ANALİZ
AKP’de “kazanacak aday” telaşı
Eskilerin söylediği “etme bulma dünyası” lafını çok severim.
Seçimlerden önce muhalefetin cumhurbaşkanı adayı konusuna kafayı çok takmışlardı.
6’lı toplantılar yapan Millet İttifakı’na sürekli laf çakıyorlardı.
Erdoğan “Bay Kemal” diyerek başladığı söylemlerinde “Adayınızı niye açıklamıyorsunuz, erkeksen çık aday olduğu ilan et, neyi bekliyorsun?” diye konuşuyordu.
Hele Akşener’in ortaya çıkıp da “kazanacak aday” lafını ortaya atması AKP’nin çok işine yaramıştı.
“Hepsi kazanamayacağını biliyor, bu nedenle aday açıklamasını geciktiriyor, bunlardan ne köy olur ne kasaba” diye alaya alıyorlardı.
Ama işte o “etme bulma dünyası” sözü var ya, döndü dolaştı şimdi AKP’yi vurdu.
Erdoğan ve yanındaki desteği Bahçeli, aylardır “Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere bütün büyük şehirleri alacağız, bu kentlerimizi teröristlerden, beceriksizlerden temizleyeceğiz” diye nutuklar atıyorlar.
Hele İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Biz hür ve müstakil biçimde kendi adaylarımızla seçime her yerde gireceğiz” açıklamasına da çok sevinmişlerdi.
İYİ Parti’nin desteği olmadan CHP adayının seçim kazanamayacağına inanıyorlardı.
Tabii HEDEP faktörünü de düşünüyorlardı, bu nedenle parti yöneticileri gün aşırı HEDEP’i ziyaretlere, el altından görüşmelere başladılar.
Ancak kendi yaptıkları araştırmalarda bile İYİ Parti ve HEDEP desteği olmasa bile İstanbul ve Ankara’yı CHP adaylarının kazanacağı ortaya çıkıyor.
Şimdi bir telaş ve panik başladı.
Lafa gelince “Kesin kazanıyoruz” diyorlar ama bunu kiminle başaracaklarını bilemiyorlar.
Bu nedenle 6 ay önce alay ettikleri “kazanacak aday” arayışına başladılar.
Erdoğan kararsız, aklında mutlaka bazı isimler var ama bunu açıklayamıyor.
Durum kritik, seçeceği aday ya kazanamazsa korkusu yüzünden uyku uyumuyor.
Erdoğan isim açıklamayınca partililer de pek görüş belirtemiyor.
Herkesin gönlünde bir aslan yatıyordur yatmasına ama hiçbiri çıkıp “Şu kişiyi aday gösterirsek kazanırız” diyemiyor.
Kimin adı ortaya atılsa kendiliklerinden mutlaka bir kusur buluyorlar.
Ya “Pek tanınmıyor” diyorlar ya “Karadeniz oylarını alamayız” diyorlar ya “Kürtleri de kazanmak gerek” diyorlar.
Bahane çok yani.
Ama “kazanacak aday” işte o yok henüz.
Hepsi merakla “Reis, şapkadan bir tavşan çıkarır” umudunda bekleşiyor.
Gelin son söz olarak bir ironi yapalım.
Erdoğan boşuna aday aramasın, çıkarsın bir kararname “Cumhurbaşkanları gerektiğinde bir büyükşehir belediye başkanı da olabilir” desin ve İstanbul’a kendisi aday olsun.
Bakalım Erdoğan, “kazanacak aday” olabilecek mi?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Tıp tarihinin en önemli fotoğrafı
Fotoğrafı, kendisi de doktor olan İstanbul Erkek Lisesi’nden hem sınıf hem yatakhane arkadaşım olan Kamuran Kaynar gönderdi.
Fotoğraf için verdiği notlar şöyle:
1987’de Polonya’da 23 saat süren bir kalp naklinin hemen sonrası...
Ameliyattan sonra tamamen tükenmiş, hastasının kalbini ekranda izleyen bir profesör... Arka köşede, ameliyat sonrası yorgunluktan uyuyakalan bir asistan... Ameliyatın gerçekleştiği ağır koşullar fotoğrafta açıkça görülüyor...
Masada yatan hasta, Profesör Religa’nın 19’uncu hastası ve Polonya’da kalp nakli yapıldıktan sonra en uzun yaşayan kişi... Cerrah, hastasını son bir kez daha kontrol ediyor.
Bu hasta kalp naklinden sonra tam 30 yıl yasamış ve 2017’de vefat etmiş. Ameliyatı yapan Profesör ise 2010’da yaşamını yitirmiş...
Fotoğraf, National Geographic tarafından tarihin en önemli 100 fotoğrafı listesine dahil edildi.
Hayatta hiçbir şey ölümden daha ciddi ve önemli değil. Yaşatmak da öyle.
Doktorluk kutsal meslektir.
İyi ki varlar.
OKURDAN MESAJ
Berber bile canlı Tik Tok’a başlamış
Son zamanlarda sosyal medya fenomenleri ile yatıp kalkıyoruz.
