ANALİZ

Vatan neden tehdit altında?

Sarayın ortağı MHP Genel Başkanı Bahçeli ortalığı karıştırdı.

Gerçi hayli zamandır tuhaf çıkışlarla yapıyor bunu.

Abdullah Öcalan’ı Meclise getirmek hata özgürlüğünü vermek istiyor Bahçeli ve bu konuda başkanı Erdoğan’dan da destek bekliyor.

Erdoğan destek vermedi mi?

Bir anlamda verdi.

Verdi ama garip bir tanımlama da yaptı.

Dedi ki “Bahçeli bütün vücudunu taşın altına koydu, bu önemlidir, bunu önemsiyoruz” dedi.

“Bütün vücudunu taşın altına koydu” demek bir anlamda “o taşın altında kalabilirsin” anlamına da gelebilir.

Bahçeli ise belli ki çok daha açık bir destek bekliyordu.

Ama Erdoğan henüz böyle bir destek vermediği gibi Bahçeli’nin Apo ile ilgili önerisinde şu ana kadar somut bir adım atılmadı.

Bahçeli bu desteği görmeyince önceki akşam daha önce yayınlanmış olan bir videosunu parti hesaplarından tekrar yayınladığı gibi bu videoyu bazı televizyon kanallarına reklam olarak da verdi.

Bu da Bahçeli’nin her an “bir şey yapabileceğinin” göstergesidir bana göre.

“Hükümete güvenoyu isteyelim, seçime gidelim, böylelikle Erdoğan’ın aday olup olamayacağı tartışmasını da biter” diyebilir kısa bir sonra örneğin.

Ya da hiç aklımıza gelmeyen ama ortalığı birbirine katacak bir çıkış yapabilir.

Bahçeli’nin grup konuşmasında bana göre çok önemli bir cümle var.

Şöyle diyor MHP genel başkanı;

“Oyumuz artıyormuş, oyumuz azalıyormuş. Arkadaşlar, aziz milletim; vatan tehdit altındayken, milli güvenlik duvarlarımız hain akınlarla sallanıyorken, oy ve seçim endişesiyle başımızı kuma gömmek, bizim kitabımızda yazmayan alçalma ve aşağılanma halidir. Böyle bir şeyi de tamamen reddediyoruz.”

Türkiye terör tehdidini 40 yıldır yaşıyor. Hatta daha önceye gidersek Asala terörü gibi uluslararası bir terörün de hedefi olmuştuk.

Bölgemiz zaten ateş çemberi gibi. Hemen burnumuzun dibince binlerce insan kurban ediliyor.

Bunları biliyoruz zaten.

Peki Bahçeli’nin bu yıllardır bilinen gerçeği sanki yeniymiş gibi “vatan tehdit atındayken” diye bir söz söylemesinin ne anlamı var?

Bilmediğimiz bir tehlikeyle mi karşı karşıyayız?

Devlet halktan önemli bir tehdidi mi saklıyor?

Eş zamanlı olarak Milli Savunma Bakanı bir televizyon kanalına çıkıp “İsrail’in saldırabileceğinden, üçüncü dünya savaşının çıkabileceğindan” söz ediyor.

Bu halkı korkutmak değil midir?

Yoksa Erdoğan iktidarını sürdürebilmek için bir savaşı mı göze alıyor da kamuoyunu hazırlamaya çalışıyorlar.

Bahçeli “vatan tehlikede” derken kimi uyarıyor partisini ve halkı mı yoksa “senin yanlışların yüzünden başımız derde girecek” imasıyla Erdoğan’ı mı?

Bahçeli çok değişik bir siyasetçi.

Birini ne zaman övdüğünü ne zaman yerdiğini anlamak zor.

Ama gelinen noktada bende sanki “ipler kopuyor” izlenimi oluştu.

ŞAKA GİBİ

Sahi Süleyman Bey ne oldu şu İBB’deki 505 teröriste?

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun başına çorap örülmeye başladığı sırada “Belediyede 505 teröristin çalıştığını tespit ettik. Bunların hesabını millete vereceksin” demişti.

