Bugünlerde hepimiz ‘Z Kuşağı’ndan bahsediyoruz, onları eylemlerde görüyoruz ya...
Annelerine “Dikkat etseniz, başına bir şey gelmesin” dediğinizde ‘Onları durdurmak mümkün değil’ diye yanıt alıyorsunuz ya.
Önüme bir kitap düştü. Destek Yayınları’ndan çıkan ‘Bana Gelsene’. Yazarı ilişkiler üzerine kalem oynatan Adil Yıldırım.
Karıştırdıkça sardı beni. Sürekli, “çık çık çık”larken buldum geldimi, “Nasıl yani, yok artık, bu kadar da değil” derken...
Aslında kitabın başında yazarı “Bu kitap gelecekten bahsetmektedir. Bugün altmış yaşında olanların fark etmedikleri tsunamiyi ve onun kaçınılmaz etkilerini gösteren bir fragman izleyeceksiniz. Yaşlıların dünyası bitmiştir. Gençlerin ve kendini genç hissedenlerin önünde uzanan bu dünya hızla kabuk değiştirmektedir” diye uyarmıştı.
Heh tam da burası işte... Durumumuzu açık açık ortaya koyan bölüm...
“Birey olmak nedir diye soruyorsanız sanırım yetmişler veya seksenler jenerasyonundan geliyorsunuz. Anne baba tarafından belli kurallar çerçevesinde eğitim aldınız ve size göre toplumda mutlaka bu değer yargıları, tabular, çerçeveler içerisinde yaşamak gerekiyor. Sizi anlıyorum çünkü ben de bu eğitimleri aldım ve insan ilişkilerinde yazılı olmayan bu kurallara uymak zorunda olduğumu düşünüyordum. Uzun bir süre için bu kafadaydım diyelim. Bizim dünyamız artık yok dememin sebebi tam da burada gizli. Bize öğretilenlerin yirmi yaşındaki gençler için raf ömrü dolmuş durumda.”
Adil Yıldırım, özellikle bu gençlerin özel hayatlarına odaklanmış ve bu kitaptaki olayların tamamen gerçek hikayelerden ismi değiştirilerek uyarlandığını belirtiyor, “Ne olduysa 2024 yazında oldu, hayatım boyunca unutmayacağım, etrafımdaki ergenler bana geleceği gösterdiler” diyor. Hikâyeleri burada verip, kitabı okurken şaşkınlık duygunuzu elinizden almak istemiyorum. Ancak sizinle aşk ve ilişkiler sözlüklerinden bir bölümü paylaşabilirim. Hani duyarsanız, ne anlama geldiğini düşünmeyesiniz diye.
Bu kitabı okurken, bazı yerlerde sorular sorduysam da, genellikle yadırgadım. Bu da zaten benim eski model olduğumu ortaya koyuyordu ve ne yazık ki romantizm bizimle birlikte ölmüştü. Onlar adına üzüldüm ancak maalesef bu duyguda bizim biten dünyamıza aitti...
Z KUŞAĞI AŞK VE İLİŞKİLER SÖZLÜĞÜ
Beige Flag: Partnerinde gördüğün sana garip, eksantrik ve tuhaf gelen davranışlar.
Benching: Partnerin seni yedekte tutar, başka bir sürü oyuncusu vardır, maalesef.
Ghosting: İyi giden ilişkide bir anda ortadan kaybolmak, sonlandırmak.
Zombieing: Ghost yapan hayvanımsı varlığın aniden geri dönüp, hiçbir şey olmamış gibi normal iletişime devam etmesi.
Gaslighting: Sana kötü davranan partnerin suçu sana atması ve seni kendinden şüpheye düşürmesi.
DINK: İkisi de çalışıyor, evliler ya da değiller ama çok fena para kazanıyorlar ve çocuk yapmıyorlar. Bunlardan daha çok Amerika’da var.
Dry Dating: Kuru erik gibi kuru flörtleşme. Date’e çıkıyorsun ama alkol almıyorsun.
DTR: “İlişkinin adını koyalım, biz neyiz bir karar verelim artık!” tavırları ve yüzleşmesi.
Enmeshment: İç içe geçmek. Onun kişisel ilişkilerine çok fazla dahil oluyorsun o da sana oluyor, birbirinize salça olursunuz, bence yapmayın, gerek yok.
Fexting: Mesajla tartışmak. Hani küfür ediyorsun ama yüz yüze değil, hep Whatsapp.
Rizz: Karizman ile partneri kendine âşık ediyorsun.
Ekmek kırıntısı: Seni sevmiyor aslında ama sen ilişkide kal diye arada bir çiçek alıyor falan. Günaydın mesajı atıyor ama asla görüşmek istemiyor. Sen de hâlâ umutla bekliyorsun.
