Okullarda uzun yıllar boyu okutulan “Andımız” gerici kafanın hep hedefinde oldu...

Tarihi ters yüz ederek, iftira ve yalanlarla Andımız’ı ve yazarı büyük yurtsever Reşit Galip’i karalamaya çalıştılar. Bu uğraşlarında, kendilerine liberal sıfatını yakıştıran, içlerinde eski solcu döneklerin de bulunduğu çevrelerden büyük destek aldılar...

- Sonunda, bu iktidar zamanında kazandılar, Andımız yasaklandı!

Öyle başarılı olmuşlardı ki, AKP’li Cumhurbaşkanı, bir grup toplantısında andımızı “ırkçı bir söylem” olarak mahkum etmiş, yazarını da ağır şekilde suçlayarak şöyle demişti:

- Andın ilk halini Türk Ocakları’nı kapatmasıyla bilinen Reşit Galip yazmıştır. Bu kişi aynı zamanda Türkçe ezan zulmünün de mimarıdır!

Ardından AKP Sözcüsü Ömer Çelik yaptığı basın açıklamasında Reşit Galip’le ilgili şunları söylemişti

- Andımız’ın yazarı Reşit Galip çok şaibeli ve kafatasçı zihniyetin bir ürünüdür!

Devletin zirvesi, zannımca her zamanki gibi yine aldatılmış, yine yanıltılmıştı! Gelin, bu büyük yurtseverin yaşam öyküsüne bir bakalım önce...

Reşit Galip 1893’te Rodos’ta doğdu. 1911’de Tıbbiyeye girdi. Burada Türk Ocakları’nın şubesini açtı. Gönüllü olarak Balkan ve 1. Dünya Savaşları’na katıldı. Bu yüzden tıp tahsilini 1917’de tamamlayabildi.

1. Dünya Savaşı sonrasında “Köycüler” adlı cemiyete katıldı. O sıralarda başlayan Kurtuluş Savaşı için köylerde Milli Mücadele’nin propagandasını yaptı. Anadolu’nun kurtarılabilmesi, milli birliğin sağlanması için temel sorunun köylüyü eğitmek, hizmet götürmek olduğunu savundu. Şöyle diyordu:

- Organlar hücrelerden oluyor. Bizim temel hücremiz köylüdür!..

Cebinde 5 lira, odasında binlerce kitap!

Mersin’de yaptığı bir konuşmadan çok etkilenen Mustafa Kemal’in aday göstermesiyle Meclis’e girdi.

1925 yılında Şeyh Sait İsyanı sırasında Ankara İstiklal Mahkemesi’nde görev yaptı. Türk Ocakları’nın kapatılması üzerine onun yerine kurulan Halkevleri’nin gelişmesinde görev yaptı.

1932’de Mili Eğitim Bakanı oldu. İstanbul Darülfünunu’nun İstanbul Üniversitesi’ne çevrilmesi onun zamanında gerçekleşti. Aynı süreçte Türk Dil Kurumu Başkanlığı’nı da üstlenmişti. Ezanın Türkçe’ye çevrilmesinde büyük emeği geçti.

Hitler’in zulmünden kaçan Musevi bilim insanlarının Türkiye’ye gelmesinde büyük emeği vardı; o bilim adamları, Türkiye’nin gelişmesi ve çağdaşlaşmasında çok önemli ve büyük rol oynadılar.

Balkan Savaşı sırasında geçirdiği zatürrenin tekrarlaması sonucu 5 Mart 1934’te, 41 yaşında hayatını kaybetti. Cebinden yalnızca 5 lira çıktı. Bütün serveti yatak odasına sığmayan binlerce kitabıydı! Orhon Seyfi Orhon, Reşit Galip için şöyle diyecekti:

- O bizim yürüdüğümüz yolda koşuyordu!

Devrimci karakter

Reşit Galip’in hayatı çok kısaca böyle... Peki karakteri, olaylara bakışı nasıldı, bir de ona bakalım...

Yıl 1931... Atatürk’ün sofrasında Milli Eğitim Bakanı Esat Bey’in “Kızların etek, kısa çorap ve kısa kollu giymelerini uygun görmediğini” söylemesi, bir genelge ile bunun önüne geçeceğini açıklaması üzerine Reşit Galip buna şiddetle karşı çıkar ve şöyle der:

- Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. Devrimlerden en mühimi, kadınlara verilen haklardır!

Atatürk “sonra tartışırız” diyerek olayı kapatmaya çalışsa da Reşit Bey geri adam atmaz, devam eder:

- Af buyurunuz Paşam; bu devrim ve zihniyet meselesidir... Sizin huzurunuzda bu sofrada devrimleri zedeleyeceği icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez... Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez!.

Sabrı taşan Atatürk “Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem” diye tartışmayı bitirmek ister ancak genç devrimci susmak bir yana şu sözlerle yanıt verir:

- Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz olsanız, sizi de eleştiririm!

Masanın ortasına adeta bir yıldırım isabet etmiş gibidir... Atatürk, gayet kibar bir şekilde noktayı koymak için “Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin” der. Reşit Galip ise şu yanıtı verecektir:

- Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır!

Bunun üzerine Atatürk, masadaki diğer konuklara dönerek şöyle der:

- Öyleyse biz kalkalım!

Ve kalkar gider, diğer konuklar da peşinden... Reşit Galip yalnız kaldığı odada sabaha kadar bir koltukta oturur. Sabah Ankara’ya gitmek için 25 lira borç alır ve Dolmabahçe Sarayı’nı terk eder. Sabah durumu öğrenen Atatürk, şöyle diyecektir:

- Parası yok ama cesareti var!

Bir süre sonra Reşit Galip’in Ankara Radyosu’nda yaptığı bir konuşmayı dinler Atatürk. Şöyle demektedir:

- Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile!

Reşit Galip, Atatürk’ün sofrasına davet edilir ve orada Milli Eğitim Bakanı olduğunu bizzat Atatürk’ten öğrenir!

Reşit Galip, Mahmut Esat Bozkurt, Mustafa Necati... Aydınlanma Devrimi’nin yiğit, yurtsever neferleri... O kafanın bu kahramanlara nefreti, saldırıları, kara çalmaları çok doğaldır; aksini düşünmek eşyanın tabiatına terstir!

- Onlar Türk Devrimi’nin fedaileridir...

Andımıza karşı ilk nefret saldırıları başladığında kaleme almıştım bu yazının bir bölümünü... Sonunda Danıştay marifetiyle yasaklamayı başarmışlardı... Türk olmaktan zerre kadar haz etmeyen kafa sevinçten neredeyse kastanyet takıp oynamıştı...

- Andımızın yasaklanması, içinde kavrulduğumuz bugünlere ulaşmanın kilometre taşlarından biridir!