Ülke neredeyse baştan başa işgal edilmişti...

Düvel-i Muazzama, Mondros Mütarekesi’ndeki şartları tamamen hiçe sayıyordu... Türk Ordusu hemen her yerde terhis edilmiş, asker namına Erzurum’daki Kazım Karabekir Paşa’nın Kolordusuyla, Ankara’daki Ali Fuat Cebesoy’un Kolordusu kalmıştı...

Yunan 15 Mayıs’ta, İngiltere’nin oldu bittisi ile İzmir’e asker çıkarmış, 2000’e yakın asker ve sivil silahla, süngüyle delik deşik edilerek öldürülmüştü...

Millet aç, yoksul ve umutsuzdu... Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yakılmaya çalışılan “Kuvayi Milliye” ateşleri soluk, cılızdı... Karadeniz’de Rum çeteleri, Doğu Anadolu’da Ermeni çeteleri, o topraklarda nüfus çoğunluğunu ele geçirmek için, bir yerlerden aldıkları talimatlarla acımasız bir Türk-Müslüman katliamı uyguluyordu...

İstanbul, tam da bu sıralarda Büyük Şair Nazım Hikmet’in ölümsüz eseri Kuvayı-Milliye Destanı’nda anlattığı gibi adeta “soysuzluğun başkenti” görünümündeydi. Başta Padişah ve damadı Ferit Paşa, hükümet, aydın müsveddeleri ve ahalinin hali vakti yerinde bölümünün çoğu İşgal Kuvvetleri’ne, subaylarına hatta askerlerine yaranabilmek için her türlü haysiyetsizliği yapmayı bir görev sayıyordu...

Aynı sıralarda iktidardaki Hürriyet ve itilaf Partisi ileri gelenleri, başta Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit olmak üzere İngiliz Muhipleri Cemiyeti üyeleri, “manda” olabilmek için emperyalistlere yalvarma yarışındaydı!..

İşte Büyük Devrimci, böylesine ağır, böylesine umutsuz şartlar altında 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıktı!.. O karaya ayak bastığında Osmanlı Devleti aslında fiilen bitmiş, tarihe karışmıştı. Ancak bunu dünyaya anlatmak için daha 4 yıla yakın süren bir Kurtuluş Savaşı’nı zaferle bitirmek gerekiyordu... Bitirildi de...

- İşte bu nedenle 19 Mayıs bizim onurumuzdur!..

100 yıl sonra durum...

Aradan 105 yıl geçti... Yarın 19 Mayıs 2024, Cumhuriyetin 101. Yılı...

Mustafa Kemal Atatürk’ün, muhteşem eseri “Nutuk/Söylev”in sonunda, adeta yüz yıl sonrasını yaşamışçasına gençliğe yönelik hitabesinde dikkat çektiği her şeyin birer birer gerçekleştiği günleri yaşıyoruz...

Yüz yıl sonra bugün; İstiklal ve Cumhuriyetimize kast eden düşmanlar, yine dünyanın en güçlü ülkeleri... Yine cebren ve hile ile bütün kalelerimiz zapt edilmiş, bütün tersanelerimize girilmiş, ordumuzun akıl almaz kumpaslar sonucu kolu kanadı kırılmış durumda... Bütün bunlardan daha elem verici olanı, iktidar sahipleri büyük bir gaflet ve dalalet hatta hıyanet içinde... Hatta şahsi menfaatlerin vatan savunması ve birlikteliğinin önüne geçtiğine dair sayısız örnek mevcut... Millet yine açlık, yoksulluk sarmalında harap ve bitap düşmüş durumda...

Bu iktidar zamanında ve de durmaksızın Türkiye üzerine emeller açıkça yabancı medyada yer alabiliyor. Süper gücün gözde gazetesi The New York Times Gazetesi, yüz yıl önce Osmanlı’yı gizlice paylaşan İngiltere ve Fransa’nın “Sykes-Picot” anlaşmasının haritasını, ABD Başkanı Wilson’un çizdirdiği “Parçalama Haritasını”Sevr haritasını hiç çekinmeden yayınlayıp, “böyle olsa daha mı iyi olurdu?” diye sorabiliyor... Alman Die Tageszeitung Gazetesi, “Türkiye bölünecek” diye başlık atabiliyor!

- Kısacası sevgili Sina Akşin’in deyişiyle durum 19 Mayıs’tır!..

Yel kayadan ne alır!

Ülke, bugün bir zavallılık, bir cehennem görüntüsü içerisinde ne yazık ki! Bu millet tarihin hiçbir evresinde yaşamadığı bir yoksulluk sarmalında harap ve bitap durumda.

Mustafa Kemal’in Türk Milleti’ne ve dünya tarihine armağan ettiği “NUTUK” şu sözlerle başlar:

- 1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım...

Sonrası, dünya tarihine bir ilk olarak altın harflerle kazınacak, “yenilmez” diye bilinen emperyalizme atılan okkalı bir tokatın muhteşem hikayesidir...

Bakın efendiler; Kurtuluşun simgesi “İzmir Marşı”nı siyasidir diye engellemeye kalkabilirsiniz... Andımızı yasaklayabilir, en güzel bayramlarımızı savsaklayabilirsiniz, zaten bunların tümünü de yaptınız hatta NUTUK’u bile “siyasidir” diye okullarda dağıtımını önlediniz...

Ancak ne o müthiş adamı, ne o akıllara durgunluk veren kurtuluşu ve ne de o muhteşem Türk devrimini bu milletin yüreğinden söküp atabilirsiniz... Tarih o büyük devrimi ve devrimciyi defterine çoktan altın harflerle yazdı bile...

- Siz o defterde bir virgül olarak bile var olamayacaksınız...

Bu millet “imkansız” denileni yüz yıl önce başardı, yine başaracaktır!

Yurtsever komutanlar serbest!

Dün içim kan ağlayarak “1000 günlük işkence” başlığıyla bu ülkenin yurtsever, şerefli, başı dik komutanlarına reva görülen “intikam hırsını” yazmıştım...

- Komutanlar dün gece Cumhurbaşkanı’nın 14 aydır bekletilen, “cezaevinde kalmaları mümkün değildir” içerikli, Adalet Bakanlığı’nın üst yazısıyla yollanan raporunu nihayet imzalaması sonucunda serbest bırakıldılar...

Bu bir af değildir; bu, Adli Tıp Kurumu’nun ağır hastalıkları nedeniyle 5 komutanın ölümle karşı karşıya kaldıklarını, bırakılmalarının elzem olduğuna dair raporu karşısında, Cumhurbaşkanı’nın epey geç de olsa, yasanın kendisine yüklediği görev ve sorumluluk adına attığı imzadan ibarettir.

Yurdu için ellerinden geleni en üst seviyede yapmış, her ahval ve şerait altında dahi halkının güvenliği, memleketin bekası için öne atılmış, hayatlarının en az 50 yılını bu kutsal görev için seve seve, gözünü kırpmadan harcamış komutanlarımıza ve ailelerine en içten, en derin sevgi ve saygılarımı gönderiyorum...

- Hakları ödenmez...