“Yobaz linci” başlıklı yazım 12 Ağustos’ta yayınlandı. Hayatı dağlarda, terörist peşinde geçen, vücudunda Ağrı ve Muş hariç bütün Doğu ve Güneydoğu’dan izler bulunan Emekli Astsubay Oktay Yıldırım’dan söz etmiştim size...

Emekli olduktan sonra yaşadığı Balıkesir’in Burhaniye ilçesinin Dutluca Köyü’nde linç girişimine uğramıştı.

Çünkü yaşadığı bu şirin köyün insanları, ne yazık ki bir tarikatın esiri olmuş haldeydi; bu yüzden de bu Atatürkçü askeri, köylerinde istemiyorlardı.

★★★

On beş gün önceki ilk olayda arabasıyla evinden çıkmak isterken, yolun kesildiğini gördü.

Nedenini sordu.

Sen misin soran?

Çevresindeki kalabalıktan biri hakaret etmeye, “Şerefsiz kafir. Defol git bu köyden. İstemiyoruz seni” diye bağırmaya ve küfretmeye başladı.

Yaklaşık elli kişi ellerindeki demir çubuklarla, sandalyelerle, küreklerle Oktay’ın üzerine yürüdü. Gazimiz, başına ve vücudunun çeşitli bölgelerine darbe aldı.

Gözleri kararan saldırganlar arabasını parçaladı, evini taşladı.

★★★

Aradan iki hafta geçmişti ki Oktay Yıldırım aynı köyde bu kez silahlı saldırıya uğradı.

İlk saldırının soruşturmasının doğru dürüst yapılmaması saldırganlara cesaret vermiş olmalı ki evi ve arabası kurşunlandı.

Köydeki tarikatın köleleştirdiği iki genç, ilk saldırıdan sonra evinin etrafına yerleştirilen kameraların görmediği kör noktayı tespit etti. Sabaha karşı da arabasına ve evine kurşun yağdırdı.

Yakalandıklarında ise “Alkollüydük” deyip, cezalarını hafifletmeye çalıştılar.

★★★

Asıl soru şu:

Bu organize saldırıyı yapanlar kime güveniyor?

Arkalarında kim ya da kimler var?

Kimler göz yumuyor, kimler saldırganları nasıl destekliyor?

Yakalanan iki genç içkili olduklarını söyledi... Ama... Alkol muayenesine bile götürülmediler! Neden?

Köy meydanına bir jandarma aracı konuldu ve birkaç kamera takıldı; o kadar!

Hâlâ bir koruma verilmedi.

Daha da vahimi... Yaşadığı yer, daha önce mücadele ettiği bütün terör örgütleri tarafından artık net olarak biliniyor.

★★★

Eğer devletimiz, bu ülke için canından bile vazgeçerek terörle mücadele eden bu kahraman askerine bile sahip çıkamıyorsa...

Hem vay, hem de vah halimize!

Sizi de yakacaklar!

İktidara da muhalefete de “dost” değilim.

Çünkü gazeteciyim.

Haberci arkadaşlarımın işi olayları en doğru haliyle anlatıp kamuoyunu bilgilendirmek, biz yorumcuların işi de “kötü”ye “kötü” deyip kamuoyunu uyarmak...

“Canım bu ülkede hiç mi iyi bir şey yapılmıyor?” diyenleriniz olabilir.

“İyi” işleri duyurmak  “reklamcı” ya da “halkla ilişkiler”ci arkadaşların işi...

Biz yorumcular 1.000 kilometrelik şahane bir yolda kazaya neden olabilecek bir çukur ya da kasis varsa; onunla uğraşmak zorundayız.

Çünkü biz uğraşmazsak o çukur ya da kasis görülmez; bir otobüs de hızla gelip takla atar... Sonuçta onlarca kişi ölebilir.

★★★

Gelelim sadede... İktidarı, özellikle de Adalet Bakanı’nı uyarıyorum.

Şu itirafçılık müessesesine dikkat edin!

Çünkü günü geldiğinde hepinizin başını yakabilir.

Bugün savcıların çete başı ilan edip, verdikleri ifadelerle yüzlerce muhalifi tutukladıkları ve sonuçta serbest bıraktıkları o adamlar var ya...

İşte; o adamlar günün birinde, bu “kanıta ve tanıklığa dayanmayan saçma sapan yargı sistemi” yüzünden sizin de başınıza bela olacak...

İktidardan düştüğünüzde birileri de sizin ve bütün adamlarınızın sürüm sürüm sürünmesine yol açabilecek saçma sapan ifadeler verip, kendileri özgür kalacak!

Bugün muhaliflere yapılan bu sakat yargılamaları engellemediğiniz ve hatta desteklediğiniz için de gıkınızı bile çıkaramayacaksınız...

Bakın; tarih 26 Ağustos 2025...

Şimdi bıyık altından gülüp geçiyorsunuz ya...

Bu yazıyı unutmayın. Hatta kesip saklayın.

Bu “iftiracı itirafçılar” yüzünden bir gün siz de içeriden çıkamayacaksınız ama arkanızı dönüp baktığınızda bir kişi bile bulamayacaksınız!

Neden ayrılar?

En son yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini yüzde 100 isabetle tahmin eden Piar, Betimar ve HBS şirketlerinin araştırmalarına göre ağustos ayı itibarıyla halkın en çok tercih etti parti yüzde 32.1 ile CHP olmuş.

Onu yüzde 30.8’le AKP, yüzde 8.3’le de MHP izlemiş...

DEM yüzde 8.2 ile dördüncü olabilirken İYİ Parti’nin oyu yüzde 5.8, Zafer Partisi’nin oyu ise yüzde 4.5 olmuş...

İnsan sormadan edemiyor:

Aralarında keskin bir görüş farkı olmayan, aynı kökten gelen ve aynı şeyleri, aynı biçimde savunan Zafer Partisi ile İYİ Parti neden birleşmiyor?

İki küçük parti olarak kalacaklarına, neden birleşip Türkiye’nin üçüncü partisi olmuyor?

Eğer tek sebep “başkanların koltuk hırsı” ise, bunu iki partiye de yakıştıramıyorum!

GÜNÜN SORUSU

AKP’li kaynaklara göre Özlem Çerçioğlu’ndan sonra farklı partilerden en az 40 belediye başkanı daha AKP’ye katılmak için başvuruda bulunmuş... Çoğunun amacı, haklarında açılan soruşturmalardan kurtulmakmış...

Sorum ortaya:

Madem farklı partilerden seçtiklerimiz kafalarına göre parti değiştirebilecek ve iktidar partisine katılacak; o zaman o kadar tantanayla ve masrafla seçim yapmaya ne gerek var?