Kitten fishing: Uygulamalarda ve arkadaşlık sitelerinde kendini tamamen başka biri gibi yansıtıyorsun.
Love bombing: Ver coşkuyu! Seviyorumla başlar, evlenirizle devam eder, sonu olmayan ilgi gösterisi.
Pocketing: Seni asla sosyal medyada paylaşmıyor ve kimseyle tanıştırmıyor, seni gizliyor hatta evine bile çağırmıyor.
Stonewalling: Küsüyor mesela, iletişime asla yanaşmıyor, o derece!
Mikroaldatma: Mesela eski sevgiliye nasılsın diye mesaj attın ama insani olarak yaptım falan diyerek sıyrılmaya çalışıyorsun.
Yeniden dünyaya gelsem Halide Onbaşı olmak isterdim
Bugün ‘Apolitik’ soruları Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli yanıtladı.
Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Güne başlarken dişimi fırçalarım ve duş alırım, onun haricinde bir ritüelim olmadı hiç. Günlük cilt bakımı yapan insanlara gıptayla bakıyorum ama ne yazık ki hiç öyle bir rutinim olmadı.
En son hangi kitabı okudunuz?
Selçuk Şirin’den ‘Bakışınızı Değiştirecek 10 Deney: İnsan’.
En son hangi filmi izlediniz?
Film izleyecek uzun zamanı bulamıyorum bir süredir, mutlaka bir işle bölünüyor. Dizi izledim ‘Adolescence.’ Çok etkileyiciydi, kesintisiz çekim akımının en güzel örneklerinden olmuş.
Lâl Denizli, bizimle çocukluk fotoğraflarını paylaştı.
En sevdiğiniz ses ne sesi?
Dalgaların kumsala vurma sesi. Saatlerce oturup sadece o sesi dinleyebilirim.
En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Eğer son ayları baz alırsak ‘Kurtuluş Yok Tek Başına’ - İlkay Akkaya sürekli :) ‘Don’t Stop Me Now’ - Queen ve ‘Sözlerimi Geri Alamam’ - Bulutsuzluk Özlemi. Queen’in tüm şarkıları haftalık rutinimde vardır. Hatta seçimi kazandığım gece otobüsün üzerine Queen şarkısıyla çıktım.
Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
Türkiye tek bir şarkı olamayacak kadar karmaşık bir ülke. Babişimin (Fikret Şeneş) ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’ şarkısı çok güzel tarifler ülkemizin çok renkliliğini. Ama içimden Deniz Üstü Köpürür-Cem Karaca demek geldi.
Aşka inanır mısınız?
Evet. Ama aşkın sürekliliğine inanmıyorum. Aşk sevginin en çocuksu ve gözü kör eden hali. Sağlıklı ve sürekli olanın güzel sevmek olduğuna inanıyorum.
Kırmızı çizginiz nedir?
Adalet. Adaletsizlik ama her alanda. Birine adil davranılmaması ben de hiç sevmediğim inanılmaz bir öfke duygusunun uyanmasına sebep oluyor.
En sevdiğiniz yemek?
Çocukluğumdan beri hiç değişmedi. Ev yapımı anne patates kızartması.
Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Maydonoz. Hatta restoranlarda özellikle istemediğimi belirttiğim halde incecik üzerine serptikleri için alerjim var demek zorunda kalıyorum :)
Sizi ne heyecanlandırır?
Babamın olduğu bir yerde konuşma yapıyorsam eğer heyecandan dizlerimin bağı çözülüyor.
Yağmur mu, güneş mi?
Güneş. Ama çok sıcak olmayacak esintili Çeşme gibi.
Güz mü, ilkbahar mı?
Güz. Yaprakların üzerimize döküldüğü yollardan yürümek.
İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Saygısızlık, haksızlık yapılması ve bir konuda fikri olmadığı halde “bilmiyorum” demeyi bilmemek.
Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
Kurtuluş Savaşı’nın isimsiz kadın kahramanlarına teşekkür etmek isterdim. Bizler sadece birkaç kahramanı biliyoruz ama kim bilir adını bilmediğimiz kaç kişi var mücadeleye katkı koymuş olan.
Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
O kadar mutlu olurum ki, daha dün telefonumdan bir kaç gün kurtulmaya ihtiyacım var diye söyleniyordum. Sadece yazarım, müzik dinlerim, film izlerim ve vakit ayırmakta zorluk çektiğim tüm sevdiklerimle kaliteli zaman geçiririm.
Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Halide Onbaşı yani Halide Edib Adıvar olmak isterdim. Adanmış bir ruh, kendi çağının ötesinde bir kadın.
Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Çocukken piyano çalıyordum.
Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Sağlıklı bir doksana hayır demem. Ama sağlıklı değilsem kimseye yük olmadan gitmek isterim.