Milyonlarca kişinin merakla izlediği bu fenomenlerin başı fena dertte.
Bir okurum e-posta hesabıma attığı bir mesajda “Tik Tok çılgınlığının” vardığı boyutu göstermek için başından geçen bir olayı anlatmış.
Bakın ne diyor?
Can Abi selam,
Cumartesi günü gezmeye Köyceğiz’e gitmiştik. Köyceğiz’de eşim bir kırtasiyeye ajanda almak için gittiğinde, kırtasiyeci “Tik Tok videom var” diye eşime bilgi vermiş, göstermiş.
Neyse buna şaşarken, ertesi gün, ben de Marmaris’te bir berbere gittim. Kendi berberim fıtık olduğu için bir ay kapalı. Hazır bulmuşken başka bir berber arkadaşa geldim.
Saçımı 3 numaraya vurdurdum. Bir de ne göreyim, o arkadaş da Tik Tok’tan canlı yayın yapıyor.
Sanki berberde değilim de canlı yayına çıkmışım. Ayıp olmasın diye kameraya bakarak kendisini desteklediğimi beyan ettim.
“Şehrin denize en yakın berberi, deniz manzaralı berberi” vb. destekleyici cümleler kurdum.
Berber kardeş çok mutlu, 1975 doğumluymuş. Ben de hava güzel, olumsuz bir eleştiri yapmadım. Yani sunuculuk mu yapıyoruz, radyo programına mı çıktık, TV programına mı çıktık valla bilemedim.
Anlayacağınız bu teknoloji dedikleri şey insanın iliklerine kadar işleyip, tüm gelenek, kültür vb. de bırakmıyor. Adama zıt gitsem, pazar günü açık bir berber bulmuşum. Niye ters düşeyim. İşte böyle... Ben akıllı telefon dahi kullanmayan bir vatandaşım.
SOSYAL MEDYADAN
Günün mesajı “Neredeeen nereye...”
Her gün sosyal medya hesaplarından yazılar paylaşan Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz dün kısacık bir mesaj paylaşmış.
Şöyle demiş:
“Bu ülke; bir babanın tek maaşla kira ödediği, ailesini gül gibi geçindirdiği, her yıl tatile götürdüğü, iyi bir sosyal hayat yaşattığı, evlatlarını sıkıntı çekmeden okuttuğu ve evlendirdiği, yaşlandığında ise emekli ikramiyesi ile ev alıp emekli maaşıyla huzur içinde bir yaşam sürdüğü müreffeh günlerden, ailece canhıraş çalıştıkları halde bir türlü sefaletten kurtulamadıkları stres içinde, asosyal ve insanlık dışı bir yaşama mahkum edildikleri garabet dolu günlere geldi.
İşte yeni Türkiye, işte AKP yüzyılı.
Dr. Vecdet Öz”
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Yandığın Ateş Yoluna Işık Olur
Yukarıdaki başlık Sedef Kabaş’ın “hapishane günlerinden” yola çıkarak Türkiye’nin geldiği durumu, çürümüşlüğü, gaddarlığı, sevgisizliği ama bütün bunlara rağmen yanan umut ışıklarını anlattığı kitabının adı.
Yılların başarılı gazetecisi Sedef Kabaş söylediği bir cümlenin Erdoğan’a hakaret olduğu iddiası ile sabahın köründe evinden alınmış, kelepçelenmiş ve hapse atılmıştı.
Sahaya dalıp hakem yumruklayan AKP’linin gözaltına lüks makam aracına binip gittiği bir ülkede doğrudan, haktan, gerçekten yana olan dürüst bir insanın başına gelebilecek bir muameleye uğramıştı.
Hapiste çok kalmadı, linç kampanyası açanların “intikam duyguları” ve “burun sürttürme hevesleri” tatmin edilmişti aslında.
Sedef Kabaş hayatının bu “hapishane günlerini” o kadar güzel anlatmış ki okurken sanki kendinizi orada hissediyorsunuz.
Hapisteki kadınların sevecenliği, sıcaklığı, yardım etmek için birbirleriyle yarışmaları sizi de sarmalıyor bir anda.
“Yandığın ateş yoluna ışık olur” kitabını mutlaka okuyun derim, okumazsanız eksiklik olur.
BUNU YAZMAK GEREK
Gündem değiştirmek değil
Saha içinde “hakem yumruklanması” olayının çok konuşulması bazı çevrelerde “Gündemi mi değiştirmek istiyorlar?” yorumlarına neden oldu.
Oysa ben tam tersini düşünüyorum.
Bu olayın büyütülmesi gündem değiştirmek için değil.
Çünkü bu olay ülkedeki çürümüşlüğü, güç şımarıklığını, iktidar gücünün neler yaptırdığını gösteren müthiş bir olay.
AKP bile bu olayın sorumluluğundan kurtulmak için olayın kahramanını çöpe atmaya çalışıyor.
Kısacası bu olay “çöküşün başladığını” gösteren ibretlik bir olaydır.
Gündem değiştirmiyor, gündemi gösteriyor.