Tarihimizin en büyük, en yürekli en etkili yazarlarının başında geliyordu...

Değerli kardeşim Mustafa Balbay’ın deyişiyle “gözünü budaktan, sözünü dudaktan” sakınmayan, ilkelerinden asla taviz vermeyen bir Kemalist devrimciydi...

24 Ocak 1993’te, evinin önünde, eşinin ve çocuklarının önünde arabasına konulan bomba düzeneği ile katledildi...

Ankara’da, yağmurlu bir günde milyonlarca kişinin katıldığı “Uğurlar olsun” türküsünün hep bir ağızdan söylendiği bir törenle sonsuzluğa uğurlandı. O günü hep boğazımda bir yumru, ağzımda bir acı tat ile anımsarım...

Yıllar önce Fethiye’de onun anısına yapılan görkemli anıt açılışına katılmıştım... Anıtın üzerinde onun tarihe adeta kazınmış şu sözleri kocaman harflerle yer alıyordu:

- Vicdan sustu, hukuk sustu, insanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük, ey halkım unutma bizi...

Sevgili Uğur Mumcu’nun alçakça katledilmesinin üzerinden tam 31 yıl geçti. Ancak bu suikastin üzerindeki sır ne yazık ki aydınlatılamadı. Aydınlatılmadı mı demeliydim acaba, bilemiyorum!

Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, bu yürekli gazeteci, bu Kemalist devrimciyi halkın kalbinden söküp atamadılar. “Artık Uğur mumcu, Abdi İpekçi modeli gazeteciliğin modeli geçti” diyenlere inat yazdıklarıyla, söyledikleriyle milyonlarca insanın yüreğinde yaşamaya devam etti...

Aslında, bir anlamda haklıydılar, Uğur Mumcu ve birçok yurtseverin yok edilmesi ile koşut olarak gazetecilik de tam istedikleri yere doğru, dibe doğru yol aldı. Bugüne baktığımızda o kahramanların niçin katledildikleri de aydınlanmış diyebiliriz!

Ancak, her şeye karşın bugün halkın çok önemli bir bölümünün her türden baskıya, tehdide, şantaja boyun eğmemesi, ülkenin esenliğe kavuşması uğruna savaş vermesi de o sonsuzluğa karışan yurtsever aydınların “ölümüne katkısı” sayesinde...

- Bugünün yurtseverleri o günlerin öğretisi ve bilincini yaşatıyor...

Işıltılı hayatlar

Yukarıdaki satırları yazarken aklıma yine yıllar önce o güzel insanlarla ilgili kaleme aldığım  yazımı anımsadım. Bir bölümünü paylaşarak, sevgili Uğur Abi’nin şahsında tüm “ışıltılı hayatlar” önünde sevgi, saygı, minnet ve özlemle eğiliyorum...

“Hayat dayatmaz... Hayat yaşanır... Ve her hayat, yaşayanın tercihlerine göre, yaptığı seçimlere göre yaşanır... Bir sürüngen, bir parya gibi yaşamak da, onurlu, başı dik yaşamak da, seçimini teslim olmaktan yana yapmak da, her şeye karşın direnmek de insanın elindedir...

Korkaklığın, haysiyetsizliğin, gücün karşısında yaltaklanmanın, ruhuna varıncaya kadar her şeyini kiralamanın sonra da geçmişinden utanmanın, bu utancın yarattığı dayanılmaz hırs ve kompleksle herkesin aynı kirli hayata bulaşmasını istemenin, hayatın dayatması ile uzaktan yakından ilgisi yoktur!..

Hayat herkes için başlar ve biter... Aradaki boşluğu her insan kendi çapına, tıynetine göre doldurur... Kimi insanlık tarihine bir çentik atarak ışıl ışıl gider... Kimi ise “kayıp bir hayat” olarak gider...

- Hayat, yalnızca tanıktır!..”