Ama o “skandala” konu olan teröristleri bir türlü açıklayamadı.

Sonra seçimler oldu, Süleyman Soylu Erdoğan tarafından dışlandı, Meclise milletvekili olarak gönderildi, konu da bir şekilde unutulmuş oldu.

Soylu,bu tür iri lafları söylemeyi çok seviyor.

Artık Türkiye’de terörist kalmadığını, 150 kadar teröristin ise ayakkabı numaralarını bile bildiğini söylemişti.

Yine seçimden sonra yaptığı bir açıklamada “Temmuz ayında ekonomi öyle bir şahlanacak ki, dünya parmak ısıracak” demişti.

Hiçbiri gerçekleşmedi ama Soylu bu konuda bir mahcubiyet göstermedi hiç.

Ama öneki gün CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül meclis içişleri komisyonunda Süleyman Soylu’ya “Size ne zamandır sormak istiyordum. ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde 505 terörist var’ demiştiniz. Nerede bu teröristler? İki yıl geçti yok” diye soruverdi.

Soylu büyük bir pişkinlikle “Bence bu tartışmaya girmeyelim. Başka zaman bunu size açıklamaktan memnuniyet duyarım” cevabını verdi.

“Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama asla rezil olmazsınız” sözü vardır biliyorsunuz, Soylu’ya ne kadar uyuyor değil mi?

Bİ SORALIM BAKALIM

Elektronik seçime güvenir misiniz?

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Ahmet Yener “Elektronik oylama sistemi ile ilgili tüm hazırlıklarımızı yaptık, karar TBMM’de” dedi.

Seçimlerin çok hızlı olması açısından teknolojiden yararlanmak elbette çok önemli.

Ancak hemen her seçimde türlü çeşitli oyunlar oynandığına inanılan ülkemizde nasıl kontrol edileceğini bilmediğimiz elektronik seçim sistemine geçilmesi halka güven verebilir mi?

Açıkçası şu an için hiç sanmıyorum.

Ancak Türkiye demokratik hukuk düzenine döner, devlette liyakat esas alınmaya başlanırsa bu sistem uygulanabilir gibi geliyor bana.

Yoksa bu dönemde elektronik seçime geçilirse hile yapılıp yapılmadığını anlamamız mümkün olmayacaktır.

DEDİKODU

Bahçeli’nin gazeteci azarlamasının nedeni

Partisinin grup toplantısından çıktıktan sonra bir gazeteci Bahçeli’ye “Erdoğan’la aranızda bir anlaşmazlık var mı?” diye sordu.

Bahçeli’nin tepkisi çok sert oldu.

Kadın gazeteciyi halkı tahrik etmek ve yalan haber yaymakla suçladı, ardından da “Sen bu mesleği bırak” dedi.

MHP’de uzun yıllar çalışmış bir arkadaşımla konuştuk bu azarlama olayını.

Bana aynen şunu dedi;

“Devlet bey aslında o gazeteciye tepki göstermedi. Grupta son kez Erdoğan’a bir çağrıda bulundu, buna bir olumlu yanıt gelmemesi halinde aynı akşam imalı videoyu yayınlamaya karar vermişti. Gazeteci beklenmedik anda Erdoğan’la ilişkiyi sorunca bir anda panikledi, hazırladığı planın etkisini kaybedeceğini düşündü ve öfkesini tutamadı.”

Ben de “Bu bir bilgi mi tahmin mi?” diye sordum.

MHP’li dostum “Tam bilgi değil, ama parti içindeki bir dostum olayı böyle yorumladı, pek çok kişi böyle konuşuyormuş, bana da hiç ters gelmedi” cevabını verdi.

Açıkçası bana da çok ters gelmedi. Çok makul bir açıklama.

FIKRA GİBİ

Erdoğan da belediye başkanıydı

Bugün birkaç Bahçeli yazısı oldu, biliyorum ama gündemdeki en flaş isim o, yapacak bir şey yok.

MHP genel başkanı grup toplantısında CHP’nin Ankara ve İstanbul belediye başkanlarına da ağır eleştirilerde bulunarak “Belediye başkanlarının cumhurbaşkanı adayı olmak istemeleri namertliktir. Gitsinler kendi şehirlerine hizmet etsinler” dedi.

