KAFAMI BOZAN ŞEYLER

YTS de neyin nesidir böyle?

Yazacağım konunun tarihi biraz eski.

31 Mayıs’ta Meclis’te yapılan bir konuşma.

Konuşmayı yapan CHP’li Gökhan Günaydın.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, oturduğu yerinden söz alarak bir belge okudu.

Bu belge Bursa Valiliği İl Göç İşleri İdaresi’nden yazılmış resmi bir belgeydi.

Hatay Valili’ğine yazılan resmi yazının bir kopyası bilgi için İçişleri Bakanlığı’na da gönderilmişti.

Bu resmi yazıda kimliği belirtilen bir kişinin “kendi rızasıyla gönüllü olarak” ülkesine dönmek istediği belirtiliyor ve bu konuda gereken ilgi ve desteğin gösterilmesi isteniyor.

Gelelim bu kişinin kimliğine.

Bursa Valiliği’nden giden yazıya göre bu kişi “yabancı terörist savaşçısı” imiş.

Çok açık.

Adam bir terörist.

Üstelik terörist olduğu resmi makamlarca da belirlenmiş.

Ve bu kişi “gönüllü olarak” ülkesine dönmek istiyor, devletimizin ilgili birimleri de kendisine gereken ilgi ve desteğin sağlanmasını istiyor.

Yabancı terörist savaşçısı resmi yazıda YTS olarak geçiyor.

Kavramı oluşturdukları gibi kısaltmasını da yapmışlar.

Böyle bir rezalet olur mu?

Bir kişinin terörist olduğu biliniyor.

Ama bu kişi Türkiye’de elini kolunu sallayarak geziyor.

Devlet de, kendi ülkesine dönmek isteyen bu teröriste yardımcı oluyor.

Bir anlamda “teröriste yardım ve yataklık” suçu değil midir bu?

Yargılanması gereken kişiye kolaylık sağlanıyor.

Canımı sıkan şeylerden biri şu; Gökhan Günaydın bu konuşmayı Meclis’te yapıyor.

Meclis televizyonu o sırada yayında.

Yani konuşma halka açık gerçekleşiyor.

Ama ne tuhaftır ki bir YTS’nin ülkesine dönmesi için devletin yardımcı olduğu medyamızda haber değeri bulmuyor.

Şimdi geliyorum asıl büyük tehlikeye.

AKP iktidarının sözde “ensar” tutumu nedeniyle milyonlarca yabancı kolaylıkla Türkiye’ye girebildi ve her tarafa dağıldı.

Hiç sanmıyorum ki İçişleri Bakanlığı’nın elinde hangi ülkeden kaç kişinin geldiği bilgisi sağlıklı olarak kayıtlarda bulunsun.

Daha da önemlisi bu gelenler nereye yerleşti, ne yapıyorlar... O da muhtemelen kesin olarak bilinmiyor.

Ülkesine gönüllü olarak dönmek isteyen bu YTS gibi daha kaç terörist topraklarımızda serbestçe dolaşıyor?

Bu biliniyor mu?

Bunların arasında kaç canlı bomba var; kafa kesen, insan yakan, sabotaj yapmış olan ve bu potansiyeli taşıyan kaç YTS  var Türkiye’de?

Çok büyük bir tehdit ve tehlike altında olduğumuz sadece bu haberle bile anlaşılmıyor mu?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Vecdet Öz’e  “Atatürk’ten çok bahsetme” tavsiyesi

Adalet Partisi Genel Başkanı Vecdet Öz, dün sosyal medya hesabıma bir not göndermiş.

Notun özeti şu; Vecdet Öz’ü Almanya’daki bir dostu telefonla aramış.

Bu kişi Vecdet Öz’e “Hocam seni çok severim bilirsin. Bana kırılmazsan bir eleştirim olacak. Yazdığın yazıları burada da takip eden arkadaşlarım var ve bunlardan biri seni tanıdığımı bildiği için bir tavsiyede bulundu. Hoca’nın yazıları genelde iyi. Lakin kendisine söyle; her yazısında Atatürk demekten vazgeçsin. Siyaset yapıyor ve bu yüzden destekçi kaybedebilir, geçmişi bırakıp önüne baksın” demiş.

Tavsiyeye bakar mısınız?

Ülkenin ne hale geldiğinin çok çirkin bir göstergesidir bu.

Ne yazık ki başta AKP olmak üzere kimi sağ partilerin etrafından kümelenen bir kesimde Atatürk düşmanlığı neredeyse olağan anlayış haline geldi.

Aslına bakarsanız bu tavsiyeyi bu şekilde hiç duymamış bazı muhalif partilerin kimi isimleri yerine getiriyor. O da başka bir acı gerçek.

Vecdet Öz ise “Nezaketsizlik etmedim ancak telefonu kapattıktan sonra bir müddet kendime gelemedim ve sinirlerim yatışmadı” dedikten sonra şöyle devam etmiş;

“Sanırım bazı dostlukları tekrar gözden geçirmek gerekiyor. Yahu benim var olma ve siyaset yapma sebebim Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun özenle kurarak bizlere emanet ettiği Cumhuriyet’tir. Bu duyguları taşımayan biri bana siyasi destek vermesin. Partimizin önünden dahi geçmesin ve oy da vermesin. Tek bir oy alacağımı bilsem de bu yoldan taviz vermem. ATA’ya ve ecdada vefası olmayanla da asla yol yürümem. Böyle bir şey benim gibi birine nasıl söylenir? Ne diyelim yazıklar olsun ve taşıdığınız T.C. pasaportu haram olsun.”

