak hissiyata göre hareket etmek zorundayım.
Sözlerimin arkasındayım çünkü yanlış hiçbir şey söylemedim. Kardeşlik, dostluk ve barış vurgusu yaptım. Edebi dostluk vurgusu yaptım. ‘Hiçbir savaş zaruri olmadıkça cinayettir diyen bir liderin evlatlarıyız’ dedim. Daha ne demem gerekiyordu?
Despina’nın nefret söylemi!
Gelelim Despina Vandi’nin söylemlerine...
Yunan basınına göre şarkıcı olayın ardından yaptığı açıklamada bakın ne demişti:
-Türk Bayrağı ve Atatürk posterleriyle dolu bir etkinlikte herhangi bir yunan sanatçının sahne alması tarihi hafızaya hakaret olurdu. Hele ki Türkiye’nin Kıbrıs1a müdahalesinin 50. yıl dönümünde...
İşte bu! Hanımefendi ana sebebi gayet net anlatmış, kendi ülkesinin fanatiklerinin bi güzel alkışlarını almayı da hedeflemiş, bu kadar basit. Ancak bir de ikinci bir açıklaması var, o daha da iğrenç; Poster tartışmaları sonrasında o hanımefendi şu cümleyi kullanmış:
-Benim için Kemal Atatürk, Yunanların katilidir!
Kimin, kimlerin acımasız katili olduğunu tarih çok güzel anlatır aslında; Despina’nın azıcık tarih bilgisi olsa, bırakın işgal sırasında yaptıklarını, Türk ordusundan kaçan Yunan askerinin yakıp yıktığı köyleri, katlettiği insanları, camilere kapatıp ateşe vererek yaktığı zavallı köylüleri, tecavüz ettiği kadın ve çocukları bir çırpıda hatırlardı!
Kurtuluş Savaşı’ndan 12 yıl sonra, Yunanistan Başbakanı Venizelos’un, kendi el yazısıyla hazırladığı ve Nobel Komitesi’ne gönderdiği başvuruda Atatürk’e büyük övgüler düzdükten sonra Büyük Devrimciyi Nobel Barış ödülüne aday gösterdiğini de gayet net bir şekilde anımsardı!
Nazi zulmünden kaçan Yunanlılar nereye sığınmıştı?
Şimdi sırada değerli kardeşim, İndependent Türkçe yazarı Gürbüz Evren’in pek kimsenin bilmediği tarihi hatırlatması var, özellikle Despina Vandi ile paylaştığı!
-2. Dünya savaşı sırasında Yunan direnişinin yükselişi üzerine, Naziler Bulgaristan ile beraber Yunanistan’ı kuşatmıştı. 1941 Haziran başında Yunan direnişi durdu. İki ateş arasında kalan direnişçiler ve halkın bir bölümü en güvenli alan olan Anadolu’ya geçme kararı aldı!
Evet, Yunanlara 20 yıl önce işgal ettikleri Anadolu’ya, “Küçük Asya Bozgunu” olarak adlandırdıkları yenilgiyi yaşadıkları topraklara şimdi hayatlarını kurtarmak üzere gidiyorlardı! O insanlara İzmir ve çevresine mübadele ile gelip yerleşen Türkler kucak açtı... Tam 4 yıl müddetle hem de!
Yunan Komünist Partisi’nin önde gelen isimlerinden Alexis Papulyas’da 1942’ de Mısır dönüşünde İzmir’de kalacak ve gördükleri karşısında şaşkınlığını gizleyemeyecek, hem ocak 1942’de sunduğu raporda hem de 1951’de yayımladığı hatıralarında çarpıcı ifadeler kullanacaktı. Papulyas, “Çok” değil 20 yıl önce İngiliz ve Fransızların desteğine güvenerek, topraklarını işgal ettiğimiz, evlerini yaktığımız Türkler, hepimizi utandırdılar, 400 yıl birlikte yaşadığımız Türkler ile düşman olunmaz, olmamalıyız” diyecekti!
Daha anlatılacak müthiş hikayeler, inanılmaz övgüler, hayretler içinde kalan yabancı gazetecilerin, yabancı yardım gönüllülerinin, rahibelerin yazdıkları, anlattıkları var, ancak yerim yok!
İşte böyle Despina Hanım!, Yunan hükümetinden ya da bir takım düşman unsurlardan “aferin” alacağım diye gözardı ettiğiniz, çok da ayıp ettiğiniz tarih bunları söylüyor!
Özkök’ün “yazık” yazısı!
Haa, bir de Ertuğrul Özkök’ün, Lal Denizli’yi acımasızca eleştirdiği yazısı var; başlığı bile acıklı:
-Olmadı Lal; bu sana, Çeşme’ye, İzmir’e ve Türkiye’ye yakışmadı!
“Niçin yakışmamış acaba?” diye merakla okudum, önce spotu paylaşayım:
-Madem Yunanlı bir sanatçı davet ediyorsunuz, onun duygularını da dikkate almanız nezaket gereği değil mi...
Sonrası daha da vahim daha da acıklı, Özkök, Lal Denizli için “ben ve çevremdeki birçok kişi seni geleceğin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak görüyor” dedikten sonra ise acaba çok mu erken düşünmüşüm” diye adeta bir pişmanlık sarmalına girdiğini hissettirdikten birkaç satır sonra ise şu yakıştırmayı yapmayı da ihmal etmiyor:
-Bu çıkışınla CHP’li üç beş ulusalcıdan, MHP’li dört beş milliyetçiden bolca destek alabilirsin. Gittiğin yerlerde seni alkışlayabilirler. Ama, üç adım ötesindeki Sakız, beş adım ötesindeki Samos adasıyla komşu Çeşme’nin Belediye Başkanı olarak bu yaklaşım sana da Çeşme yarımadasına da uymadı...
Özkök’ün bu yazısı üzerine daha çok şey yazabilir, “üç beş ulusalcı, dört beş milliyetçi” ile ilgili çok şey anlatabilirdim ama şimdilik yeter. Davet edilen misafirin bu ülkenin kurucusuna ve bayrağına hakaret niteliğinde bir tavır içinde olmak nezaketin neresine uyuyor acaba? Özkök, sanırım, Despina Vandi’nin Yunan basınında çıkan “nefret söylemlerini” de okumamış, ne yazık ki... Bu konuları içeren bir yazı yazması da şart... Şununla bitireyim:
-Lal Denizli bugünün başarılı Çeşme belediye başkanı yarının da en yakışan İzmir başkan adayı olacaktır, çünkü hak ediyor...