Anlaşılan Bahçeli bu iki belediye başkanından birinin aday olması halinde Erdoğan’ın zora gireceğini ve seçimleri kaybedebileceğini düşünüyor.

Sonuçta her siyasetçi gibi bu iki belediye başkanı da cumhurbaşkanı olmayı isteyebilir ve bu da Bahçeli’yi ilgilendirmez.

Dikkat edin Bahçeli “Aday olmak istiyorsanız görevinizi layıkıyla yapacak birine bırakıp mücadeleye girin” demiyor “Cumhurbaşkanı olmayı hayal etmek namertliktir” diyerek ağır hakarette bulunuyor.

Ama Bahçeli’nin muhtemelen unuttuğu bir noktayı söyleyeyim.

Sıkı sıkıya bağlı olduğunu her fırsatta dile getirdiği Erdoğan da zamanında belediye başkanıydı ve ilerideki siyasi hayatını oluşturmak için zamanının büyük bölümünü İstanbul’da değil, çıktığı Anadolu turlarındaki mitinglerde geçiriyordu.

UYARI

Amiral Cihat Yaycı’dan “Uyan Türkiye” mesajı

İktidar ısrarla PKK teröründen söz ederken emekli amiral Cihat Yaycı’dan dikkat çekici bir terör mesajı geldi.

Bakın Yaycı “Uyan Türkiye” başlıklı mesajında ne diyor;

İçi boşaltılıp YPG’ye dönüşmüş, eylem yapamaz hale gelmiş, PKK’ya; “silah bıraktığını açıkla , kendini feshet, hapisteki liderin TBMM’ye gelsin konuşsun,  biz de liderini serbest bırakalım,  Anayasada da sizin istediğiniz değişiklikleri yapalım” demek son derece anlamsızdır.

Zaten PKK kendini sözde 2002’de feshetmiştir.

Önce KADEK, sonra KCK- KONGRAGEL ismini almıştır.

Önemli olan PKK’nın türevleri, YPG, Rizgari, HPG, Ateşin Çocukları, KCK, KONGRAGEL gibi farklı isimlerdeki yapıların;

- Toptan silah bırakmaları,

- Faaliyetlerini sonlandırmaları

- İşledikleri suçlar dolayısıyla Türk adaletine teslim olmaları,

- Suriye’nin kuzeyindeki sözde Rojava Özerk Yönetimi’nin kendini feshedip, dağıtmasıdır.

Bunlar yapılmadığı sürece, gerisi Türkiye’nin bölünmesine ve elinin kolunun bağlanmasına kadar giden bir kandırmacadır.

UYAN TÜRK MİLLETİ!

ÇOK GÜLDÜM

Akit’in ters manşeti

Akit denilen gazetenin dünkü manşetini görünce önce çok şaşırdım.

Çünkü çok büyük başlıkta “İşçiler açlık sınırında” yazıyordu.

“Hayrola” dedim, kendi kendime “Akit muhalefete mi geçti?”

Ama altındaki başlıkları okuyunca gülmeye başladım.

Çünkü Akit’in “açlık sınırında” dediği işçiler meğer Ankara belediyesinin çalışanlarıymış.

Habere göre işçiler ortalama 28 bin lira alıyormuş ama CHP genel başkanı asgari ücretin 30 bin lira olmasını istiyormuş, bu emek israfıymış.

Bu kadar akılsızlık olur mu?

Çünkü haberde belediye işçilerinin şu an ortalama 28 bin lira aldığı yazılı, yani asgari ücretten 9 bin lira fazla.

CHP’nin istediği olur asgari ücret 30 bin lira olursa bu işçilerin ortalama maaşı 40 bin lirayı geçecek.

Ama Akit aklı işte.

Ayrıca sormak isterim, Akit gazetesinde ortalama maaş (yazar ve müdürler hariç) kaç lira acaba?

Ve Akit yöneticilerinin asgari ücreti açlık sınırının altında tutan Erdoğan’a bir çift sözü var mı?