Salı akşamı Erol Mütercimler ve Nevzat Çiçek ile birlikte Sözcü TV’de yaptığımız ‘Karşı Karşıya’ programı yine Tik Tok’a düşmüş.

Erol Hoca, asgari ücret zammını konuşurken kızgındı ve şöyle dedi: “Hayırlı olsun. Ben Erdoğan’ın yerinde olsam bu zammı bile yapmazdım. İnsanlar ekranda kendilerini yırttılar, bu sistemi kurdurtmayın diye, halkımız tercih etti” dedi.

Kendisine, “İnsanlar bu sistemi tercih etti diye aç mı kalsın” diye sordum. “Beni hiç ilgilendirmiyor, tercih ettiler” dedi.

Çok konuşuldu. Yorumlara baktığımda Erol Hoca’ya hak verenlerin, eleştirenlerden fazla olduğunu da gördüm. AKP’ye oy vermeyenler, bunu yaşadıkları için kızgındı.

Böyle durumlarda ‘kitle’lerin nasıl hareket ettiğini hatırlamak için Gustave Le Bon’un 1895 yılında yazdığı ‘Kitleler Psikolojisi’ kitabına geri dönüyorum.

“Nasıl oluyor” da bunca yaşanana rağmen hala AKP iktidarı oyunu yükseltebiliyor. Nasıl oluyor da “Bu sefer kazanamaz, tencere kaynamıyorsa iktidar koltuğunu koruyamaz” diyen uzmanlar her seferinde yanılıyor?

Koca kitabı buraya sığdıramam ama kendi notlarımdan bazılarını paylaşabilirim.

- Halk, güçlü iradeye sahip olan adamı daima dinler.

- Kitle halinde bulunan bireyler bütün iradelerini kaybettiklerinden, iradeye sahip olan kimseye içgüdüsel olarak dönerler.

- İnanç meydana getirmek, gerek dini, gerek politik, gerek toplumsal inanç meydana getirmek, gerek büyük bir işe veya bir kişiye bir düşünceye inanç meydana getirmek... Büyük önderlerin rolü özellikle budur. İnanç sürekli, insanın eli altında bulunan güçlerin en büyüklerinden biri olmuştur. 

- Abartılı ifadeler kullanmak kitleyi etkileyen kelimeler üzerinde ısrarla durup tekrarlar yapmak bir takım şeyleri kitlenin mantığını kullanarak akli yorumlarda bulunmak liderin iddialarının daha kolay kabul edilmesini sağlar. “Camileri ahır yaptılar”, “CHP demek çöp demektir”, “Su sayaçlarını PKK okuyacak” gibi milyon cümle yazabilirim.

- Önderin yetki ve nüfuzu pek baskıcı olur. Ve bu baskısı ölçüsünde kendisini dinletmeye iktidarlı olur. En kavgacı işçi tabakalarında, nüfuzlarını güçlendirmek için, hiçbir araca sahip olmadıkları halde, önderlerin kendilerine kolaylıkla uymadıkları görülmüştür.

- Hükümet kendisi hakkında münakaşa edilmesini uygun gördüğü ölçüde, bu önderler yavaş yavaş hükümet yerine geçmeğe doğru ilerlemektedir. Bunlar baskıları sayesinde hiçbir hükümetin elde edememiş olduğu oranda kitlelerden bağlılık görürler.

- Kitlenin ruhuna daima hakim olan özgürlük gereksinimi değil, esirlik gerekliliğidir.

- Her türlü kontrolden, her nevi ispattan uzak, saf ve sade iddia. Kitlelerin ruhuna bir fikri yerleştirmek için en emin araçtır. İddia ne kadar açık ve deliller ne kadar sade ve ispattan ırak olursa, yargı ve etki de o nispette büyük olur.

Hatalı davranışlarımdan ders almış ŞEKİLDE yine kendim olmak isterim

Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP İstanbul Milletvekili ve NATO Parlamenter Asamblesi Türk Grubu Üyesi İlhan Kesici yanıtladı.

İlhan Kesici’nin çocukluğu. Diğer fotoğrafta ise İlhan Bey, eşi Binhan Kesici ile birlikte kızı Aslıhan’ın George Washington Üniversitesi’ndeki mezuniyet töreninde. 

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Yarım saat yürüyüş, banyo, tıraş, kahvaltı...

- En son hangi kitabı okudunuz?

Murat Yetkin’in son kitabı ‘Meraklısı için Ortadoğu Kitabı’.

- En son hangi filmi izlediniz?

