Son günlerde bir “hilafet-şeriat” kampanyası başlatıldı ki, evlere şenlik...

Suudi Arabistan kepazeliğinden sonra, sanki bir anda düğmeye basılmış gibi, ortalıklara salınan bir takım tiplerin çığlıkları, sosyal medyada “halife-ümmet” mesajları ardı arkası kesilmeksizin duyulur oldu, tıpkı geçmişte defalarca yaşadığımız gibi... Bu hönkürmelere geçmişten süzülerek gelen bir yazımla yanıt vermek istedim.

Uzun yıllar önceydi..

Kartvizitinde, AKP’nin Çorum eski milletvekili yazan bir muhterem, okullarda okutulan “Andımız” kaldırılınca pek bi sevinmiş, etrafa gülücük saçan mesajlar çekmeye, kutlamalar çiziktirmeye başlamıştı başlamıştı....

Facebook’ta bu eski milletvekilini takip eden bir yurttaş da dayanmamış şöyle bir mesaj atmıştı:

- Neyi vardı Andımız’ı da kaldırdılar. Varlığım Türk varlığına armağan olsun...

Eski milletvekili muhterem pek celallenmiş, “Sen Türk müsün, yoksa kendini Türk zannedenlerden misin, hiç araştırdın mı bilmiyorum. Fakat ben seni ırkından dolayı değil, bildiğim kadarıyla iyi bir Müslüman olduğun için, Allah rızası için sevdim” diye yüklendikten sonra, kendince taşı gediğine koyuvermişti:

- Bugüne kadar Türklüğümün hiçbir faydasını görmedim... Yine de bugüne kadar varlığını benim varlığıma armağan edenlere teşekkür ederim!

Ne kadar esprili değil mi?.. Yetinmemiş, bir de akıl vermişti o müthiş, o zeka dolu espri yeteneğiyle:

- Ayrıca, Andımız’ı evden çıkmadan okuyabilirsin, sıkıntı yok!

Gördüğünüz gibi, eski ya da yeni fark etmiyor; bunların tümünde aynı yetenek, aynı entelektüel birikim, aynı espri dehası fazlasıyla mevcut... Ancak bi şeye fena halde takılmıştım:

- Türklüğün, ne gibi faydasını görecekti acaba, inşaat ya da asfalt ihalesi değil ki bu!

Küllerinden doğmak

Türk, bir üst kimlik... Fransız Devrimi’nden itibaren, ulusal devletlerini kuran ve “milletleşen” topluluklar, devletlerinin isimleriyle anılmaya başladılar. İngiliz, Fransız, İspanyol, Alman, Rus gibi...

Osmanlı’da “millet” deyimi, gerçek bir milleti değil, ümmeti temsil ediyordu. Osmanlı’dan son ayrılan millet, Türklerdi. Başlangıçta devleti kuran, ancak yüzyıllardır o devletin yönetiminden uzaklaştırılan, Türklükle hiç ilgisi kalmamış yönetici sınıfın ve de ulemanın, “etrak-ı bi idrak” yani “geri zekalı” diye aşağıladığı, ancak savaşlarda ya da angarya işlerde akla gelen Türk milletinden söz ediyorum!..

Türkler, yıkılan Osmanlı Devleti’nin küllerinden, tarihin emperyal devletlere karşı ilk kurtuluş savaşını kazanarak doğdular. Kendi ulus devletlerini kurdular. Adını da, yüzlerce yıldır Batılıların, Anadolu için kullandıkları sözcüğe “Cumhuriyet” sıfatını ekleyerek koydular:

- Türkiye Cumhuriyeti!

Türk kimliğinin azılı düşmanları

Türklük aynı zamanda bir aidiyet duygusudur...

Hangi kökenden gelirse gelsin, hangi dine ya da mezhebe mensup olursa olsun, nüfus kağıdında “Türk” yazan, kendini “Türk” olarak tanımlayan herkes Türk’tür... Büyük devrimci, işte bu tanımdan yola çıkarak, bugün her yerden silmeye çalıştıkları o özdeyişi, kulluktan yurttaşlığa geçirdiği Türk milletine armağan etmişti:

- Ne mutlu Türk’üm diyene!

Andımız’ı ve bu özdeyişi “ırkçı” olarak niteleyen ümmetçiler ve neo liberal artıklar, ya Türkçe bilmiyorlar ya da cumhuriyete duydukları nefret ve önyargı, gözlerini, akıllarını kör etmiş durumda! Irkçı söyleme göre, Mustafa Kemal Atatürk’ün o müthiş söylemi şu şekilde olmalıydı:

- Ne mutlu Türk olana!

1950’lerden itibaren, yurttaş bilincinin erozyona uğratılması, büyük gerileme ve son dönemin “Sünni devlet” ve ümmet yaratma çabaları tabii ki “Türk” kimliğinin, milletin ve milliyetçiliğin azılı düşmanı olacaktı; tersi olsaydı, eşyanın tabiatına aykırı olurdu!

Tüm bu nedenlerle, eski AKP milletvekili muhteremin “Türklüğümün hiçbir faydasını görmedim” lafı sonuna kadar doğrudur... Hiç kuşkunuz olmasın; alınıp satılır bir nesne olsaydı, anında nakite çevrilebilir rant aracı olsaydı, önce bu muhteremler sahip çıkarlardı...

O nedenle, bu memleket, büyük şair Nazım’ın “Kuvayı Milliye Destanı”nda dediği gibi, “Dörtnala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” diyenlerin, ateşi ve ihaneti görenlerin, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri olmayanlarındır... İşte o nedenle, o aidiyete gururla sahip çıkanların haykırışı sürekli çınlar gökkubbede:

- Ne mutlu Türk’üm diyene...