Tarih 16 Nisan 2017...

İktidarın ‘Ver yetkiyi gör etkiyi’ diyerek ‘tüm sorunların çözümü’ olarak anlattığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi daha doğrusu ‘Türk tipi başkanlık sistemi’ne geçişi öngören anayasa değişikliği %51,4 ‘Evet’ oyuna karşılık %48,6 ‘Hayır’ oyuyla kabul  edildi.

Erdoğan, “Bugün Türkiye 200 yıllık kadim bir tartışma olan yönetim sistemi konusunda tarihi bir karar vermiştir. Mevcudu savunmak kolay, değişimi savunmak zordu. Hamdolsun, zoru başardık” dedi.

Mühürsüz oylar tartışması başladı.

Yüksek Seçim Kurulu, referandumda bazı seçmenlere mühürsüz oy pusulası ve zarf verildiği şikayetlerini değerlendirdi, mühürsüz oyların “dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadığı sürece” geçerli sayılmasına karar verdi.

Kurulun kararı tartışma yarattı.

O gece YSK’ya gidip, başkanın odasına dayanan tek kişi Prof. Dr. Ümit Özdağ oldu.

Türkiye, verdi yetkiyi, gördü etkiyi...

Güçler ayrılığı ve denge-denetim kadük oldu.

Yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin geldiği noktayı zaten her gün konuşuyoruz.

Kutuplaşma daha da arttı.

‘Tek adam’ın verdiği kararlarla ekonomi altüst oldu.

Fakirleştik, yardıma muhtaç hale geldik, barınamıyoruz, geçinemiyoruz.

Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sorgulanır hale geldi.

Kurumlar yok edildi.

Yanlış kararlara ‘Dur’ diyecek bir kurum dahi kalmadı.

Liyakat sistemi çöktü, gençler ülkeyi terk etmeye başladı.

İhale sistemiyle adil rekabet baltalandı.

2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mimarlarından, dönemin TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’a şunu sormuştum: “‘Cumhur İttifakı’nın bir argümanı da “güçlü parlamento”... Parlamentonun gücü olacak mı? Ortaya etkisiz ve yetkisiz bir meclisin çıkacağı iddiası var.”

Cevap şöyleydi: Bu yanlış, biz “güçlü parlamento” iddiamızın arkasında olduğumuzu gösterdik. Milletvekili aday listeleriyle gösterdik. Yani AK Parti mevcut siyasi aktörlerinin en güçlü ve en parlak olanlarını Meclis’e yönlendirdi. Listede Bakanlar Kurulu’ndan beş bakan hariç herkes milletvekili adayı. Daha sonra bakan olabilmeleri için vekillikten istifa etmeleri gerekiyor. Parlamentoların iki büyük fonksiyonu var. Biri yasama, diğeri de denetleme fonksiyonu. Meclis’in içinden bir hükümet çıkmışsa bu, meclis çoğunluğu hükümetin arkasında demektir. Bu durumda yasaları meclis, hükümetin onayı olmadan yapabilir mi, hayır! Hükümetin arkasında meclis çoğunluğu var zaten. Böyle bir durumda yasama faaliyeti tamamen hükümetin denetimindedir. Hükümet yoksa zaten istikrarsız bir durum söz konusudur, seçime gitme mecburiyeti ortaya çıkabilir. Yeni sistemde sert kuvvetler ayrılığı söz konusu olduğu için yasamayı yürütmenin denetleyebilmesi, yönlendirebilmesi çok kolay değil. Bu ancak dolaylı olabilir. Cumhurbaşkanı, partisinin de genel başkanı olarak bu tür yasama politikalarıyla ilgili bir takım direktifler verebilir, yönlendirebilir. Parlamenter sisteme göre çok zayıf ve dolaylı bir etki. Hükümetin doğrudan içinde olmayacağı bir süreç olacak bu. Hükümet yasama faaliyetinin tamamen dışında kalacak. Meclis, mutfak aşamasından itibaren kanun çalışmalarının içinde olacak. Meclis’in yasama alanının zaman içinde daha da fazla yürütmeden bağımsızlaşacağını söyleyebiliriz. Bu anlamda meclis güçlenecek. Milletvekilleri, hazırlanmış gelen kanunlar üzerinde sadece konuşmak durumunda kalıyordu. Şimdi bizzat mutfağında çalışma imkânı bulacak. 

