Dört yapraklı yoncanın en güzeliydi o.
Eşi eski MİT Müsteşarı, emekli büyükelçi Sönmez Köksal ile söyleşiye gittiğimde Bodrum’daki evinde uçuşan bir elbiseyle karşılamıştı beni.
Denize nazır evleri, bahçedeki masanın üzerindeki çiçek buketi, evin her yerine elinin değdiği belli olan bir zarafet fotoğrafı kaldı aklımda.
Ağzımdaysa bana yaptığı kabak spagettinin müthiş tadı.
Sonraları zaman zaman Instagram üzerinden mesajlaştık, sizi izliyorum diyen, yanına çiçek, kalp koyduğu paylaşımları.
Son olarak 2021 yılında Özdem Sanberk, Sönmez Köksal, Memduh Karakullukçu ve Filiz Akın’ın kaleme aldığı ‘Değerler, Çıkarlar ve Dönüşüm’ adlı kitap üzerine konuştuk. Bakın ben ne sormuşum, Filiz Akın ne cevap vermiş...
- “Kadınların eşitlik mücadelesi en kısa zamanda başarıya ulaşmalı” diyorsunuz. Tam da bu noktada İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını nasıl yorumlarsınız?
İstanbul Sözleşmesi aslında kadın-erkek eşitliği konusunda çok önemli olduğu halde yönetimin bir takım çekinceleri oluştu sanırım. Feminist olmaya gerek yok. Sadece birey olarak var olmak, kanunlar karşısında haklarının korunmasını, çalışma koşullarında eşitlik, aynı işte eşit gelir, kariyer planlamasında liyakatin dikkate alınması istenmiyor mu? Erkek güçlü, erkek akıllı; kadın anne ve duygulu erkeğe yardımcı, çocuklarını yetiştiren kişi olsun isteniyor. “Baba maç seyreder, anne yemek yapar” diyor bir yazar. Halbuki kadın, nüfusun yarısı olarak üretime katılabilse ekonomik anlamda çok şey ifade eder. İkincisi kadın ve erkeklerin reşit olma yaşının 18 olması çok da kabul görmüyor. Ne kadar erken evlilik, o kadar sağlam ve sağlıklı aile gibi… Üçüncüsü, LGBT yani farklı cinsel tercih ise hiç konuşulmasa daha iyi. Sanki konuşulmayınca olgu ortadan kalkıyormuş gibi… Kız çocuklarının okutulmasının öncelikli olması aslında çok önemli. Çünkü anne olduğunda çocuklarını kadın-erkek eşitliğini gözeterek büyütür. En önemli konu şiddet. Günümüzde bazıları için erkek güçlü olmanın bir tezahürüdür. Güçten düşmemeli, hep gürleyen olunca sözü dinlenen olur. Çetin Altan’ın bir söylemi aklıma geldi: “Kadın gibi doğurganlığı ve yaratıcı gücü olmadığı için erkeğin hep bir öfkesi vardır”. Neşet Ertaş da “Kadın insandır. Bizler insanoğluyuz” der. Kadın duygusal zekâsı da eklendiğinde, hele de iyi eğitilmişse muhteşem bir varlıktır.
- Neredeyse bütün dizilerde ağlayan kadın profili olduğuna dikkat çekiyorsunuz. Bu, bize ne söylüyor?
Uzun zamandır ataerkil toplum içinde yaşıyoruz. Güç erkekte ve ağlamak bir zafiyet ifadesi: “Erkekler Ağlamaz!” Gerçek hayatta ve özellikle yaşadığımız bu pandemi döneminde evin geçimini temin eden erkeğin işini kaybetmesi o kadar ağırına gidiyor ki geçim sıkıntısının bu çaresizliği içinde ağlıyor, hatta intihar da edebiliyor. Ev halkına bakan temel ihtiyaçlarını karşılayan kadınlar da keza...… Fakat dizilerin çoğunda ağlama konusu ‘aşk’la ilgili. O konuda da edebiyatta ve şiirde erkek daha çok acı çeker. Bence ikisi de insan, ikisi de ağlar; biri açıkça, biri gizlice, kavuşamamak veya teredilmek söz konusu olunca...… Tüm dünyaya satılan dizilerimizin başarısı yabancıları çok şaşırtıyor. Bunda Yeşilçam döneminin payının büyük olduğunu düşünüyorum. Ünlü yönetmen Spielberg’in dediği gibi “Biz Fransız sinemasını, felsefesini çok beğeniriz. Ama o hep entelektüeli hedefler, yani ‘kafa’yı. Biz çok özen gösterir, çok uzun çalışmalar yaparız senaryo ile ilgili. Çok da para harcarız ayrıntılara. Ama çekerken ‘kalbi’ hedefleriz. Yani duyguları…... Onun için filmlerimizde eskimo da aynı yerde ağlar, Afrikalı da aynı yerde güler, ülkelerde gişe rekorları kırar, ödüllerin çoğunu da bizim filmlerimiz kazanır” der. Bizim dizilerimiz de ‘kalbe’ yani duygulara hitap ediyor. Başarılarının sırrı bu bence...