Mukadderat.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Kadın şarkı sesi.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Selahattin Pınar’ın ‘Ümidini Kirpiklerine Bağladı Gönlüm’, Erzurum uzun hava, ‘Hüma Kuşu Yükseklerden Seslenir’, Münir Nurettin Selçuk’tan ‘Dönülmez Akşamın Ufkundayız.”

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Türk Sanat Müziği Hüzzam makamı, Selahattin Pınar ‘Ümidini Kirpiklerine Bağladı Gönlüm.”

- Aşka inanır mısınız?

Elbette. Şüphesiz.

- Kırmızıçizginiz nedir?

Yalan söylenmesi, Yolsuzluk-Corruption yapılması, kamu gücünün kişisel menfaatlere alet edilmesi.

- En sevdiğiniz yemek?

Pastırmalı ya da etli kuru fasulye, yağlı bulgur pilavi.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Pek yok.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Aile beraberlikleri, güzellikler, başarılar, mutluluklar, çalışkanlıklar.

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Yine aynı cevabı vereceğim. Yalan söylenmesi, yolsuzluk-corruption yapılması, kamu gücünün kişisel menfaatlere alet edilmesi.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Rahmetli annem ve babama: Sizi çok cok çok seviyorum.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Hiç rahatsız olmam. Telefonlu günlerde ne yapıyorsam aynısını telefonsuz günlerde de yaparım. Kitap, dergi, gazete okurum, televizyon seyrederim, notlarımı düzenlerim.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Bazı hatalı davranışlarımdan ders almış olarak yine kendim olmak isterim.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Maalesef. Klasik tambur çalıştım. Başladım başladım, yeteneğim olmadığını gördüm.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Sağlıklı ve dinç olarak 100 yaşına kadar.

“Devlet dış politika birikiminden yararlanmak isterse elinden geleni yapacaktır”

Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nu eleştiren yazıma cevap partinin sözcüsü Ufuk Karcı’dan geldi: “Konya’daki konuşmada kastettiği AK Parti tabanı, kitleleri. Orası da doğal olarak kendi seçmeni. Kaldı ki Nedim Yamalı’nın istifası veya AK Parti’ye katılacağı iddialarından biz nasıl sorumlu tutulacağız? Siyasi etik bize mi sorulmalı yoksa ilgili kişiye mi? Erdoğan’la ilgili son sözleri ise gayet yerinde bir mantık dahilinde. Kapımızın dibi kaynıyor. Bir savaş tehlikesi var. Şayet kendisinin devlet dış politika birikiminden yararlanmak ister ise elbette geçmişi unutup, bu konuda elinden geleni yapacak. Bu da devlet adamlığı sorumluluğudur” diyor.

Eleştirisini burada bir cevap olarak yayınlıyorum Sayın Karcı’nın. Fakat ben sorunu yaratanların çözeceğine inanmıyorum. Nedim Yamalı’nın istifasına gelince, 10 vekili olan bir partiden bir kişi istifa edip AKP’ye katılıyorsa ve beş kişinin daha gideceği ifade ediliyorsa, burada bir dönüp bakmak gerektiğini de düşünüyorum.

Bu arada ben siyasi partisini değiştiren vekillerin, vekillikten de istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kişiler değil, parti listelerinin yarıştığı seçimler olduğunu unutmamak gerek!

Şu adamı doktor yapan hayat, bize daha neler edeceksin?

Bir restorana gidiyor, 10 kilodan kuzu eti dönüyor arkasında. Volkan abisine cağ kebebının faydalarını anlatıyor. Her zaman kuzu eti yemek, az yağ almak çocuklar için yararlıymış. Bir de kuzu eti yiyenlerin Parkinson olmadığını söylüyor. Oytun Erbaş adlı bu doktor kişi, Buket Aydın adlı sunucu kişinin programına katılarak, “Fakir hayat en sağlıklı hayattır” diye saçmalayabiliyor. Bu kişiler TV’lerde boy gösteriyor, eminim birileri de ciddiye alıyor. Neymiş kuru fasulye yiyecekmişiz, onda da protein varmış. Mütevazılığı öğrenmemiz gerekiyormuş. Başka bir ülkede olsa Oytun Erbaş’a hekimlik yaptırırlar mıydı çok merak ediyorum! İmamı sabır telakki eder, bu dünyadaki sınavı geçince cennet vaat eder, doktoru hem de profesör olanı kendisi kuzu eti yer, millete kuru fasulye tavsiye eder. Nedir bu milletin sizden çektiği? Bir tavsiyem de şu: Tebessüm edelim, yok sayalım! Var saydığımızda var oluyorlar çünkü.