Dış politika analizi yaparken:

İlişkilerdeki süreklilikler kadar, değişimleri de dikkate almak gerekmez mi?..

Öyle ya...

Dünya:

Garip bir şekilde...

Süreklilik ve değişimlerden harmanlanmış bir gezegen değil mi?..

Böyle bir dünyada uluslararası ilişkilerin geleneksel kurallarla kurulması doğru olabilir mi?..

Demek istemem o ki:

Uluslararası ilişkilerde güncelleşme şart iken...

İktidarın halen geleneksel politikalarda ısrar etmesi neden?..

Dış politikamızı niçin, güncellemiyorlar?..

Dijital bilgi devrimlerini dikkate almadan...

Sadece geçmişte yaşanılan uluslararası ilişkilerden ders çıkarmak:

Çok da sağlıklı olmayabilir...

Uluslararası ilişkiler üzerine analiz yaparken:

Küreselleşme, karşılıklı bağımlılık ve uluslar ötesi aktörler gibi olguları görmezden gelebilir miyiz?..

Elbette tarihten ders alınmalı...

Ama...

“Tarihten ders alıyoruz” diyerek...

Halkımızın ve daha da çok gençlerimizin ve çocuklarımızın geleceklerini tarihe kelepçelemek:

Saçmalık değil mi?..

Gelecekte ulus devlet ya da mikro devletler büyük ihtimalle ortadan kalkacak...

Yerine:

Tek bir dünya devleti kurulacak...

Tamam...

Şimdilik sistem:

Ulus devletler üzerine kurulu...

Tamam...

Henüz:

Uluslar ötesi şirketler...

Sivil toplum...

Ve...

Terör örgütleri gibi devlet dışı aktörler:

Devletin yerini almış değil...

Hatta:

Yakın bir gelecekte alma ihtimali de görünmüyor...

Ama...

Dün ve bugünün karmasıyla...

Daha ne kadar yaşayabiliriz?..

Size soruyorum politikacı milleti...

Cevap verin:

Yarınlar hiç mi gelmeyecek?..

Siz, sizden öncekiler için yarın değil miydiniz?..

İyi de...

Bugün siz:

Sizden sonra gelenler için dün değilseniz nesiniz?..

O halde:

Yarınları çalmaya hakkınız var mı?..

Bırakın kavgayı da...

Yarınlar için neler yapacaksınız:

Onları anlatın...

Ve bir an önce...

Camii inşa edip...

İmam yetiştirmek yerine:

Okul açın...

Öğretmenlere:

Çalışacakları kadar derslik...

Kendilerine yakışır hayatı yaşayacak kadar maaş...

Ve...

Sosyal imkânlar verin...

Günün sözü

“Eğitim, meyvenin kendisi değil, bilgi ağacından meyve toplamaya yarayan bir merdivendir...”.

Bernard Shaw

DİKKAT ÇEKTİM...

Gündem:

İstesem de istemesem de:

“Aaa cambaza bak!..”.

Sürüden ayrılanı kurt kapacağı için...

Ben de...

Sürüyle birlikte hareket etmeliyim...

O halde...

Diğer koyunlardan ayrılmadan...

Şu:

“Fatih Terim Fonu” denilen kriminal olaylar üzerine bir şeyler yazayım...

Hafta sonu yayımladığım bir videomda...

Fona adı verilen Fatih Terim’in yargılamada adının bile geçmemiş olması nedeniyle:

“Yargı Fatih Terim’i koruyorsa arada Adalet eski bakanlarından Mehmet Ağar mı var?” diye sormuştum...

Yine aynı videomda:

“Araştırmacı gazeteciler, Fatih Terim’in damadı Volkan Bahçekapılı’nın, AKP eski milletvekillerinden Ayşenur Bahçekapılı’nın yakını olup olmadığını araştırın” demiştim...

Araştırmacı gazetecilerden değil ama...

Değerli bir dosttan bilgi geldi:

Volkan Bey...

Yani Terim’in damadı:

Ayşenur hanımefendinin oğlu imiş...

Haliyle de Trabzonlu...

Yok efendim...

Şeytanlık düşünmüyorum...

Bu kriminal dostluk ilişkilerinin içinde hep AKPliler var da...

O nedenle:

Dikkat çektim...

ÖYLE DEMİŞ OLABİLİRLER

Fatih Terim, Arda Turan ve Emre Belözoğlu ise sadece Denizbank genel müdürü Hakan Ateş’le değil...

Erdoğan ve Soylu ile de görüşmüşler...

Görüşme konusunun bu olup olmadığını bilmiyorum...

Bilemem de...

Ama...

İddia o ki:

Erdoğan, Soylu’ya (o zaman içişleri bakanıydı):

“Çocukların işini hallet” demiş...