BUNU YAZMAK GEREK

Yeni otoyola doğru düzgün bir Avrasya tabelası konmalı

İstanbul’a gelişte Kuzey Marmara Otoyolu’nu kullanıyorsanız ve köprüler yerine Avrasya Tüneli’nden geçmek istiyorsanız ya yolu iyi bilmek ya da küçücük tabelayı görmek zorundasınız.

Çünkü otoyolun Kadıköy ve birinci ve ikinci köprüye giden kavşağındaki ana tabelada Avrasya Tüneli gösterilmiyor.

Yolu bilmiyorsanız devam eder giden ve üçüncü köprüye varırsınız.

Bu tür “küçük” gibi görünen ama vatandaş için önemli olan ayrıntılara çok dikkat çeken okurlarımdan Abdullah Cenkçiler de konuya dikkat çekmekle kalmamış durumu 153 İBB Çözüm Merkezi’ne bildirmiş önce.

Bu merkezden “Bu mesajınızı whatsapp’tan bildirin” mesajı gelmiş.

Cenkçiler onu da yapmış ama 10 gün geçtiği halde bir cevap gelmemiş.

Tekrar arayınca “Bu konu bizim işimiz değil Karayollarının görevi” cevabı verilmiş.

Cenkçiler bu kez 159’u aramış.

Kendi deyimi ile  “40 takla atıp, ahretlik soruları içeren şikayet formunu” doldurup göndermiş.

Ancak aradan 10 gün geçtiği halde oradan da bir cevap gelmemiş.

Tabela ise hâlâ yok.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Tarihi rekor kıran yayın, izleyicinin asıl beklentisini karşılamadı

Gece saat 22.45 sıralarında Whatsapp’ta “Ali Koç ile Aziz Yıldırım canlı yayında karşı karşıya geliyor” yazısını okuyunca çok şaşırdım.

Öyle ya; gündüz birbirlerine ağır sözler söyleyen Fenerbahçe’nin iki başkan adayının canlı yayında teke tek karşı karşıya geleceğini hiç beklemiyordum.

Yatağımda bilgisayar üzerinden film izlemek için kulaklıklarımı da takmıştım ki, hemen vazgeçtim ve YouTube üzerinden Habertürk’ü bularak beklemeye başladım.

Sabah Habertürk’ün tarihi bir rekor kırdığını iki başkan adayının canlı yayınının reytinginin yüzde 55.8 olduğunu öğrendim.

Yani demek önceki gece halkın yarıdan fazlası, iki başkanın düellosunu izlemiş.

Peki bu ilgi neden oluştu?

Hepimiz biliyoruz ki iki başkan adayının görülmemiş biçimde kavga edecekleri beklentisi oluşmuştu.

Ama olmadı.

Her iki isim de olabildiğince sakin davranmaya çalıştı.

Bir iki an dışında konuşmalar alevlenmedi, karşılıklı saygı bir oranda kendini gösterdi.

İşin yanisi şu ki; aslında milyonlarca kişi, bu açıdan bakarsak biraz hüsrana uğradı.

Bu yazıyı yazdığım sırada oylama sonuçları henüz belli değildi.

ŞAŞIRDIM

Bu işi kim tezgahladı?

AKP Genel Başkanı, bırakın Türkiye’yi dünyanın belki de en iyi korunan lideri.

Yanına izinsiz yaklaşmak, yüz yüze konuşmak neredeyse olanaksız.

Ancak Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Tanıtım Programı sırasında Erdoğan’ın yanına koşarak bir genç kız geldi, kendisine sarıldı.

Erdoğan’ın yanında Milli Eğitim Bakanı var, hemen arkada, yanlarda ve sahne önünde koruma görevlileri duruyor.

O genç kız buna rağmen sahneye fırlamayı ve Erdoğan’a kadar ulaşarak sarılmayı başardı.

Peki kim bu kız?

“Kara para aklama” suçundan tutuklanan ve biri halen hapiste olan Nihal ve Bahar Candan isimli fenomenlerin kız kardeşi.

Z.S isimli bu genç kız Erdoğan’a sarıldığı gibi ayak üstü ablalarının başına geleni anlatmış. Erdoğan da ona “Bakarız, yapılacak bir şey varsa yaparız” demiş ve görevlilere “Bu kızı dinleyin” talimatı vermiş.

Anlamadığım şu; Erdoğan’ın tanıdığı bir isim bile olsa koruma görevlileri koşarak Erdoğan’ın yanına giden birini asla bırakmaz, anında önüne geçer, etkisiz hale getirir.

İyi de bu kız nasıl oldu da onca korumayı atlatabildi.

İster istemez insanın aklına “Bu işi kim tezgahladı?” sorusu geliyor.

NOT: Yaşadığım bir olayı anlatmıştım daha önce. Erdoğan, Beylerbeyi’nden geçerken aracını durdurmuş ve kaldırımda bekleyen birkaç kişiyle aracının içinden konuşmuştu. Ben de aksi istikametten geliyordum, durup Erdoğan’a bakmaya başladım. Koruma görevlisi yanıma gelerek ilerlememi istedi. “Beni tanıyor musunuz?” diye sormuştum ve görevli “Evet tanıyorum ama duramazsınız” demişti. Hepsi 10 saniyelik bir duraksama idi, ne kapımı açmıştım ne dışarı çıkmıştım. Yani kimse Erdoğan’a karşı koşarak gelemez.