“Günün Soruşturması” TÜSİAD’a geldi. Perşembe günkü Genel Kurul’da Perspektif ismini verdikleri yıllık raporların ilkini yayınladı TÜSİAD. 3 bin kişinin çalışması ile hazırlanan rapor kendi ifadelerine göre Türkiye’ye doğrudan yatırımların artması ve refahın yükselmesi için öneriler içeriyordu. Raporun sunumunu “Çöken bir sistemdir” diyen YİK Başkanı Ömer Aras yaptı. Bir bir sorunlu gördükleri alanları anlattı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç “Hukuk çerçevesinde en güçlü karşılık verilecek” dedi. 24 saat geçmeden de yine hızlı bir soruşturma haberi geldi! Gerekçe bir kez daha dikkat çekiciydi. Aras’a “Gerçeğe aykırı, kamu barışını bozmaya elverişli nitelikli sözleri nedeniyle adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeği aykırı bilgiyi alenen yayma” suçlaması yöneltildi. Bir süredir açılan soruşturmalarda “teşebbüs” ifadesini daha çok duyar olduk. Bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs, yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs... Bunlar son birkaç haftada açılan soruşturmaların ve tutuklamaların sebepleri arasında... Bir suçu işlemenize gerek yok. Aklınızdan geçtiğine inanılması ceza almanız için yeterli. “Teşebbüs” kelimesi “kalkışma” ile eş anlamlı kullanılıyor adeta. Yapılan araştırmalarda adalete güvenin azaldığı görülürken, birçok araştırma hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye’yi sınıfta bırakırken, yargı görünmez bir koruma kalkanına alındı iktidar tarafından. Eleştirmek, beğenmemek, tepki göstermek yasaklanmış durumda. Bakan Tunç “Türkiye eski Türkiye değildir” demişti açıklamasının devamında. Dünyanın en büyük adalet saraylarını inşa eden “Yeni Türkiye”de yargıya dokunan yanıyor. Aman dikkat!
Çağrı mı, ne çağrısı?
Bugün 15 Şubat. 22 Ekim 2024’te MHP lideri Bahçeli’nin çağrısıyla başlayan süreçte bugün terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’dan bir çağrı gelmesi bekleniyordu. Özellikle -di’li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu çağrının gecikebileceği, bu tarihe yetişmeyeceği tahminleri ağır basmış durumda. Farkındaysanız kullandığımız ifadeler hep muğlak. Çünkü 4. ayına giren “süreç”in adı dahil hâlâ her şey belirsiz. Sürekli kulislerle, edinilen bilgilerle, iddialarla haberler yapıyoruz. Ancak bizlere hiçbir bilgi verilmezken Ocak ayı sonunda taa Suriye’den, Suriye Demokratik Güçleri’nin komutanı Mazlum Abdi’den Öcalan’ın Kenya’da yakalandığı tarih olan 15 Şubat’ın yıldönümünde bir açıklama yapacağını hatta bu açıklamanın görüntülü bile olabileceği iddiasını duyduk. Ne doğrulandı ne yalanlandı. Tarih yaklaştıkça, bu kez “15 Şubat’a yetişmez” kulisleri gelmeye başladı. Ardından önceki gün terör örgütü PKK yöneticilerinden Cemil Bayık kendilerine Öcalan’dan bir mektup geldiğini öne sürdü. Kamuoyu bilgilendirilmezken iddia o ki, İmralı’dan hem 1400 kilometre ötedeki Suriye’ye, hem 1900 kilometre ötedeki Kandil’e mesaj gitmişti. Ancak bire bir görüşme yapan heyettekilerden DEM Parti’ye bile bu kadar net mesajlar iletilmediği iddia ediliyor. HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile görüştükten sonra açıklama yapan İmralı heyetindeki Sırrı Süreyya Önder boğazı düğümlenerek konuşmuş, kamuoyundan gizledikleri ya da gizleyecekleri hiçbir şeyin olmayacağının sözünü vermişti. “Bizleri tanıyorsunuz, bütün açık kalpliliğimizle... yüreğimiz elimizde geziyoruz barış için” cümlesini kurmuştu. Fakat o gizlilik daha ilk günden başlamıştı zaten. DEM Parti heyetinin ilk İmralı ziyaretinde gazeteciler olarak, belki bir mikrofon uzatır da bir cümle duyarız diye adaya gidilebilecek Ataköy ve Mudanya’daki iskelelerde saatlerce bekledik. Ama heyetin ne gidişini görüntüleyebildik ne dönüşünü. O günden bu yana da bu “gizem” sürüyor. Açıklama beklerken bir mektup geldiği söyleniyor. Bir açıklama olmaması bile ihtimaller dahilinde... Grup toplantılarından, yüksek sesle başlatılan “süreç” belki de anketlerde yeterli destek görmeyince, yine arka kapıdan, bizlerin ruhu duymadan yürütülüyor. Kamuoyu olarak bizlere de bir kez daha “Çağrı mı, ne çağrısı” diye sorduğumuz günler düşüyor...