Sonuç: TBMM işlevsizleştirildi.

Türkiye 2023 yılına giderken seçimlerde yine en çok sistemi konuştu.

6’lı masa, bugün ‘altı benzemezin bir araya geldiği başarısız bir platform’ olarak anılsa da, bir araya gelme sebepleri son derece önemliydi. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmek. Ancak her zaman olduğu gibi siyasetçilerin hırslarına kurban gitti.

Oysa Montesquieu taa 1700’lerde söylemişti: “Şu üç kuvvet aynı kişinin veya önde gelenlerden, asilzadelerden yahut halktan oluşan aynı kurumun elinde toplanırsa her şey mahvolur; yasama, yürütme ve yargı.”

Öyle de oldu. Sistem artık kimsenin lehine işlemiyor.

8 yıl önce freni boşalan sistem, sağa sola çarpa çarpa uçuruma sürükleniyor.

Tez zamanda yeniden parlamenter sisteme dönülmesi gerekiyor.

AİLEM VE ÜLKEM İÇİN YAPAMAYACAĞIM ŞEY YOK

Bugün ‘Apolitik’ soruları Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?,

Son iki yılda çok yoğun seçim dönemleri geçirdiğimiz için ne yazık ki çocuklarımla pek ilgilenemiyorum. O nedenle sabah ilk iş çocuklara bakıyorum, sarılıp, öpüp hızlıca evden çıkıyorum.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Sevgili Daron Acemoğlu’nun “Ulusların Çöküşü” kitabını okudum. Çok beğendim. Herkese de okumasını tavsiye ederim.

- En son hangi filmi izlediniz?

Siyaset ve politika sahnesine çıkınca ilginiz de bu alana kayıyor. House of Cards dizisine başlamıştım ama bitirememiştim. Bu diziyi bitirdim.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Ben deniz aşığı bir insanım. O nedenle su ve dalga seslerini çok severim. Kendimi bulduğum yer diyebilirim.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Müzeyyen Senar’dan; “Unutturamaz Seni Hiçbir Şey”, Ahmet Kaya’dan; “Kum Gibi”, Zülfü Livaneli’den “Yiğidim Aslanım”.

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Bu dönem için; “Kurtuluş yok tek başına” sanırım. Zira bir arada yaşamak, birlikte mücadele etmek, ortak ülkü için çabalamak çok kıymetli. Müreffeh bir toplum yaratacaksan bu hep birlikte olacak.

- Aşka inanır mısınız?

Aşka inanırım. Her faninin mutlaka bu ilahi duyguyu tatmasını isterim. İnsanı son derece beslediğini, olgunlaştırdığını düşünürüm. Âşık olmayan biri sevgiyi de bilmez.

- Kırmızı çizginiz nedir?

Ailem ve ülkem. İkisi için yapamayacağım şey yok.

- En sevdiğiniz yemek?

Ispanağı çok severim. Ama etli hiçbir yemeğe de hayır demem

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Hak yemem Bu elbette işin esprisi. Yemek konusunda çok seçici değilim.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Başarı duygusu beni çok heyecanlandırır. O nedenle yeni başlangıçları çok severim. Hele hele bir de zorluk derecesi de yüksekse, o zaman iki kat motive olurum, heyecanım yükselir.

- Yağmur mu, güneş mi?

Aslında ikisi de. Yağmur sonrası güneş mesela. Çok severim. Ya da çok sıcak geçen bir dönemin sonunda yağan yağmur. İkisini ayırt etmem.

- Güz mü, ilkbahar mı?

İlkbahar. Yeniliği, yeniden başlangıcı, tazeliği ve canlılığı seviyorum.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Riyakârlık, samimiyetsizlik ve tembellik.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Sorular “Apolitik” ama 19 Mart öncesine gidip Sayın Cumhurbaşkanımıza; “etme” derdim.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Yelkenli tekne ile denize açılırdım. Suya, denize ve rüzgara bırakırdım kendimi.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Sanırım yine kendim olmak isterdim. Zira yapacağım daha çok şey var. Yarım kalmış bir hikâye bırakmak istemem.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Maalesef öyle bir yeteneğim yok. Ama şarkılara iyi eşlik ederim.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

80’i görmek isterim. Sonrası sağlıklı olmamıza bağlı. Ama asla elden, ayaktan düşmek, başkasına yük olmak istemem.