Filiz Akın
- Ya Yeşilçam filmlerinin hâlâ bu kadar izlenmesinin sırrı?
Üretim ve tüketim araçları çok değişti. Toplum sosyolojik, teknolojik ve psikolojik bir değişime uğradı diye düşünüyorum. Yalnız biz değil bütün dünya değer yargılarını kaybetti veya büyük ölçüde değiştirdi. Gele gele güç ve paraya tapınılır bir döneme geldik. O eski Yeşilçam filmlerinde kaldı nostaljik duygular. Masumiyet, romantizm, bir ömür boyu süren büyük aşklar, aşk veya aile içi yapılan fedakârlıklar, ihtiyacı olan dosta bütün mahallenin maddi manevi destek vermek için çırpınması, dayanışması…... Hiç yok değil tabii… Ama genel eğilim böyle… Kişilerden çok çağın sıkıntısı iletişimsizlik, empati yapamamak, kimlik sorunu ve yanlızlık. İnsanlar, tüketim toplumuna geçişte kaybettiğimiz değerleri eski Yeşilçam filmlerinde görebildiği için, sembolik olarak bu değerleri bir artı olarak bizlere yükledi. Onun için “bir daha gelmez sizin gibileri” diyerek hâlâ o filmleri müthiş bir özlemle izliyorlar.
★★★
Çok değerli bir kadın, bir sanatçıydı Filiz Akın
2 Ocak 1943 tarihinde Ankara’da doğdu, gerçek adı Suna Akın’dı. Annesi terzi, babası hakimdi. Anneannesi Halime Hanım’ın öz babasının Atatürk’ün şifrecisi, üvey babasının da Atatürk’ün kalem müdürü olduğu bilinir. Hatta Atatürk kıyafet seçiminde zevkine güvendiği için zaman zaman Halime Hanım’ın fikrini alırmış. Zevk, görgü, zarafet aileden miras yani...…
Ortaokul ve liseyi Ankara kolejinde okur. Yaptığı resimlerle ödüller alır. Çok başarılı bir öğrencidir. He bir de çok iyi taklit yapar. Okulu bitirir, New York merkezli bir seyahat şirketinde çalışmaya başlar.
Liseden bir arkadaşı vardır. Arkadaşının annesi o kadar ısrar eder ki, sonunda ikna olur ve fotoğrafını Artist mecmuasının yarışmasına gönderir. Tabii ki her yerde olduğu gibi orada da birinci olur.
Memduh Ün, hiç aklında yokken onu ikna eder ve 1962’de Akasyalar Açarken’de Göksel Arsoy’la birlikte oynar.
Sonra prodüktörler bir daha onu bırakmazlar.
Sinema, tiyatro, sunuculuk ve İzmir Fuarı’nda (1979) assolistlik de yapar.
Kariyerinde toplam 116 filmde rol alan Filiz Akın, 1964 yapımı “Kadın Berberi” filminin setinde tanıştığı Türker İnanoğlu ile aynı yıl evlenir. Çiftin oyuncu olan oğlu İlker İnanoğlu, 1965’te dünyaya gelir. Bu evlilik 10 yıl sonra biter.
Filiz Akın, 1982 yılında Bubi Rubinstein ile evlenir. Evliliği boyunca 11 yıl Paris’te yaşar. 11 yıl evli kalan çift 1993 yılında ayrılır. Mayıs 1994’te dönemin Millî İstihbarat Teşkilatı müsteşarı Sönmez Köksal ile Ankara’da evlenir. Evlenince Ankara’ya taşınır, ancak Eşi Sönmez Köksal’ın Şubat 1998’te Paris Büyükelçisi olarak görevlendirilmesiyle Filiz Akın Paris Sefiresi olur ve 4 yıl Paris sefaretinde bulundu.
Hayatımda Sönmez Köksal kadar eşine güzel bakan az sayıda erkek gördüm. Çok sevildi Filiz Akın, şahit oldum.
2002 yılında kansere yakalandı. Bazen iyi oldu, bazen hastanede gördük fotoğrafını.
Akın, 21 Mart 2025’te İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede 82 yaşında hayatını kaybetti. Memleket her daim o kadar karışık ki, gözümüzün nurunu layıkıyla uğurlayamadık bile. Sizi çok sevdim Filiz Akın... Gittiğiniz yerde rahat uyuyun.