Yıllar önce, “Türkiye Batağa Sürükleniyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştım... Bugün bakıyorum onca yıla rağmen henüz mürekkebi bile kurumamış!
Ne demiştim o yazıda:
- İlk tespitimizi yapalım: Ortadoğu’da bir daha eski günlere dönüş olmayacak!
ABD Dışişleri Bakan Condaleezza Rice, ya da Abdullah Gül’ün “Condi”si, Kudüs ziyareti sırasında ne demişti?..
- Artık yeni bir Ortadoğu’nun zamanı geldi!
Bizim yıllardır yazmaktan, anlatmaya çalışmaktan helak olduğumuz “Amerikan rüyasını” Condi, beş sözcükten oluşan bir cümleyle dünyaya ilan ediverdi! Bu açıklamayı bir dil sürçmesi ya da itiraf olarak algılayanlara ise yalnızca acı acı gülümsüyorum; bu arkadaşlara Condi’nin ikinci cümlesini ağır ağır, düşünerek ve sindirerek okumalarını tavsiye ediyorum:
- Yeni Ortadoğu istemeyenlere, bizim galip geleceğimizi söylemenin de zamanı geldi!
Böylece ABD, bu kısa açıklamayla Ortadoğu’da Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada neyi hedeflediğini gayet net bir şekilde ortaya koymuş oldu.
- Tüm bu coğrafya ABD’nin (ve de İsrail’in) istediği şekilde yeniden çizilecek!
İşte bu kadar!
Türkiye’ye biçilen yol!
Bu kan ve ateş planında Türkiye’nin yeri ve rolüne gelince...
Yine geçen haftaki yazıma atıfta bulunmam gerekiyor... O yazıda, İsrail’in saldırısıyla eş zamanlı olarak Türkiye’nin güneydoğusunda aniden artış gösteren terör ve şehit sayısındaki anormal artıştan söz etmiş, perde arkasında Türkiye’yi geri dönülmez bir maceranın içine atacak gizli anlaşmalar yapılmış olabileceğini savunmuş ve aynen şöyle demiştim:
- Yakında, çok yakında “ağzımıza çalınacak bir tutam bala” ya da Türkiye’yi “faktör” haline getirmeye yönelik bir “zorlama harekatına” hazırlıklı olmamız gerektiği kanısındayım!
Ne yazık ki tam da öyle oldu!.. Önce “bal” meselesi halledildi; ABD Başkanı Bush, Tayyip Bey’i, Condi de Abdullah Gül’ü arayarak, “PKK meselesinin vahametini anladıklarını ve çözüm için düğmeye bastıklarını” söylediler... Şu son dört sene içinde en az yirminci kez! Çok sevindik tabii! Hatta güzide medyamız, “good morning Amerika” gibi şaheser başlıklar bile attılar!.. Tabii Bush ve Condi’nin küçük bir ricaları da vardı; Zinhar bir sınır ötesi harekata kalkışmayacaktık, yoksa çok fena olurdu... Bizimkiler de “yapın yoksa fena olur” nakaratını yinelediler...
- Ne kadar hazin...
Ardından, Türkiye’nin “faktör” olarak kullanılmasına yönelik “zorlama harekatı” başladı!..
ABD, sanki Ortadoğu’yu kana bulayan senaryoyu uzaylılar uygulamaya koymuş gibi, Lübnan’da barışı sağlayacak bir “Birleşmiş Milletler Barış Gücü” oluşturulması fikrini ortaya atıverdi!.. Ne kadar insancıl bir yaklaşım değil mi?!.. Peki, nasıl bir güç olacak bu? BM’nin bu konuda iki ayrı görev tanımı bulunuyor:
1- Peace making 2- Peace keeping!
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere iki görev arasında büyük fark var. Birinde sağlanmış olan barışı korumak (peace keeping) söz konusuydu... Diğerinde ise çatışmayı sona erdirmek için bizzat çatışmanın içine girmek vardı (peace making)... İşte ABD’nin istediği de buydu!
Peki bu ne anlama geliyor? Tabii ki, ABD ve İsrail adına Hizbullah ve diğer terör örgütleriyle çatışmak! Peki, bilin bakalım ABD, bu güce kimin komuta etmesini istiyor? Pes doğrusu bildiniz, Türkiye tabii!
Türkiye şayet bu şartlarla uluslararası güce dahil olursa, bir daha çıkamayacağı bir bataklığın içine girmiş olacaktı. Bugün Lübnan, yarın Suriye, öbür gün İran... İşbirlikçi kalemler 2003, 1 Mart tezkeresiyle kaybettiğimiz(!) 21. yüzyıl vizyonunu tekrar kazanabilmemiz için Lübnan’a girmemiz gerektiğini hiç sıkılmadan yazmaya başlamışlardı bile... Türkiye’yi gözünün yaşına bakmadan parçalanmaya kadar götürecek bu kanlı senaryoya karşı çıkmak her yurtseverin göreviydi
- Yoksa ne olacağı, ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde çizilen yeni haritada açıkça görülüyor, paramparça, zavallı bir Türkiye!
Aman dikkat!
Bu yazı tam 18 yıl önce yazılmıştı!
Lübnan’da Barış Gücü kurulamadı; böylece o günlerde paçayı kurtardık! Ancak Suriye’de tam da düşündüğüm gibi oldu, korkunç bir bataklığın içine düştük!
Bugün ise Lübnan işgal edilmek üzere... Emperyalistin kafasındaki düşünce belli; İran’ı da tesirsiz hale getirmek ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) tamamına erdirecek yolda dev bir adım atmak!
Şunu iyi bilmek gerek; emperyalist dediğin sabırlıdır, bir örümcek gibi ağını kurar ve en elverişli zamana dek bekler! Türkiye’ye, yani bizim AKP’li Cumhurbaşkanı’nın uzun yıllar önce söylediği “BOP’un Eş Başkanına!” bakalım bu kez hangi görevi vermeye çalışacak, Türkiye böyle bir durumda ne yapacak bilmiyoruz?
Bilmeyenler için anlatayım; BOP’un temel fikri Ortadoğu’da 24 ülkenin yeniden dizayn edilmesiydi! 24’ncü ülkenin Türkiye olduğu defalarca yazıldı, çizildi! Şimdi bir büyük kumpasın daha eşiğindeyiz...
- Ülkemizin bekası için hiç olmazsa bu kez aman dikkat!