Soylu da işin hal yolunu...

Daha önce İnan Kıraç’a telefon edip:

“Sezgin Baran Korkmaz’a 45 milyon dolar borcun varmış öde” dediği gibi halletmeyi denemiş...

Denizbank genel müdürü Hakan’ı arayıp:

“Çocukların parasını öde” demiş...

Paranın ödenmeyeceği cevabı verilmiş...

Tabii ki tüm bunlar iddia...

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir...

Hukuk devletlerinde siyaset:

Yargıya da karışamaz...

Özel kurumların ve kişilerin alacak-borç ilişkilerine de...

Olsa olsa...

Banka yönetimine ve yargıdaki dostlara:

“Fatih hocayı, kızını ve damadını bu işin içinden sıyırın” demiş olabilirler...

ENSEYİ KARARTMAYIN...

Yeğenlerimden biri 7 yıldır Hollanda’da yaşıyor...

Ve...

Yeni Başbakan Wilders’in partisinde milletvekilliği yapan bir Hollandalının yeğeniyle evli...

Biri 5 yaşında diğeri henüz 6 aylık iki erkek çocukları var...

Damadımızın ailesi, çocuklarının bir Türk Müslümanıyla evlenmesine önceleri itiraz etti...

Ama bir de bugün görseniz...

Kendi oğullarından fazla bizim kızımızı seviyorlar...

Buna neden dikkat çektim...

Medyamız günlerdir Hollanda’daki seçim sonuçlarını yazıyor...

Ve...

“Karanlık bir tablo” çiziyor...

Ben ise Türk asıllı bir işletmeci olan Kemal Bolat isimli bir Hollanda vatandaşı gibi düşünüyorum...

Yani:

“Hemen yargılamayalım. Sakin olmak gerek. Yolun ortasında olun, yolda kalın. Her şey iyi olacaktır...”.

Wilders’le kavga etmek yerine...

Onun:

Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı...

Seküler, demokratik cumhuriyetçi Türk Müslümanları çok iyi anladığından emin olabilirsiniz...

Wilders’in:

Yeğenim gibi Türk Müslümanlarıyla sorunu yok...

O, Erdoğansever Müslümanlara itiraz ediyor...

Yani...

Enseyi karartmayın...

ŞAŞIRMAYIN...

Mevlâna Mesnevi’de insanların kimilerini dört kötü huylu kuşa benzetir...

Bunlar:

Horoz: Şehveti...

Kaz: Hırsı;

Karga: Tûl-i emeli (Hiç ölmeyecekmiş gibi plan yaparak mülk ve servetini artırma...).

Tâvus: “Hubb-i câh” denilen; makam, mevki ve şöhret düşkünlüğünü temsil eder...

Çok zengin...

Ama...

(BDDK raportörlerine göre)

Ortalama bir insan kadar bile zeki olmayan bu kriminal tiplerin:

Hepsi: Meşhur...

Hepsi: Hırslı...

Hepsi: Hiç ölmeyecekmiş gibi plân yaparak...

Servetlerini artırma peşine düşmüşler...

Şehvetleri konusunda şimdilik bir bilgi yok...

Yakında:

Onun da kokusu çıkarsa:

Şaşırmayın...

FERMANI KAPMIŞ...

Halk arasında bir söz vardır:

“Delidir, ne yapsa yeridir...”.

Bu deyim Padişah tarafından verilen bir fermanla:

Ne yaparlarsa yapsınlar hoş görülen deliler için üretilmişti...

Şu son “asrın dolandırıcılığı...”.

Ya da:

“Fatih Terim Fonu” kriminal tablosu bana:

“Padişahtan fermanlı” kişileri hatırlattı...

Kimilerinin yok dermanı...

Kimileri sarmış harmanı...

Kimileriyse belli ki:

Kapmış Fermanı...

HEMŞERİSİYMİŞ...

Seçim gezisi...

Edirne’ye gitmek için trene binen milletvekili adayı...

Tren, ara istasyonlardan birinde durunca, oradakilerden birine seslenmiş:

“Burası neresi hemşerim?..”.

Trakyalı cevap vermiş:

“Te be susak aazlı, madem buranın neresi olduunu bilmezsin; neden bana emşerim dersin?..”.

DÜNÜN X’İ

Tunaboylu Osman

@Osman_Tunaboylu

Bugün ünlü topçuların adının karıştığı ponzi türü dolandırıcılık oyununun büyüğü Türkiye’de 1980 başında banker olayında yaşandı.

Evren Paşa çıkardığı 11.8.1983 tarih ve 2874 sayılı kanunla tamahkarların bankerlere kaptırdığı paraları milletin cebinden ödedi maalesef.