Türkiye’nin ‘muhafazakâr’ iktidarı bayram iyimserliğini ortadan kaldırdı.

Bayramın barıştırıcı gücünü muhafaza edemediği gibi, herkes birbirine ‘iyi bayramlar’ demekten kaçınır oldu.

Tıpkı artık kimsenin birbirine ‘Nasılsın’ diyemediği gibi.

Farkında mısınız?

Artık “Nasılsın” sorusunun cevabı, “Türkiye gibiyim”...

Sonraki cümle, “Alışkanlık için, soruyoruz...”

★★★

Eski bayram nostaljisi yapacak değilim.

Tertemiz kıyafetlerimizi giyip, çocuk sevincimizi yanımıza alıp, büyüklerimizin elini öperek, alacağımız harçlıkla bakkal yolunda koştuğumuzdan da bahsetmeyeceğim.

Onlar çoktan tarih oldu.

Ben bugün ‘muhafazakâr’ partinin niye yok ettiğini sorgulayacağım.

★★★

Milyonlarca oy alan insanların, önemli bürokratların FETÖ üyeleri, KCK üyeleri gibi, savaş suçu işlemişçesine kollarından tutulup, arka arkaya dizildiği, görüntülerinin de bile isteye servis edildiği bir ortamda girdik bayrama.

Daha ‘suçlu’ bile ilan edilmemişken...

Ya bu insanlar suçsuzsa?

Çocukları, eşleri, kardeşleri bu görüntüleri unutabilecek mi?

Ne oldu masumiyet karinesine?

Neden bu kadar insan içeride karşılıyor bayramı?

Üstelik cezaevlerinin yerleri değiştiriliyor, yakınlarından haber alamıyor aileler.

İçeride hastalıkları hiçe sayılan tutuklu başkanlar var.

★★★

Bir yandan CHP’liler hapse atılırken, diğer yandan da CHP Lideri Özgür Özel’i anlaşmak için köşeye sıkıştırıyor iktidar. Özel hakkında soruşturma üzerine soruşturma açılıyor. Cevabı net: Onurumuzla oynamaya devam ederlerse sertleşmeye devam ederim. Çok çalışıyor, çok çabalıyor. Masaya oturmazsa oyun dışı bırakılmakla tehdit ediliyor gibi. “11 belediye başkanımız tutuklu. Hiçbir siyasi partiyle bayramlaşmayacağız. Bayram görecek halimiz yok, bayram gelmiyor bize” diyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “Ana muhalefetin kimseyle bayramlaşmayan parti haline gelmesinden üzüntü duyuyoruz” diye açıklama yapıyor.

Çelik gibi sinir sistemi olması lazım dayanmak için.

★★★

Kimse kaynamayan tenceresini konuşamıyor.

Emekli, çalışan... Herkes bu bayrama da buruk giriyor.

Bırakın kurban kesmeyi, toruna vereceği harçlığı düşünüyor.

Geleneği, göreneği, bir arada olmayı, barışmayı özlüyoruz ya biz...

Oysa muhafaza etmek üzerine kurulmuş zihniyet, hepsini birer hayal haline getirdi bile.

Ne diyeyim, iyi bayramlar!

HAYATIN İNİŞ ÇIKIŞLARI VE SONUNDA GELEN BAŞARI

Adana’da varlıklı bir anne ile idealist ve dar gelirli bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Dr. Ayça Kaya, zorluklarla örülü hikayesini gazeteci Mert İnan’a anlatıyor. ‘Hayat Yeniden’ adlı kitapta hayatın iniş çıkışlarıyla sınanan ve çocukluk hayalini gerçekleştirerek milyonlara rehberlik eden Dr. Ayça Kaya’nın öyküsünü okumakla kalmayacak, uzmanlık alanıyla ilgili de birçok bilgiye sahip olacaksınız. Örneğin, sağlıksız gıdalar, katkı maddeleri, büyüyen porsiyonlar ve yanlış beslenme alışkanlıkları hayatımızı nasıl etkiliyor, Türkiye, adeta yavaş yavaş zehirleniyor mu? Kanser vakaları neden artıyor, yağ yaktıran mucize besinler gerçekten var mı, yoksa bunlar birer pazarlama efsanesi mi gibi... Okuyun derim.

Haksızlığa tahammül edemem nerede olsa müdahale ederim

Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP İstanbul Milletvekili, hukukçu Turan Taşkın Özer yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

İlk yaptığım şey bir bardak su içmek, faydalı deniyor, sonrasında günün haberlerine hızlıca göz gezdiriyorum, sosyal medyada bir gelişme olup olmadığına bakıyorum.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Türkiye’nin Soğuk Savaş Düzeni–Behlül Özkan, Tolga Gürakar.

- En son hangi filmi izlediniz?

Bu aralar çok cezaevine ziyaretlerimiz oldu, daha önceden de izlemiştim ama tekrar her iki filmi de izledim: Tatar Ramazan.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Bağlama sesi. Boş tellerine vursalar dahi sıkılmam dinlerim. Yaklaşık 30 yıldır kendim de çalıyorum.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Sabahat Akkiraz’dan ‘Bergüzar’, Kardeş Türküler’den (Mahzuni Şerif) ‘Dargın Mahkûm’, Neşet Ertaş’tan ‘Yolcu’.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Ahmet Kaya’dan ‘O Mahur Beste Çalar’ diyebilirim.

- Aşka inanır mısınız?

İnanıyorum.

- Kırmızı çizginiz nedir?

Çok klişe gelebilir ama haksızlık. Asla tahammül edemem. Nerede olsa müdahale ederim, politik davranamam.

- En sevdiğiniz yemek?

Taze fasulye. Her çeşidi ve türüne bayılırım.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Hemen hemen yok gibi, yemek ayırmıyorum.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Heyecanlanmaya teşne bir yapım olduğu için herhangi bir şey olabilir. Mücadele ile bir şeyi başarmak, bazen güzel bir tabak yemek, yeni bir şey öğrenmek, yeni deneyimler.

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş. Karadenizli olmam sebebi ile doğup büyüdüğüm topraklarda yağmura doymuş olabilirim.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar. Doğanın uyanışı, havaların ısınması, yağmurun azalması.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Kibir, ikiyüzlülük, yalan.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

1994 İstanbul yerel seçimlerinde SHP ve DSP adaylarına “Seçime ittifak yapıp girin” derdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Dinlenirdim diye düşünüyorum. Günlük hayatta çağrılar ve sosyal medya vaktimizi alıyor. Telefon çok önemli olduğu kadar bizi yoran bir cihaz.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Hiç düşünmedim çünkü kendim olmaktan memnunum. Ama illa seçeceksin denirse, iyi bir müzisyen veya tiyatro sanatçısı olmak isterdim diye düşünüyorum.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

30 yıla yakındır bağlama çalıyorum. Bu konuda fena sayılmam.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Mühim olanın uzun veya kısa yaşamak değil, yaşadığın süre içerisinde ne yaptığın gerçeğini hatırda tutarak, ne kadar ömür biçilmiş ise o kadar yaşamak isterim.