ABD Başkanı Trump, kankası Elon Musk ve oğlu X geçen hafta Oval Ofis’teydi. Basın mensuplarının karşısında oldukları anlar geçen haftanın en çok konuşulan anlarından biriydi.

‘X çocuk’ yerinde duramıyor, hareketleri dünyayı yöneten Amerika’nın Başkanı Trump’ın dikkatini dağıtıyordu.

Düşünün, bütün dünyanın dağıtamadığı dikkati ‘X çocuk’ yerle bir etti. Hemen Kennedy’nin oğlunun fotoğrafları ve başka çocukların haylazlıkları çıktı arşivden ama onlar çocuktu. X biraz daha ne bileyim, hani bizde derler ya, ‘Büyümüş de küçülmüş’ diye, öyle bir çocuk. Hani ne yaparsa yapsın, “Oğlum dur” denmeyen çocuklardan.

Neyse...

‘Kutsal oda’ Oval Ofis’te yaşananlar Amerikan basınına göre bir güç ve ego birleşiminin de fotoğrafıydı. ABD’de güç hukukta falan değil, en zenginlerdeydi. Ve o zenginlik her türlü kuralı yıkabilir, düzeni alt-üst edebilirdi.

Trump rahatsız olmuş gibi görünse de bu geçici bir durum olabilir. Elon Musk’ın ayakta eski dünyaya göre ‘ciddiyetsiz’, bugüne göre ‘doğal’ davranışları, oğlu X’in o odada evinde gibi davranmasını konuşuyorduk ki, gündeme bir başka fotoğraf düşüverdi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın sabıka fotoğrafı Beyaz Saray’daki Oval Ofis’in girişine asılmıştı. Bu fotoğrafı hatırlarsınız, Trump, 2023 yılında mahkemeye çağrılarak sabıka  fotoğrafı çekilen ilk eski ABD Başkanı olmuştu. Trump her lider gibi bundan mağduriyet çıkarmış, lehine çevirmeyi başarmıştı. O fotoğraf artık bir simgeydi.

Oval Ofis, her zaman dünyanın gündemine farklı haberlerle geldi. Adının önüne ‘Kutsal’ iliştirilse de, ‘odada yaşanan odada kaldı mı’ bilemiyorum.

Trumplar döneminde biraz rahat bir oturma odası gibi olan Oval Ofis’te örneğin Trump’ın danışmanlarından Kellyanne Conway’in kanepede otururken çekilen fotoğrafı da çok konuşulmuştu.

Hadi daha geriye, epey geriye gidelim.

Yıl 1995.

Başkan Bill Clinton’ın Beyaz Saray stajyeri Monica Lewinsky ile ilişkisi patlak vermişti.

Oval Ofis’e damga vuran bir olaydı. Hatta her Oval Ofis denildiğinde dünyanın dedikodu duygusunu dürtükleyen hadise buydu.

Clinton iddiaları reddediyor, ancak kanıtlar bir bir ortaya dökülüyordu.

Başka kadınlar da cinsel saldırı iddialarını seslendirmeye başlamıştı.

Monica Lewinsky 21 yaşındaydı.

Clinton, sözüm ona 21 yaşındaki Monica ile anksiyetesini kontrol altına almak için ilişki yaşamıştı.

Yıllar sonra bir gazeteciye, “Bu bir savunma değil, bir açıklama. Çok kötüydü. Çok kötü hissediyorum” diye açıklama yaptı ama...

Klasik erkek davranışıyla “İşte kafamı dağıtacak bir şey diye düşündüm” de diyecekti.

Oysa yıllarca “Ben o kadınla cinsel birliktelik yaşamadım” şeklinde reddetmişti yaşananları.

Erkeklere evrensel öğreti değil mi bu: Reddet!

Ama hiçbir şey gizli kalmıyordu. Skandal üzerine açılan ve özel savcı Kenneth Starr'ın soruşturmasını tamamlandığı 1998 yılında, basına yansıyan 456 sayfalık savcılık raporu, yaşanan skandalı tüm detayları ile kamuoyu önüne çıkarmıştı.

Bir konferansta konuşan Monica Lewinsky ise yaşadıklarının kendisini intiharın eşiğine getirdiğini ifade etti, “1998 yılında itibarımı, onurumu, haysiyetimi, saygınlığımı, her şeyimi, yani hayatımı kaybettim. 22 yaşımda patronumla aşkı hissettim. 24 yaşımda ise bunun bedelinin ne olduğunu öğrendim. Yaptığım tamamıyla büyük bir hataydı ve ben çok pişmanım. Anlatılan ve yazılanlar sayesinde, sanal taşlayıcı çetelerin elinde yok edilmeye çalışıldım” dedi.

Lewinsky’nin sorduğu soruyu bugün birçok kadın sorabilir: Tüm suçlu neden bir kadın oldu?

Sayfalarca yazılabilir... Bunlar gördüklerimiz. Oval Ofis duvarlarının dili olsa da anlatsa...

Geçmişe dönsem babama onu sevdiğimi daha çok söylerdim

Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Haydar Fırat yanıtladı. 

Ali Haydar Fırat, çocukluk fotoğrafında 9 yaşında. Diğer karede ise oğlu Deniz ve babası Turabi Fırat ile.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Oğlum Deniz’i öpmek.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Ahlak: İyinin ve Kötünü İcadı

- En son hangi filmi izlediniz?

Yeni Düzen.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Su sesi.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Ahmet Kaya’dan ‘Dosta Düşmana Karşı’, Sezen Aksu ve Zülfü Livaneli’den ‘Sürgün’, Joan Baez’den ‘Here’s To You’.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Zülfü Livaneli ‘Ey Benim Sevdalı Başım’.

- Aşka inanır mısınız?

Onsuz bir hayat mümkün değildir.

- Kırmızıçizginiz nedir?

Adaletsizlik, haksızlık, zulüm...

- En sevdiğiniz yemek?

Her şart ve koşulda kuru fasulye.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Öyle bir zenginlik içinde büyümedim.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Yeni bir kitap, yeni bir film, yeni bir aşk...

- Yağmur mu, güneş mi?

Güneş.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Nezaketsizlik, cahillik, üstencilik.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Babama onu sevdiğimi daha çok söylerdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Sadece kitap okurum...

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

En sevdiğim, inandığım, hayran olduğum büyük devrimci Atatürk.

Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Büyük eksikliğim.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Dünyanın ve ülkemin büyük devrimlerle sarsıldığı zamana tanıklık edene kadar...

HAZIR EVİNE DÖNÜYORKEN...

Türkiye'den kaçak kazılarla 1960'lı yıllarda yurt dışına kaçırılan ve yıllarca el değiştiren Marcus Aurelius heykeli iade ediliyor. Aurelius’un Türkçe’ye ‘Kendime Düşünceler’ adıyla çevrilen kitapları, Stoa felsefesinin en önemli metinleri kabul ediliyor.

Aurelius bu ölümsüz metinde kendinden önceki Roma hükümdarlarının ve kendisinin yönetim şekillerini sorguluyor. Evreni, kocaman bir kente benzetiyor, insanı merkezine alıp irdeliyor. Aurelius için yaşamdaki her bir ayrıntı bütünün iyiliğine hizmet eder; bu yüzden akıl yürütme kabiliyetini kullanarak doğayı, evreni ve kendisini araştırmaya mecburdur insan.

Hazır Aurelius heykeli evine dönüyorken, kitabı elinize alın ve okuyun derim.